İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Büyük savaşın ardından…

Büyük savaşın ardından…

Behçet ÇELİK

Hem ağabeyi hem de babası Nazi saflarında savaşmış olan Alman edebiyatçı Uwe Timm, Kardeşimin Gölgesinde adlı romanında, Nazilerin insanlık suçlarına hizmet etmiş kişilerin vicdan muhasebesinin peşine düşerken, “otoriteye itaat” kültürünü de sorguluyor.

Geçtiğimiz yüzyılın en büyük felaketlerinin başında hiç kuşkusuz II. Dünya Savaşı gelir. Dünyanın dört bir yanındaki çatışma, bombalama ve kıyımlarda altmış milyondan fazla insanın öldüğü bu savaş, Almanya’da iktidara gelen Nazi partisinin Alman ırkının öbürlerinden üstün olduğunu iddiası ve bütün dünyayı yönetme ülküsüyle Avrupa’daki irili ufaklı ülkeleri işgal etmesiyle başlamıştı. Bugün bize akıldışı ve ırkçı gelen bu iddianın Almanya gibi bir ülkede nasıl iktidara
geldiği öteden beri sosyal bilimcilerin, tarihçilerin ve siyaset bilimcilerin ilgisini çekiyor ve buna yanıt arıyorlar. Yanıt aradıkları bir başka soru da ülkeyi yönetenlerin, savaş suçlarına bir biçimde katılmış yurttaşların, savaş sırasında yaşananları öğrendiklerinde nasıl karşılayıp ne gibi tepkiler verdikleri.

AKILDIŞI BİR ÜLKÜ
Alman edebiyatçı Uwe Timm’in Kardeşimin Gölgesinde isimli kitabı da bu gibi sorulara yanıt arıyor. Timm’in bu sorunun peşine düşmesinin özel bir nedeni var: Hem ağabeyi hem de babası Nazi saflarında savaşmış; ağabeyi 1943’te, yazar üç yaşındayken, Rusya cephesinde ölmüş. Timm, kitabında ağabeyinin savaş sırasında tuttuğu günlükle ailesine gönderdiği mektuplardan ve çok sık olmasa da aile içerisindeki konuşmalardan aklında kalanlardan yararlanmış. Bu yanıyla bir anı kitabı gibi görünse de Timm asıl amacı olan, “Nasıl oldu da insanlar böylesine akıldışı bir ülkünün ardından başkalarını öldürdüler ya da öldürülmesine göz yumdular?” sorusunun peşinden gittikçe, kitap anıların aktarılmasının ötesine de geçiyor.

Yine de yazar kitapta ağırlıklı olarak ailesinin hayatından parçalar aktarıyor. Savaş zamanı çok küçük olduğu için hatıraları daha çok savaş sonrasıyla ilgili. Hatırladığı olaylar aracılığıyla babasının nasıl biri olduğunu kavramaya çalışıyor. Onun kişilik özellikleri, alışkanlıkları, bakış açısı gibi olgulardan yola çıkarak babasının savaş sırasındaki tutumuna ilişkin ipuçları arıyor. Timm’in kafasındaki sorular insanların savaştan önce Nazi partisini nasıl iktidara getirdikleri ve savaş sırasında neler yaptıkları hakkında değil. Yaşananlara öyle ya da böyle katkısı olan babasının neslinin, bunlardan ötürü sonraları suçluluk duyup duymadığını, yaşananların ardından değişip değişmediğini anlamaya çalışıyor.

“SUSMAK” BAZEN SUÇTUR
Tam bir yanıt bulamıyor bu sorulara. Babasının tipik bir örneği olduğu bu nesil, savaş sonrasında susmayı yeğlemiş çünkü. Timm, Primo Levi’nin “Almanların en derin suçunun bu suskunlukta yattığını” yazdığını aktarıyor. Bu suskunluk savaşın bir sonucu değil. Toplumsal hayata hâkim olan erdemlerin başında itaat geldiği için, verilen emirler karşısında ses çıkarmamak her zaman olumlanmış. Timm, babasının neslinin, büyük bir erdem olarak baş tacı ettiği otoriteye itaatin, “ölüm fabrikalarını daha uzun süre çalıştıran değer”lerin de başında geldiğini bilmediklerini belirtiyor. “Hayır,” demek yerine öldürmek; emirleri yerine getirmek onlara daha erdemli görünmüş olmalı. Nitekim savaştan sonra da üst rütbeli generallerden sıradan insanlara dek çoğu kişi, emirleri yerine getirmekten başka bir şey yapmadığını söyleyerek kendini savunmuş.

Kardeşimin Gölgesinde, savaş ve savaş sonrasına ilişkin değerlendirmelerle birlikte bir aile tarihi olarak ilerliyor. Timm’in babasının yanı sıra anne ve ablasını da tanıyoruz. Ait olduğu değerler sisteminin yıkılmasına paralel olarak babanın işlerinin kötüye gitmesi, bunun sonucunda eski havasını kaybetmesi; annenin onu dengeleyen tutumları; babanın abla üzerindeki otoritesi… Bunlara ilişkin yazarın seçtiği ayrıntılar sadece ailesiyle ve Alman toplumuyla ilgili sorulara yanıt olmuyor, aynı zamanda kişisel tarihlerimizin “büyük” tarihle arasında nasıl bir ilişki olduğu, seçimlerimizin ne kadarının toplumsal yapı ve değerlerin sonucu, ne kadarının bize ait olduğu gibi soruları da sorduruyor.

Savaşların sadece orduların çatışması anlamına gelmediğini; aynı zamanda zihniyetlerin, değerlerin ve çıkarların çatışması sonucunda çıktığını hatırlatan Kardeşimin Gölgesinde, savaşın çatışma yaşanan yerlerle sınırlı kalmadığını da net biçimde gösteren bir anlatı.

Kardeşimin Gölgesinde
Uwe Timm
Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu
Can Yayınları
138 sayfa
Show More