İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Acayip fantastik öyküler

Acayip fantastik öyküler

Onat BAHADIR

Evliya Çelebi’nin elli yıl boyunca yedi iklim dört bucağı gezerken başından geçenleri ve duyduklarını fantastik bir dil ve kurguyla anlattığı öyküleri okurken, hem tarih bilgisi edinecek hem de ürpereceksiniz. Masalsı öğelerle tarih iç içe…

Yetmiş bir yıllık ömrünün elli yılını gezerek geçirmiş bir gezgin-yazarımız Evliya Çelebi. Dönemin Osmanlı coğrafyasında seyahat edilmedik yer bırakmadığı gibi daha uzaklara gitmekten de geri kalmamış. Almanya, Avusturya, Hicaz, Mısır, Sudan, Habeşistan gibi ülkelere gitmiş. Gördüğü, duyduğu her şeyi duru bir dille kaleme almış. On ciltlik büyük eseri Seyahatname, bugün de önemini ve ününü koruyabilen bir gezi kitabı.

Nesin Yayınevi’nin Acayip Öyküler başlığıyla bir araya getirdiği kısa öykülerde, Evliya Çelebi’nin gezileri esnasında duyduğu veya bizzat yaşadığı ilginç olaylar bulunuyor. Bu öykülerin bazıları fantastik denecek kadar olağanüstü olgularla dolu. Bazıları ise bugünün değme macera romanlarına taş çıkartacak kadar korku ve heyecan yüklü. 34 öykünün bulunduğu kitap bir solukta okunabilir. Bunun en önemli nedeni Evliya Çelebi’nin öykülerini son derece akıcı bir dille kaleme almış olması. Anlatılanlar sayesinde dönemin İstanbul’u hakkında pek çok şey de öğreniyoruz.

İSTANBUL’UN TILSIMLARI
“İstanbul Kalesinin Uzunluğu” adlı öyküde, adım hesabıyla kale çevresi 30 bin adım, kule sayısı ise 1225 olarak verilmiş. Dönemin padişahı Sultan Murat’ın emriyle bir yıl içinde İstanbul ve Galata kaleleri ile bütün büyük sultanların camileri onarılmış. “İstanbul’un Acayip Tılsımları” adlı öykü, şehrin hemen her yerinde bulunan tılsımların hikâyelerini anlatıyor. Evliya Çelebi, “Yedi iklim dört bucaktan usta mimar ve mühendisler, eski öğretmenler, tuhaf bilimlerde üstatlar getirilip kent halkının her türlü bela ve afetten sakınması için İstanbul’un yüksek noktalarından yirmi yedi yerde yirmi yedi tılsım yaptılar,” diyor ve hepsini bir bir anlatıyor.

İstanbul hakkında yazılanlar bu kadarla bitmiyor elbette. Ama biz yazımızda diğer öykülere de yer açalım. Gezgin yazarın Mısır seyahatinde gördüğü, Nil Irmağı kıyılarında yaşayan Nil köpeği son derece ilginç bir canlı. Timsahlardan hiç hoşlanmayan bu hayvan bakın ne yapıyor: “Nil köpeği kumda, güneşe karşı, sırtüstü uzanıp yatar. Timsah bunu av sanarak kuyruğu ile çarpıp yutar. Köpek de timsahın karnında ciğerini parçalayıp yedikten sonra dışarı çıkar. Timsah ise canının
acısından hemen ölür gider.”

TAVUK OLAN KOCAKARI
Bir de “Nefsini Öldüren Padişah” diye bir öykü var ki hem kitabın en çarpıcı öykülerinden biri hem de fantastik dediklerimizden. Olay, ölümünden yedi yıl öncesine kadar et yememiş olan Sultan Beyazıt’ın başından geçmiş. Öyküde sultanın canı bir gün paça çorbası çekiyor. Nefsi çok sıkıştırıyor. Sonunda, “Bir kâse sirkeli ve sarımsaklı çorba getirtip nefsine karşı, ‘Ey nefis! İşte istediğin paça çorbası geldi. İstersen çık ye!’ deyince, ağzından hemen, gelinciğe benzeyen, iki gözü kör bir yaratık çıkıp kâsenin kenarına geçerek kudurmuş köpek gibi çorbayı içmeye,” başlıyor. Yaratık karnını doyurup geri sultanın içine dönmek istediğindeyse Sultan Murat onu öldürtüyor. Olayı duyan Şeyhülislam, “Nefis, insan bedeninin bir direğidir. Bunu kefenleyip gömmelidir,” diye fetva veriyor.

Bir diğer fantastik öykünün adı ise “Bir Kış Gecesi Tavuk Olan Kocakarı”. Olayın mekânı bu kez Balkanlar. Evliya Çelebi öyküsüne, “Balkanlarda, bütün adamlarımla bir Bulgar evine konuk olup ateşin başında keyifle otururken gördüm. Kapıdan içeri çirkin suratlı bir yaşlı kadın, saçlarını darmadağın ederek girdi.

Çekinmeden ateşin başına oturdu,” diyerek başlamış. Kadının ardından eve yedi kişi daha geliyor. Yaşlı kadın bir süre sonra ocaktan biraz kül alıp ötesine berisine sürüyor. Elinde kalan külü bir şeyler mırıldanarak etrafına saçıyor. Sonradan gelen yedi kişi anında birer iri piliç oluveriyor. Yaşlı kadın külden birazını kendi başına saçınca o da büyük bir kuluçka tavuk oluyor ve hepsi birden “gark gark” diyerek kapıdan çıkıyorlar. Fena halde ürken Evliya Çelebi can korkusuyla bağırıp adamlarını uyandırırken, burnundan kan boşanıyor. Ertesi gün tüm bu olup bitenleri açıklayacak bir Bulgar buluyor da şunları duyarak rahat ediyor: “Sultanım, o karı başka bir soydur. Kış geceleri yılda bir kez, umacı gibi çocukları korkutan uydurma bir yaratık olurdu. Ama bu yıl tavuk oldu. Kimseye zararı yoktur.”

Evliya Çelebi’nin Acayip Öyküler kitabındaki 34 anlatının tümüne burada değinebilmek mümkün değil elbette. Hemen hepsi merak ve heyecanla okunan, çocuklara olduğu kadar tarihe ve fantastik edebiyata düşkün büyüklere de önerebileceğim bu öyküler, kurguyla gerçek arasındaki sınırlara, 17. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı gezgininin ruh haline ve fantastik edebiyatın kökenlerine dair bir kez daha düşünmenize sebep olacak.

Acayip Öyküler
Evliya Çelebi
Nesin Yayınevi
102 sayfa
Show More