İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Hangi ‘şimdiki’ çocuklar?

Hangi ‘şimdiki’ çocuklar?

Zeynep ALPASLAN

Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Muzaffer İzgü gibi ustalar, bir dönemin gerçekçi çocuk edebiyatının en önemli isimleriydi. Peki, bu büyük yazarların klasikleşmiş eserleri, günümüz çocukları için ne ifade ediyor? Acaba o ‘gerçek’ler bugün hâlâ inandırıcı mı?

Çocuklar için yazmak, insanı çocukluğuna döndürür, hafızasını tazeler ve çocuklara bakışını değiştirir. Çocuklar için yazmak en ‘ciddi’ yazarların bile yüzünü güldürür. Ama çocuk edebiyatı kolay lokma değildir, sıkça işlenen üç büyük ‘günah’ bunun en önemli göstergesidir.

ÜÇ BÜYÜK GÜNAH
Birinci günah, ‘zamane’ çocuklarının dilinden anlıyormuş gibi yapmak, onların kelimeleriyle konuşmaya çalışmaktır. Özellikle hikâye çocukların ağzından anlatılıyorsa, ortaya acınası bir durum çıkabilir. Metallica hayranı bir ergen (Ergenler hâlâ Metallica dinliyorsa tabii!) düşünün. Anne-babası onunla ‘bağ kurmak’ adına odasına Metallica tişörtleriyle girdiği an, bütün posterlerini yırtıp atacaktır. Bu işi gerçekten çocukların dilinden anlayanların yapması gerekir. Yoksa ortaya
çıkacak eser, yapmacık bir ‘yanaşma çabası’ndan öteye gidemez. İkincisi ve en sık yapılanı ise, ders vermeye çalışmaktır. “Sonunda, Ali yalan söylemenin ne kadar kötü bir şey olduğunu anladı,” ya da “Kopya çektiği için kendini o kadar kötü hissetti ki, sonunda öğretmeninden özür diledi,” gibi. Çocuklar bunu yemezler, annebabalarından ve öğretmenlerinden aldıkları derslerin, kendilerine ayırdıkları kitap okuma saatlerinde tekrarlandığını, pekiştirilmeye çalışıldığını görürlerse, okumaktan vazgeçerler.

Üçüncü büyük günah ise, gerçekçi ve doğrucu olmak adına, didaktik olmak. Çocuklara toplumsal sorunları (ya da her şeyden önce ‘toplum’un ne demek olduğunu) ya da bireysel acıları anlatmak kutsal bir vazife olabilir. Ama acıklı sefalet öyküleri, insanda gülme isteği ve hemen arkasından da, suçluluk duygusu uyandırır. (Belki de bu konuda örnek alınacak yazar, Roald Dahl’dır. Çikolata Fabrikası’nı ve Dev Şeftali’yi düşünün. Yoksulluk, trajedi, ölüm… Dahl bu temaları, fantastik ve gerçekten çok komik maceralar eşliğinde anlatıyor. ‘Gerçekçi’ olmamaları, bu masalları daha az inandırıcı kılmıyor. Ve bunları okurken, çocukların
içinden hıçkıra hıçkıra ağlamak da gelmiyor.)

Devir değişmiş olsa da, geçmişi sorgulamak her zaman için hayırlı olacaktır. Bugünün yazarları ve çocuk edebiyatıyla uzaktan yakından ilgilenen herkes, örnek almak ya da ders çıkarmak adına, Türk Çocuk Edebiyatı klasiklerini tarafsız bir gözle yeniden okumalı. Geçmişin vereceği cevaplar geleceğe yol gösterecektir: ‘Bizim’ ustalarımız bu üç günahtan birini işlemiş mi? Nasıl klasik olmuşlar? Bir dönemin ‘gerçekçi çocuk edebiyatı’ aslında büyükler için miydi? Aziz Nesin, Rıfat
Ilgaz ve Muzaffer İzgü gibi ustalar, neyi doğru yapmışlardı da o dönemin çocuklarına ulaşmayı başarmışlardı? Ya şimdiki çocuklar?

MİZAHIN GÜCÜ
Çocukken Aziz Nesin’in Şimdiki Çocuklar Harika’sını okuyup deliler gibi güldüğümü hatırlıyorum. Aziz Nesin’in yarattığı tiplemeler çok hoşuma gitmişti. Nedense hepsi de sınıfını birincilikle bitirmiş babalar, ‘ey’lerle başlayıp ‘heyhey’lerle biten şiirleri çocuklara ezberletmeye çalışan öğretmenler, sonunda çocukların korkunç bir biçimde can verdiği hikâyeleri ‘fedakârlık’ örneği olarak anlatanlar, kendi bildiğini okuyanlar, bilmediğini dayatmaya çalışanlar… O zamanlar, Zeynep ve Ahmet’in mektuplaşmalarının gerçek olduğuna ve Aziz isimli bir yazarın da bunları tesadüfen bulup biraraya getirmiş olduğuna inanırdım.
Mektuplarda anlatılan hikâyeler çok hoşuma giderdi çünkü o çocuklarla özdeşleşmem, onları kendime yakın görebilmem çok kolaydı. Bugün Şimdiki Çocuklar Harika’yı tekrar okuduğumda, yine çok güldüm. Televizyonda tekrar tekrar gösterilen eski Hababam Sınıfı filmlerine, hepsini çoktan ezberlediğim halde güldüğüm gibi. İnsanda biraz ‘retro’ bir tat bırakıyor bu eserler. Ve her seferinde, mizahın gücünün nelere kadir olduğunu bir kez daha hatırlatıyorlar.

UYANIK ÇOCUKLAR
Şimdiki Çocuklar Harika’nın başında, bir kuşağın çocukluk hatıralarında hatırı sayılır bir yeri olan Charlie Chaplin’in Walt Disney’e söylediği bir sözden alıntı var: “Çocukları akıllı uslu, büyükleri de çocuk olarak al.” Aziz Nesin, ‘çocukları güldürmek, büyükleri düşündürmek’ için yazdığı kitaplarında, çocukların zekâsını hiçbir zaman hafife almadı. Çocuklar uyanıktır, kendilerine ‘işlenmeye’ çalışılan kıssadan hisselerin kokusunu uzaktan alır, içten içe de bunlarla bir güzel dalga
geçerler. ‘Çaktırmadan’ doğruları öğretmeye çalışanlar, bu gerçeğin farkındalar mı acaba? Çocukları çok seven ve ondan da önemlisi, çok iyi tanıyan biri olarak, Aziz Nesin bütün bunların farkındaydı. Kendini ‘pek uyanık’ sanan anneleri, babaları, öğretmenleri eleştirirken, mizaha başvurdu. Mizah, çocuklara didaktik olmadan, yapmacığa kaçmadan gerçekleri anlatmanın en güzel yoluydu çünkü. Aziz Nesin’in gözlem gücü ve çocukları ilgilendiren her tür meseleye olan duyarlılığı, onu ‘gerçekçi mizah’ın en büyük ustalarından biri haline getirdi. Aziz Nesin’in ‘gerçekçi’ kitapları, şimdiki çocuklar tarafından da okunup seviliyor. Ama bunun tek sebebi, Aziz Nesin’in eğlenceli, insanı sıkmayan, samimi üslubu değil. Belli bir dönemin eleştirisi niteliğindeki bu kitaplar hâlâ okunuyor, çünkü devir değişse de, aslında hiçbir şey değişmedi. Evet, çocuklar artık mektup yazmak yerine facebook’tan haberleşiyor ama ezbere dayanan eğitim sistemi, dayakçı öğretmenler ve sınıflar arasındaki uçurum var olduğu sürece de, Aziz Nesin güncelliğini koruyacak.

Dönemin bir başka ustası Muzaffer İzgü ise, gerçekleri çocukların gözünden anlatıyormuş gibi yaparak, büyüklere ‘damar’ hikâyeler okutmayı başardı. Muzaffer İzgü, Türk Çocuk Edebiyatı’nın en üretken yazarlarından biri. 1933’te, Adana’da doğmuş. Yoksul bir çocukluk geçirmiş. Hem çalışıp hem okumak zorunda kalmış. İlkokul öğretmenliği yapmış; fotoğrafına baktığımda bile ondaki çocuk sevgisinin büyüklüğünü görebiliyorum. Ökkeş ve Anneanne serileri, kitaplardan köşe bucak kaçan çocuklara bile okuma alışkanlığı kazandırdı. Topluma, devlet ve otorite kavramına, sınıf ayrımına dair ‘sosyal içerikli’ öyküleri çok sevildi, hatta birkaçı sinemaya bile uyarlandı. Ben de onun kitaplarıyla yirmi yıl önce tanıştım. Ama o dönemde, ne zaman elime alıp okumaya başlasam, içimde tarif edemediğim bir suçluluk duygusu kabarırdı, okumaya devam edemezdim. ‘Komik’ yazılarına bile gülemez, hep bir ‘özür dileme’ ihtiyacı hissederdim. O zamanlar bana, bu öyküler çocuklar için değil, büyükler için, onlara dert anlatmak için yazılmış gibi gelirdi.

ACI GERÇEKLER
Şimdi, çocukken bir türlü yakınlık kuramadığım büyük yazarın Yumurtadan Çıkan Öğretmen adlı kitabını tekrar okudum ve benzer hislere kapıldığımı görünce şaşırdım. Gözümün önüne meşhur ‘ağlayan çocuk’ tablosu geldi. Yine kendimi suçlu hissettim. Neden? Belki de ben hiç ‘annesini bir kilo yükten kurtarmak için onunla pazara gitmekte direten’ bir çocuk olmamıştım. Hiç, “Ölürüm de anama verdiğim sözden dönmem,” dememiştim. Öğretmenimi pazar yerinde yumurta
satarken görsem üzülür, ama yumurta yemekten de asla vazgeçmezdim. Babam başka bir ilçeye atansa, “Bakkal Mustafa Amca’yı bir daha göremeyecek miyim?” diye ağlamazdım. O çocuklarla özdeşleşememem, benim Türkiye gerçeklerinden bihaber, bencil ve şımarık bir çocuk olduğum anlamına gelmez miydi? Çocuklara yüklenen sorumluluk, bu kadar da ağır olmamalı. Farkındalığı öğretmenin daha etkili ve daha eğlenceli bir yolu bulunabilir. Acı gerçekleri bu kadar ‘doğrudan’ vermek niye?Yine de, Muzaffer İzgü’nün kendine has mizah duygusu, zaman zaman araya girip de gerçekleri yumuşatabiliyor. Parası olmadığı için beden dersinde giyecek bir şortu da olmayan ve öğretmeni tarafından azarlanan çocuk, annesinin güllü dallı nevresimlerden arttırıp diktiği donla, sınıfın ortasında
kalakalıyor. Ah, bir de sonunda, “Ben öğretmenime küstüm,” demese! Gerçekleri yazmanın suç sayılabildiği bir ülkede, mizahın kara mizaha dönüşmesi de kaçınılmazdır. Kara mizah türünün en önemli yazarlarından biri ise kuşkusuz Rıfat Ilgaz’dı. O, Türkiye tarihinin en sorunlu, en zorlu ve en karmaşık döneminde
bile kalemini elinden bırakmamış bir yazar. Yaşadığı onca siyasi baskıya ve sıkıntıya rağmen mizahtan asla vazgeçmemiş bir şair. Rıfat Ilgaz, mizahın gerçekleri
anlatmak, gerçeklere karşı savaşmak için kullanılabilecek bir silah olduğunun farkındaydı. Çocuklar için yazdığı kitaplar, insanın tüylerini diken diken edecek kadar komikti. Yarattığı Bacaksız karakteri, kamyon sü-rücülüğünden tutun da, paralı atletliğe kadar her mesleğe el attı. Okulun altını üstüne getirdi, hazırcevaplığıyla öğretmenleri canından bezdirdi, yaz tatilinde tatil köylerini birbirine kattı, arkadaşlarını gülmekten yerlere yatırdı. Ve çocuklar onu çok sevdi.
Rıfat Ilgaz, kuşaklar boyunca birçok çocuğun hayatında önemli bir boşluğu doldurdu. Çocuklar, yalnızca eserlerine değil, yazarın kendisine karşı da büyük bir sevgi besleyerek büyüdüler.

İÇTEN VE KOMİK OLABİLMEK…
Çocukların kitap okumadığından, ‘toplum’dan ve başkalarının acılarından bihaber, kendi dünyalarında yaşadıklarından şikayet edenler, çocuklara içinde zerre çocuk sevgisi bulunmayan, tek kaygısı ‘ders vermek’ olan yazarların kitaplarını almaktan vazgeçsinler. Rıfat Ilgaz’ın Bacaksız serisi ve tabii ki Hababam Sınıfı klasiği, şimdiki çocukların, hatta tüm dünya çocuklarının severek okuyacağı, değerli kitaplar. Bugün çocuk edebiyatıyla haşır neşir olan ve ille de ‘gerçekçi’
kitaplar yazmak isteyen yazarların, Rıfat Ilgaz’dan öğrenecekleri çok şey- var. Yaşamı boyunca –ona çektirilen tüm acılara rağmen– ülkesini ve her şeyden çok da çocukları sevmeye devam etmiş bu büyük yazarın eserleri o kadar değerliler ki, karşılık görmeyi hak ediyorlar. Gerçekçi olmanın yolu, belki de sadece içten ve komik olabilmekten geçiyor. Geçmişe dönüp bu üç usta yazara baktığımızda, üç büyük günahın cazibesine kapılmamanın yolunun, mizahı ciddiye almak olduğunu görüyoruz. Mizah, çocuklara ulaşmanın en kolay yolu. Tek şartı ise, bunu gerçekten, samimi bir şekilde istemek. Gerçekçi olmak, büyük sorumluluk istiyor. Ancak çocukluğundan beri fantastik maceralara düşkün biri olarak, gerçekçi olmanın, inandırıcı olmanın tek yolu olmadığını düşünüyorum. Şimdiki çocuklar, Türk Edebiyatı’nı keşfedeceklerse, Aziz Nesin’e, Muzaffer İzgü’ye ve Rıfat Ilgaz’a dönsünler. Ama ‘gece çiçeği’ Nazlı Eray gibi fantazi yazarlarının da onları çok yükseklere, bulutların üzerine çıkarabileceğini bilsinler!

Bacaksız Kamyon Sürücüsü
Rıfat Ilgaz
Çınar Yayınları
92 sayfa
Yumurtadan Çıkan Öğretmen
Muzaffer İzgü
Bilgi Yayınevi
85 sayfa
Şimdiki Çocuklar Harika
Aziz Nesin
Nesin Yayınevi
206 sayfa

 

Show More