İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Salı Pazarı olsa da, içinde kaybolsak…

Salı Pazarı olsa da, içinde kaybolsak…

Elif TÜRKÖLMEZ

Usta yazar Müge İplikçi ilk kez çocuklar için yazdı: Uçan Salı. İstanbul’un simgelerinden olan eski Salı Pazarı’nın büyülü curcunasını mekân edinen kitap, hem konusu hem de düşleri zenginleştiren rengârenk desenleriyle, insanı küçük bir kızın uçma tutkusunu paylaşmaya davet ediyor.

Gelenekleriyle çok iç içe yaşar gibi görünen bir toplum olsak da, geleneği sürdürmek konusunda, özel alandan ziyade kamusal alanda, pek de iyi değiliz sanırım. Hükümet değişir sokak adları değişir misal, ya da yeni gelen belediye, tarihi bir yapıyı gözünü kırpmadan yıktırıp yerine ‘daha yeni’, ‘daha temiz’, ‘daha parlak’ bir şey yapmakta beis görmez.

Kadıköy’deki, benim de çocukluğumda her hafta annemin elinden tutup büyük bir coşku ve mutlulukla gezdiğim Salı Pazarı’nın başına gelen de biraz budur aslında. Trafiği engellediği, şehrin içinde artık işlevsiz hale geldiği, gözü de kulağı da kirlettiği gibi ‘belediyecilik lafları’nı anlar mı hiç, çocukken Salı Pazarı’na gitmenin eğlencesini bilen…

Müge İplikçi’nin çocuklar için yazdığı ilk kitap olan Uçan Salı, sözünü ettiğim yitişe bir selam niteliğinde sanki. Kitap, hayalci Sibel’in Salı Pazarı’nda kayboluş hikâyesini, bayram sevinci, yaşlılara, yoksullara yardım etmek gibi yitirdiğimiz diğer başka değerleri de es geçmeden anlatıyor.

Sibel, belki de bütün diğer çocuklar gibi uçma hayalini bir tutkuya dönüştürmüş. Varsa yoksa uçmak… İkiz kardeşleri Mehmet ve Zara’ya, annesi ve babasına da sürekli bu isteğinden söz ediyor. Sibel uçmayı o kadar istiyor ki, bir gün bu dileği ‘gerçek’ oluyor.

Pazarda kayboldunuz mu hiç? Pazarda kaybolmak diğer kalabalık yerlerde kaybolmaya benzemez. Hele ki küçük bir çocuksanız, hayatta yaşadığınız en kötü ilk beş deneyim içine rahatlıkla girer pazar kayboluşları. Annenizin elini sımsıkı tutup güvenle gezmeye benzemez. Tehlikelerle dolu bir cangılda ilerlemek gibidir. En kötüsü de sizi kaybeden annenizin nasıl da perişan olduğunu düşünür iyice endişelenirsiniz.

SALI PAZARINDA KAYBOLMAK
İşte kahramanımız hayalci Sibel de annesi ve kardeşleriyle bayram alışverişi yapmaya gittiği Salı Pazarı’nda simit alayım derken birdenbire kayboluveriyor. Tanımadığı yüzler ve pazarcı naraları arasında annesi ve kardeşlerine ulaşmaya çalışırken de yine hayalgücü sayesinde olmadık yerlere gidip, tuhaf maceralar yaşıyor.

Sibel’in maceralarında, çöpten torunları için yiyecek toplayan bir ‘babaanne’ var mesela. Hikâyenin en sevilesi kahramanlarından biri olan ‘babaanne’, Sibel’in uzun zamandır görmediği gerçek babaannesinin yerini dolduruyor. Kahramanımızın annesini bulmasında da (ya da annesinin Sibel’i bulmasında da diyebiliriz) kilit rol yine çöp karıştıran yoksul kadında. Çöplere ve çöpün değerini bilenlere özel bir sevgim olduğundan olsa gerek bu babaanneyi de pek sevdim. Çöp karıştırdığı için utanmıyor, vakur ve gururlu. Torunlarını beslemek için başka çaresi olmamasının kendi suçu olmadığının farkında. Sibel de başta yadırgadığı bu ‘pis, çöp kokan kadını’ kayboluş macerası sırasında daha iyi anlıyor: İnsanın sevdikleri için yapmayacağı şey yok!

Mustafa Delioğlu’nun düşleri harekete geçiren rengârenk çizimleri bu kitabı okumayı daha zevkli hale getirmiş. Ben resimlere uzun uzun bakmaktan kendimi alamadım. Söz konusu mekânlar bildiğim yerler olunca, bir caminin, bir sokağın ya da bir ağacın izini sürmeye başladım. Ve bir kez daha anladım ki, sokaklar, caddeler, camiler, kiliseler, pazarlar, tren yolu ya da köprüler… Büyüdüğünüz kenti, o kent yapan her ayrıntı aslında çok önemli. Sizden sonrakilere de kalsın, onlar da kentin dokusunu sizin gibi algılasın istiyorsunuz. Büyüklerin, “Bir zamanlar buralarda yemyeşil bir çayır vardı” ya da “Eskiden bu sahil yolu yoktu, buradan denize girerdik” cümlelerine “Bu yaşlılar da hep eskileri konuşuyor” deyip geçemiyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki, siz de bir gün torununuzla, örneğin Beşiktaş’tan geçerken, “Burada eskiden çok güzel bir çay bahçesi vardı, martılar gelir elimizden simit yerdi” diyeceksiniz ya da Kadıköy’den geçerken, artık asla Salı Pazarı’nda kaybolamayacak çocuğunuza küçükken orada kaybolmanın, büyüyünce de kendini kaybetmenin ne demek olduğunu anlatmaya çalışacaksınız.

Bir de ona bu kitabı armağan edeceksiniz. Artık bu pazara gidemeyecek olsa da, oraya gidebilmiş bir kızın, Sibel’in hikâyesini okuması için…

Uçan Salı
Müge İplikçi
Resimleyen: Mustafa Delioğlu
Günışığı Kitaplığı / 88 sayfa
Show More