İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Kafayı abur cuburla doldurmak…

Ayla Çınaroğlu geleneksel masal öğelerini modern
mesajlarla birleştirdiği Bilgebaş adlı masalında, bilginin,
düşünmenin önemi, boş inançlar ve cinsiyet ayrımcılığı
gibi pek çok önemli konuyu ele alıyor.

Sennur SEZER

Ayla Çınaroğlu bir masal yazmış,  bir yanı eski, bir yanı yeni, ninemizin sandığından çıkmış işlemeli bir bohça gibi. İşlemesini biliyorsunuz: “Bir varmış bir yokmuş”. Böyle söylenirse “kuru derenin kurbağaları ürkmez, kıpırdamaz, korkmazmış”. Varlar söylenir, yoklara aldırılmazmış.

Çınaroğlu’nun masalının bohçası sandıktan çıkmış ama içindeki masal yaşamaktanmış. Bilgebaş’mış masalın adı. Okumakla çıkarmış tadı.

Bir zamanlar, bir yerde üç kızı olan bir adam varmış. Adamın isteği bir oğul sahibi olmakmış. Adamın oğul isteme dualarından, adaklarından usanmış, yerde gökte kim varsa. Bir oğlu olmuş sonunda. Söz aramızda koca kafalı bir oğlan. Adını Bilgebaş koymuşlar. Adını söyledikçe kafasına akıl dolar sanmışlar. Ama nerde…

Bilgebaş konuk cebine kurbağa koyar, kırar döker, düz duvara tırmanır bir yaramazmış. Her söze karışır, yeni giysilerle çamurlara dalar, ağaç tepesinde dolaşır bir haşarıymış. Bütün gün ya duvar
tepesinde ya köpek taşlamada. Konu komşu şikâyetçi. Her gün ya polis kapıda ya bekçi.

Bağışlayın arkadaşlar, ben de yazara uyup, söze uyaklı ölçülü başladım. Bilgebaş adındaki çocuk bilge değil, afacanmış. Bir yerden düşünce görmüşler, meğer Bilgebaş’ın başı bir tencere gibi açılırmış. İçi de bomboşmuş. Bir iki denemede bulunmuşlar da anlamışlar. Bir kasetçalar gibi ne koyarsan kafasının içine çocuk onu söylüyormuş. Bu masalın bir yanı.

Masalın öte yanında Bilgebaş’ın kafası açılınca kaçan Akıl Perisi var. Bu nasıl peri, hangi aklın perisi derseniz haklısınız.

Başka yanında masalın, Bilgebaş’ın üç ablası duruyor. Babası hiçbirini okula göndermemiş, “Kızdır bunlar, evlenecekler. Okumaları gerekmez,” demiş. Kızlardan, boş kafalı oğlanın her işine koşmaları istenmiş. Kızlar, oğlan kardeşleri okusun diye nelere katlanmış.

Düşünün bakalım, bu masal mı? Yoksa köşedeki evde yaşanan mı?

Ayla Çınaroğlu masal anlatırken boyna soru soruyor. Aslında bu soruları açık açık da sormuyor da sezdiriyor. Bilgebaş’ın kafasına kitap konunca kitap okuyormuş, gazete konunca gazete. Okuduklarından bir şey öğreniyor muymuş? Bu arada akıl perisi nerelerde geziyormuş? Neler yapıyormuş? Geze geze geveze mi olmuş, gördüklerinden yeni şeyler mi öğrenmiş? Bu akıl perisinin yaşayacağı yer neresiymiş?

Ayla Çınaroğlu bence bir değil, birçok masal anlatmış. İç içe masallar. Bir masalda gözü paradan başka bir şey görmeyen bir adam var, birinde doktor yerine üfürükçülere para veren bilgisiz insanlar. Bir masalda okula gönderilmese de kendi kendine kitap okuyarak bilgisini arttıran bir kız var, ötekinde kafasına amcasının doldurduğu abur cuburla yaşayıp giden bir çocuk… Bu çocuğun
kafasına tıkıştırılan ıvır zıvırla şifa dağıttığını söyleyip para kazanan bir amca var, bir de baba… (Çocuğunun nasıl para kazandığını önemsemeyen bir baba olur mu hiç! Ama masalda varmış. Ah ne yazık, ne yazık!.. Hem çocuğa yazık hem babaya… Elbet çocuğa daha çok yazık.)

Bu masalı bir kere okuyup gülmek gerek. Sonra bir daha okuyup düşünmek. Üçüncü okumada “Kafamın tenceresine ben neler koydum?” diye düşünebilirsiniz. (Şaka yapmak isterseniz, “Neler
pişiyor kafamın tenceresinde?” de diyebilirsiniz.)

Bence siz siz olun, kafanızın içini abur cuburla, ıvır zıvırla doldurmayın. O kalaylı pırıl pırıl tencere, bir pencere olarak açılsın bilgiye, güzelliğe. Abur cuburla doldurmayalım ki akıl perisine de yer kalsın.

Bilgebaş
Ayla Çınaroğlu
Resimleyen: Mustafa Delioğlu
Uçanbalık Yayınları, 43 sayfa
Show More