İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Mor puantiyeli uzaylılar sizin olsun, bana Pıtırcık’ı verin!

Mor puantiyeli uzaylılar sizin olsun, bana Pıtırcık’ı verin!

Ege ERİM

Kayıp Şeyler Ülkesinde adlı çocuk kitabının yazarı Ege Erim çocukluğunun kitabı Pıtırcık serisiyle ilişkisini anlattı! Cadısız, vampirsiz, sihirsiz, büyücüsüz ve canavarsız bir dünyada, gündelik yaşamın içinden, gerçeğin peşinde koşan ‘gerçekçi’ çocukların oyun arkadaşı Pıtırcık karşınızda!

Toplasan on saniye süren çiş molalarında bile okuyacak bir şeyler arayışında olduğu için banyodaki bütün temizlik malzemelerinin içeriklerini ezbere bilen bir çocuktum. Maksat matbu malzemeden uzak düşmemek olduğundan, elime ne geçerse okurdum. O bakımdan, ‘Ben yazsaydım’ köşesine talip olunca bir an duraksamadım değil. Okuduğum yüzlerce kitap arasından Şamatalı Köy, Hitler Oyuncağımı Çaldı, Thomasina ve Pal Sokağı Çocukları jet hızıyla gözümün önünden geçti. Hepsi de best of benim için.

SIRADANIN BÜYÜSÜ
Şöyle bir düşününce, bütün sevdiğim kitaplar gerçek dünya ve gerçek karakterlere dair küçük mutluluklardan ve hayal kırıklıklarından bahsediyor. Ama bütün bunlar bir yana, ah bir tanesi var ki hem ideal çocukluğu, hem de ideal çocuk kitabını temsil ediyor gönlümde. Bayanlar ve baylar, işte karşınızda Pıtırcık!

İlkokuldayken okuna okuna elimde paralanan Pıtırcık serisi, bana göre hayatla dalga geçmek için çocuk gözüyle yazılmış mükemmel bir malzemeydi. Tabii bu yorumu şimdiki aklımla yapıyorum. O dönemde Pıtırcık daha ziyade hayallerimde yaşayan bir numaralı mahalle kankası, hatta ucundan kalbimi çarptıran pek sevdiğim bir sınıf arkadaşıydı sanki. Ekibin diğer elemanları da, kâh bizim sınıfın kâh arka sokağın ter içinde koşturup oynayan çocuklarının kitaba girmiş hali gibiydi. Dolayısıyla çok gerçek, çok tanıdık, çok güvenliydi Pıtırcık. Sanki her çocuğun yaşaması gereken o lüksün, dertsiz tasasız bir çocuk olmanın birebir temsiliydi.

Mesela bir bölümde Pıtırcık ve dadaşları bir kırtasiye dükkânına gider, zavallı kırtasiyeciyi soruları ve yaramazlıklarıyla sinir krizinin eşiğine getirirler. Unutamadığım sahne ise, bütün bunlar olup biterken, mütemadiyen reçelli ekmek ve yağlı ellerle gezen Lüplüp’ün dükkândaki bir defterin yapraklarını gerçekten 100 tane mi diye tek tek ve mıncık mıncık saymasıdır! Zaten o maceranın bitişi şöyle oluyordu yanılmıyorsam: Lüplüp’ün her sayfasında yağlı parmak izlerini bıraktığı defteri gören kırtasiyeci bizimkileri kapı dışarı ediyordu. Şimdi diyeceksiniz ki bu da macera mı?

Benim için maceranın kralıydı valla. Zira gerçekçi bir çocuktum. Bir sabah prenses olarak uyanmayacağımı, bir gece ansızın arka bahçemize ufoların park etmeyeceğini, anam-babam yan odada tv seyrettiklerine göre acılar içinde yetimhane köşelerinde çürümeyeceğimi biliyordum. Benzer şekilde, evrenin ve varoluşun onlarca cevapsız sorusundan birini dahi ciddi ciddi merak etmiyordum.

Olsun, Pıtırcık da etmiyordu. O da benim gibi varsa yoksa gülüp eğlenmek, duygu ve beklentilerini bolca abartmak ve gündelik hayatın ufak tefek sorunlarını kısa yoldan tatlıya bağlamak derdindeydi. Düşünüyorum da Pıtırcık’ı yazmış olmanın en ‘kıyak’ tarafı böylesine hoş bir çocukluğu hayal edebilmekten öte, tam da böyle bir çocukluk yaşamak olurdu benim için. Gerçi çocukluğum bu serideki gibi geçmiş olsaydı bile, bu netlikte hatırlamam ve yazmam mümkün olmayacağı için de değerliydi Pıtırcık.

BANA GERÇEKLE GELİN!
Çocukluk tıpkı böyle birtakım ironik durumlardan ve yaşandığı hızla unutulan küçük maceralardan oluşmuyor mu zaten? Süse-püse fanteziye gerek duymadan sular seller gibi akan, gündelik hayatın en ufak, en önemsiz detaylarından sürüyle hikâye çıkaran, sadece yerinde yapılmış bir gözlem veya tespitin bile olaylar ve insanlar hakkında çok şey söyleyebileceğini gösteren bir dizi çocuk kitabı. Daha ne isterim?

O ağlak küçük kemancıyı şeytanlar götürsün, mıymıy küçük kadınlar kız çocuklarının algılarını felç etsin, sekiz başlı deniz canavarlarını yeşil üzerine mor puantiyeli uzaylılar kovalasın, ruhlar-cinler-periler, yaratıklarvampirler- canavarlar ve korsanlar cemil cümle başkalarının olsun, ben hem şu dünyanın anlamını hem de en büyük eğlenceyi hâlâ Goscinny’nin Pıtırcık’ında buluyorum!

Show More