İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bir can daha var candan içeri…

Bir can daha var candan içeri…

Kitap İçi’nde bu ay İngiliz yazar ve heykeltraş Liz Jensen’ın metafizik ve parapsikolojik gerilim öğeleriyle bezediği ve aynı adla filme de çekilen, Louis Drax’ın Dokuzuncu Canı adlı romanından bir bölüm sunuyoruz.

Ben, diğer çocuklardan farklıyım. Adım Louis Drax. Başıma olmadık şeyler gelir; örneğin, gittiğim bir piknikte boğulmak gibi.

Anneme, kazakolik bir çocuğun annesi olmanın nasıl bir şey olduğunu sorun da anlatsın. Hiç de eğlenceli bir şey değil bu. Bu işin sonu nereye varacak diye düşünmekten, uyku girmiyor gözüne. Nereye baksa tehlikeli olabilecek şeyleri görüyor, sürekli onu korumalıyım, onu korumalıyım, diye düşünüyor. Ama bazen elinden bir şey gelmiyor.

Annem beni sevmeden önce, o ilk kaza yüzünden nefret etmiş benden. İlk kaza doğumumdu. İmparator Julius Sezar gibi doğmuşum. Bebek dışarı fırlayana kadar kadının göbeğini bıçakla kesiyorlar; sonra da kan revan içinde avaz avaz bağıran bebeği çekip çıkarıyorlar. Normal yollardan çıkamayacağımı düşünmüşler. (Gerçi o da iğrenç ya!) Ayrıca, Annemin de tıpkı Julius Sezar’ın annesi gibi öleceğini düşünmüşler. O zaman ölü bedenlerimizi tabutlara koymaları gerekecekti; Annemi büyük bir tabuta, beni de bebek boyu bir tabuta. Ya da aynı tabuta koyarlardı bizi, iki bedenlik bir tabut ve vıdı vıdı vıdı. Eminim böyle tabutlar yapıyorlardır. Bahse girerim aralarında özel bir bağ olan anne ve oğullar için internetten tabut sipariş edilebilir.

Doğmak zaten iğrenç bir şeydi; yüz yaşına falan gelseler bile, anne de, çocuk da, böyle bir şeyin etkisinden kurtulamaz; ama aslında bu yalnız başlangıçmış. Ama bunu bilmiyordum, o da bilmiyordu.

İkinci kaza ben bebekken oldu. Sekiz haftalıktım ve beşiğimde uyuyordum ve birden Beşik Ölümü olmaya başladım. Onu korumalıyım, onu korumalıyım diye geçirdi aklından Annem. Telaşlanma. Cankurtaran çağır. Sağlık görevlileri gelene kadar nefes almam için bana neler yapması gerektiğini anlattılar Anneme; sonra da gelip bana oksijen verdiler ve bu da göğsümde yaralar açılmasına neden oldu. Annem bu resimleri saklıyordur herhalde. Eğer isterseniz gösterir, ayrıca
kırılan, parçalanan minik kaburgalarımın röntgeni de var. Sonra, dört yaşına geldiğimde bir nöbet geçirdim ve o kadar çok bağırdım ki neredeyse dokuz dakika boyunca nefessiz kaldım. Gerçekten. En zor yerlerden nefes almadan çıkmayı başarabilen Muhteşem Houdini bile beceremezdi bu kadarını. O bir Amerikalıydı. Altı yaşındayken Lyon’da metro raylarının üstüne düştüm. Yüzde seksen beş çarpıldım. Herhalde kimsenin başına böyle bir şey gelmez; ama benim başıma geldi.
Ölmedim; ama bu bir mucize sayılırdı. Sonra gıda zehirlenmesi geçirdim; çünkü çok zehirli yemekler yemiştim. Salmonella, tetanos, botülizm ve menenjit oldum; aslında daha birçok hastalık geçirdim, ama isimlerini söyleyemiyorum bir türlü; encyclopédie médicale’in üçüncü cildini açıp bu hastalıklar hakkında bilgi edinilebilir; hepsi de o kadar iğrenç ki.

− Benim gibi bir oğlu olması onun için bir kâbus, diye anlatıyorum Gustave’a. Gustave bir kâbus uzmanı, çünkü onun tüm hayatı kocaman bir kâbus.

− Her gün, her türlü tehlikeyi ve beni nasıl koruyacağını düşünüp duruyordu Annem.

− Burada daha iyisiniz, diyor Gustave.
− Siz gelmeden önce ben çok yalnızdım Küçük Bey. İstediğiniz kadar kalın burada. Bana arkadaşlık edin.

Yavaş yavaş alışıyorum ona; ama hâlâ beni korkutuyor. Kafası, yüzü kanlı sargılarla sarılmış. Eğer onu görseniz, siz de ürkütücü bulursunuz; hatta korkudan ödünüz kopar. Ama, siz de ona bazı şeyleri anlatabilirsiniz benim yaptığım gibi. Birinin yüzünü görmediğinde ona bir şeyler anlatmak daha kolay oluyor.

Asıl sorun benim güvenilmez olmamdı. Hele bir gözünüzü üstümden ayırın, hemen başımı bir belaya sokardım. Herkes IQ’mun yüksek olmasının durumu kolaylaştırmadığını, aksine daha da zorlaştırdığını söylüyordu.

− Kedilerin dokuz canlı olduğunu söylerler, dedi Annem,

− Çünkü ruhları bedenlerine kenetlenir ve asla ayrılmaz. Eğer sen bir kedi olsaydın, şimdiye sekiz canını tüketmiştin Louis. Her yıl için bir tanesini. Bu şekilde
devam edemeyiz.

Babam ve Şişko Perez de aynı fikirdeydiler.

− Şişko Perez kim? diye soruyor Gustave.

Şişko Perez akıl okumakta pek de iyi olmayan bir akıl okuyucusuydu. Annem ve Babam, beni dinleyip bu esrarı çözmesi için ona para veriyorlardı. Louis Drax’ın Esrarengiz Gizemi: Kazakolik Muhteşem Çocuk. Babam bunu bir hikâye olarak anlattığında hep böyle derdi. Ama bu hiç de komik bir hikâye değildi.

Louis Drax’ın Dokuzuncu Canı
Liz Jensen
Çeviren: Şirin Okyayuz
Yapı Kredi Yayınları / 277 sayfa
Show More