İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Yatcaz-kalkcaz-yatcaz-kalkcaz- 2011’e gircez!

Yatcaz-kalkcaz-yatcaz-kalkcaz- 2011’e gircez!

Şiirsel TAŞ

Yetişkin hayatımızda peşinde koştuğumuz ya da bizi kovalayan zamanın telaşı, çocukların yanına hiç uğramaz. Çocuklar da zamanı gıpta edilecek bir şekilde umursamaz, sadece yaşanan an önemlidir onlar için. Şiirsel Taş bir yılın daha bitmekte olduğu bugünlerde ‘zaman’a dair kitapları ele aldı.

Küçük çocuklarla ilgili tecrübesi olanlar bilir: Üç gün sonra olacak bir şeyden bahsederken ‘üç gün sonra’ demek, pek bir şey ifade etmez. “Yatacağız- kalkacağız, yatacağız-kalkacağız, yatacağız-kalkacağız” ya da “güneş doğacak- batacak, doğacak-batacak, doğacak- batacak” gibi açıklamalara başvurmak gerekir. Yetişkin hayatımızda dakikalar bizim için pek değerliyken -zira her daim peşimizden bir kovalayan illaki vardır- erken çocukluk döneminin dakika, saat, gün, hafta tanımayan ‘zaman cehaleti’ pek imrenilesi geliyor bana. Bizler için hayat çoktaaaan “ne içindeyim zamanın / ne de büsbütün dışında / yekpare, geniş bir anın /
parçalanmış akışında” kıvamını almışken, çocukların zamana karşı masum ilgisizliğine ya da ilgilerinin büyük oranda beklentilerle sınırlı olmasına gıpta ediyorum doğrusu. Beklentiler?.. Parka gitme zamanının gelmesi, ana babanın işten eve dönmesi, yılda bir kez kutlanan doğum günü, iple çekilen yılbaşı kutlaması vs. Küçük bir çocuk için geçmiş zaten henüz o kadar yakındır ki, zamanın gelecek tarafının ağır basması pek de şaşırtıcı olmasa gerek.

N’OLUR BEŞ DAKKA DAHA
Bir de, çocuklukta zaman kavramı, garip bir biçimde hem görelidir (oyun oynarken hızla akıverir, oyun oynayacak arkadaşı beklerken ise pek ağır ilerler) hem de fazlasıyla mutlaktır. (Oyunu uzatmak için ne der çocuklar? “N’oooolur beş dakika daha.” Üç ya da yedi değil, her zaman beş! Bu durum ileri yaşlarda adres tarif ederken, her şeyin yüz metre ileride olduğunu söyleyen erişkinde, zaman yerine mesafenin mutlaklığı şeklinde belli eder kendini.)

Okul döneminde, çocuğun ‘zaman yönetimi’ adı verilen kavramla tanışıklığı başlar. Kavramın daha kendisi pek oturmamışken, yönetiminden söz etmek elbette ki pek mümkün olmaz. Bu sürecin en azından başlangıç aşamasında, sabah yataktan kalkışla başlayıp, okul servisinin gelmesi, ödev zamanı, akşam yemeği, yatma öncesi ritüelleri gibi ayrıntılarla bezeli zaman yönetiminin tipik özelliği şudur: ebeveynin hemen her cümlesinin başında yer alan “hadi evladım” sabit katsayısı.
Evet, kuramda ‘zaman yönetimi’ dediğimiz şey, uygulamada bir nevi periyodik dürtüklemedir aslında. Çünkü zamanı yönetebilmek için, onu umursuyor olmanız gerekir. Oysa zaman, ‘çocuklukta umursananlar’ listesinde yer almaz. Listeye girip de yönetilebilir hale geldiği zaman çocukluk zaten geride kalmış demektir.

Böyle diyorum ama… bir yandan da, elimdeki kitabın akreple yelkovanını tıkırdatıyorum. Kitabın adı Saat Kitabı. Bir tür oyuncak kitap. Tam ortasında sarı akrepli, kırmızı yelkovanlı bir saat var. İşte benim tıkırdatarak çevirdiğim akreple yelkovan da onlar. Itır ile Kıtır adlı iki oyuncak ayının bir günü nasıl geçirdiğini anlatıyor kitap. Sabah yedide kalkıp, akşam sekizde yatana kadar geçen süreçte olup bitenler. Gayet rutin ama keyifli bir hayatı var Itır’la Kıtır’ın. Özenmemek
elde değil. Üstelik gözü sürekli saatte bir gariban yetişkin olarak, kitabın üzerinde de saat görmeye pek tahammülüm olmasa da, akreple yelkovanın tıkırtısını pek sevdim. Evet, en güzeli saati oyuncak olarak görmek!

“Küçük çocuklarda zaman duygusu henüz gelişmemiştir. Geçmiş, yaşanan an ve gelecek arasında ayrım yapma yetisi daha sonra gelişir. Çocuklar; içinde bulundukları anı yaşarlar, onlar için sadece yaşanan an vardır. Süreçleri art arda sıralamayı yavaş yavaş öğrenirler; ama kafalarında olayların ne kadar sürdüğünü tasarlayamazlar. Saati okuyabilen bir çocuk, saat 12.00’nin 11.00’den daha geç olduğunu bilse bile bir saatin ne kadar sürdüğünü bilmez.” Bu satırlar, Neden ve Nasıl serisinin Zaman başlıklı kitabından alıntı. Zaman ana başlığı altında gece-gündüz, mevsimlerin oluşumu, hafta-ay-yıl kavramlarından başlayıp biyolojik saate, takvimlerin ortaya çıkışına, kum saatinden güneş saati ve mekanik saatlere, bireysel zaman algısından görelilik kavramına pek çok konuyu ele alan kitapta ben tutup tek bir cümlenin altını çizeceğim: “Çocuklar; içinde bulundukları anı yaşarlar, onlar için sadece yaşanan an vardır.” Şöyle bir ekleme yapsam çok mu haksızlık etmiş olurum? Yetişkinler, çocukların elinden, içinde bulundukları anı yaşabilme becerisini hoyratça çekip almaya çalışırlar; onlar zamana çoktan boyun eğmiştir.

Hemen, başvuru kitaplarına yaraşır bilimsel zemine geri dönüyorum. Zaman ve Uzay, zaman kavramı konusunda birkaç fırın ekmek yemişlerin yararlanabileceği bir kitap. Uzay-zaman kavramına aşina olacak kadar birikimi olan bir okur, bu kitabın içeriğine fazla uzak hissetmeyecektir kendini. Ancak Zaman ve Uzay her halükârda, konuya ilişkin bilgi donanımı daha fazla olan -diyelim ki, Schrödinger’in kedisinin tekir mi yoksa sarman mı olduğunu sormayan- daha ileri yaş
grubundaki okur kitlesine seslenen bir kaynak. Planck zamanı, Wheeler’ın solucan delikleri, Feyman diyagramları, Bell’in parçacık deneyi…

Peki, bu kitapta özellikle neyin altını çizsem? “Zamanın akış yönü yaşanan olayların ayrılmaz bir parçasıdır ve zaman daima düzensizliğe ve karmaşaya doğru akar.”

Sahi, 2010’un son ayına geldik, değil mi? Zaman işte, su misali… Karmaşaya doğru akıp gidiyor.

Zaman ve Uzay
Mary-John Gribbin
Çeviren: Gürsel Tanrıöver
TÜBİTAK / 64 sayfa
Neden ve Nasıl – Zaman
Erich Übelacker
Çev: Ali Ulvi Erdoğan
Tudem Yayınları / 48 sayfa816
Show More