İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Annesinin kuzusu

Annesinin kuzusu

Ceyhan USANMAZ

Hepimiz çocuklarımızın uyumlu, sosyal ve bağımsız bireyler olmasını isteriz. Turhan Yörükân, Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri adlı kitabında, bu konuyu bebeklik döneminde anneyle çocuk arasında kurulan bağlanma ilişkisi çerçevesinde ele alıyor.

“Annesinin kuzusu” ya da “anne kuzusu” deyişi, kelimelerin ilk anlamlarıyla düşünüldüğünde, kayıtsız kalınması güç bir sevimliliğe işaret ediyor. Ancak yaygın kullanıma göre, örneğin “yetişkin” erkekler ile anneleri arasındaki bağı ifade etmek için kullanıldığında ise beraberinde bazı sorunları da sürüklemesi kaçınılmaz gibi görünüyor; özellikle de evliliklerle birlikte anıldığında!

Bağlanma, yavru ile ona annelik yapmakta olan birey arasında kurulmuş bulunan güçlü ilişkiye dayalı; yavrunun anneye yakın olmasını ve onunla temas halinde
bulunmasını, annenin ise yavrunun ihtiyaçlarına karşı duyarlı davranmasını içeren bir biyolojik sistem davranışı olarak tanımlanıyor. Bağlanma teorisinin kurucusu John Bowlby, görüşlerini ilk defa 1958 yılında yayımladığı “The Nature of the Child’s Tie to His Mother” (“Çocuğun Anne ile Bağının Doğası”) başlıklı yazısıyla tartışmaya açmış ve daha sonra da Attachment and Loss (Bağlanma ve Kayıp) adlı üç ciltlik eseriyle temellendirmeye çalışmış. Bağlanma teorisinin ucu açık bir teori olması ve diğer birçok anlayışı, teoriyi vb kucaklayan bir görüşü temsil etmesi, onu temel alan çalışmaların sayısının her geçen gün artmasına sebep oluyor hiç kuşkusuz. Yazının başında belirttiğimiz “sorun” da, örneğin “evlilik uyumu ile bağlanma şekilleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi” gibi başlıklara sahip tez çalışmalarına dahi konu olmuş durumda. Çünkü teorinin altyapısı, bebeklik dönemindeki ilişkilerin niteliğinin, çocuğun ve sonrasında yetişkin bireyin kişilik gelişiminde önemli bir role sahip olduğu şeklinde kurulmuş. Anne ya da annelik yapan birey ile yavru arasındaki söz konusu bağlanmanın eksikliği ya da zedelenmesi nasıl ki problemlere yol açıyorsa, aynı bağlanmanın bir “bağımlılık” şekline dönüşmesi de bireyin bütün hayatına ve hayatının tüm alanlarına
sirayet edebilecek bir sorunlar zincirinin ilk halkasına işaret ediyor. Bağımlı olma davranışının geliştirilmesi, hayat boyunca bağımsız olamamayı tetikliyor. Bir başka deyişle, kararında davranmak, bu konuda da geçerli…

BAĞLANMA VE KİŞİLİK GELİŞİMİ
Aslen felsefe doktoru unvanına sahip olan ama aynı zamanda Ankara Üniversitesi’nde psikoloji ve pedagoji, İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji, sosyal psikoloji ve metodoloji dersleri de vermiş olan Dr. Turhan Yörükân, Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri isimli yeni yayımlanan çalışmasında işte bu teoriyi, “John Bowlby’ın geliştirdiği bağlanma teorisinin yalın halini” ele alıyor. Bağlanma sürecinin ayrıntılı tanımının yanı sıra bu doğrultuda yapılmış çok sayıda araştırmanın (yakın tarihliler de dahil olmak üzere) sonuçlarını da irdeleyen Yörükân, kitabının önsözünde amacını şu cümlelerle açıklamış: “Elinizdeki
kitap, bugün binlerce araştırmanın sonuçlarına dayanılarak geliştirilmiş bulunan bağlanma teorisinin, erken yaşta kalıcı bir şekilde işlemekte olan sosyalleşme sürecinde yapılmakta olan birtakım yanlışlıkların insanların kişiliklerini ne şekilde etkilemiş olduğuna dikkat çekmek; çocuklarını gözlemlerken ve büyütürken güvenli ilişkiler kurmak isteyen annelere, özellikle de anne adaylarına yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır. Ayrıca kitap, ana-çocuk, bakıcı ve çocuk ilişkisinin olumlu ve olumsuz yönlerini bilimsel araştırmalara dayanarak öğrenmek isteyen veya bilgilerini tazelemek isteyen doğum uzmanlarına, ebelere, hemşirelere, çocuk psikiyatristlerine, çocuk yuvaları ve yetimhane yöneticileri ile bakıcılarına da, insani ilişkileri düzenlemede önemli katkı sağlamış bulunan bağlanma teorisini tanıtmada yardımcı olacaktır.” Açıkçası zaman zaman kavramlar arasındaki ince farklarda odaklanması ve yazıların yapısı kitabı akademik dile yakınlaştırsa da, sonuçta annelerin “fedakârlığı” çok çok daha “zor” kitapları okumayı da kapsıyor! Üstelik kişiden kişiye farklılıklar gösterebilen kimi konuları genelleştirerek, belli maddeler halinde sıralayarak yüzeysel, çabuk çözümler öneren kitaplara kıyasla, konunun temeline inip örnek araştırmaları ve sonuçlarını sunan, diğer alanlardaki bağlantılarını ayrıntılarıyla ele alan çalışmalar, yol öğreten değil de, yolları gösteren nitelikleriyle daha değerli denebilir.

Bağlanma teorisinin kritik noktaları, güvenli/olumlu ve güvensiz/olumsuz bağlanmanın etkileri konusunda ortaya çıkıyor. Erken yaşta, hassas bir dönemde meydana gelen ve bir daha tekrarlanmayan bağlanmanın optimum gerçekleşmesi, yani güvenli olması ile yoksunluğu ya da zedelenmiş şekilde, güvensiz olarak gerçekleşmesinin sonuçları arasındaki farklılığı kitaptaki örneklerden yola çıkarak şöyle özetleyebiliriz: Erken yaşlarda anneden veya anne yerine geçebilecek birinden ayrılmanın en olumsuz sonuçlarının psikopatik bir kişilik oluşmasında görüldüğü söyleniyor. Birey, böyle bir durumda, sürekli ve işbirlikçi bir ilişki kuramaz hale geliyor veya bunun sonucunda sevgi objelerine aşırı derecede ve endişe duyacak şekilde yaklaşıyor. Buna karşın güvenli şahısların hayat problemlerine karşı takındıkları yapıcı ve iyimser tavırlar, onları problem odaklı bir çözüm şekline yönlendiriyor. Üstelik bazı araştırmaların –özellikle de “yabani çocuklar”la (feral children) ilgili araştırmaların– çocuğun yalnızca kişilik gelişiminin değil, bedensel gelişiminin de uygun bir insani ilişkinin varlığına bağlı olduğunu ortaya koyduğuna dikkat çekmiş Yörükân.

BAĞLANMA VE İŞBİRLİĞİ
Kitaptaki ilgi çekici tespitlerden biri de şu: “[Bir araştırma] 18 aylık bir dönemde güvenli bir bağlanma gerçekleştirmiş olan bebeklerin 3,5-4 yaşlarına geldikleri zaman, zor durumda bulunan arkadaşlarına daha sempatik davrandıklarını ve yardımcı olduklarını ortaya koymuştur.” Sosyalleşme sürecine ve uyuma vurgu yapan güvenli bağlanmanın, bireyin yalnızca ailesi, yakın çevresi ya da içinde olduğu toplumla değil, çok daha geniş bir çerçevede dünyayla, diğer toplumlarla ve doğal çevreyle de uyumunun bir anahtarı olduğu pekâlâ söylenebilir. Evrim teorisinin, gelişme psikolojisinin şekillenmesinde önemli bir pay sahibi olduğu gerçeğinden yola çıkarak, yakın bir zaman önce yayımlanan bir başka kitaba daha değinerek bitirelim yazımızı. David Sloan Wilson, Herkes İçin Evrim (çev. Gürol Koca, Metis Yayınları, Nisan 2011) kitabında evrimin halen devam ettiğini, daima gözümüzün önünde tüm hayatımıza sinmiş durumda olduğunu hatırlatıyor. Kitabın arka kapağında da belirtildiği gibi, Wilson’ın evrime yaklaşımındaki kritik noktalardan biri de, evrim sürecinin, uyum gücü en fazla olan bireyden ziyade, en iyi işbirliği yapan, en sağlam dayanışmayı kuran grubun lehinde işlediğini vurgulaması.

Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda
Görülen Etkileri
Turhan Yörükân
İş Kültür Yayınları
160 sayfa

 

Show More