İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

İnsan, insanlıktan ne zaman çıkar?

İnsan, insanlıktan  ne zaman çıkar?

Tuğba ERİŞ

“Derinlikli bir tabu yıkıcı” olarak tanımlanan ve uzun süre yasaklı kaldıktan sonra yayımlanan Ağaçtaki, Danimarkalı yazar Janne Teller’ın ikinci romanı. Dünya, insan, yaşam, ölüm, sevgi, din, milliyetçilik, ahlaki değerler; bu kitapta hepsi masaya yatıyor.

Bazı kitapların etkisinden uzun süre kurtulamazsınız. Okuyup kapağını kapattıktan çok sonra bile aklınıza bir an, bir karakter, bir cümle düştüğünde sarsılırsınız, gündelik hayhuyun içine tekrar dönmeniz zorlaşır. Pierre Anthon’un hikâyesi benim için tam da böyle oldu ve olacak gibi görünüyor.

HİÇLİK, YOKLUK, HİÇBİR ŞEY

Almanya’nın haftalık gazetesi Zeit tarafından “derinlikli bir tabu yıkıcı” olarak tanımlanan ve uzun süre yasaklı kaldıktan sonra yayımlanan Ağaçtaki, Danimarkalı yazar Janne Teller’ın ikinci romanı. Kitabın orijinal adı Intet. Danca “hiçlik, yokluk, hiçbir şey” anlamlarına geliyor. İngilizceye de orijinaline sadık kalınarak Nothing olarak çevrilmiş. Türkçedeyse belki de bir gençlik romanının adı için fazla “anlamlı” ya da fazla “kuru” bulunmuş olmalı ki Ağaçtaki adı tercih edilmiş. Bir kitabın ilkin adı dikkatimizi çeker ya, benim de “hiçlik” ya da “yokluk” adındaki bir kitap daha çok ilgimi çekebilirdi ama yabancı kitaplara ya da filmlere iyice alakasız adlar konduğu düşünüldüğünde Ağaçtaki de o kadar isabetsiz bir ad değil. Peki, ağaçtaki kim: Pierre Anthon. Hayatın bir anlamı olmadığını düşünen, bir şeyler yapmanın değersiz ve gereksiz olduğunu fark ettiği gün okulu bırakıp, bir erik ağacının tepesinde boş boş “hiçbir şey”e bakan Pierre Anthon. Pierre Anthon’un nihilizmi arkadaşlarının da aklına önce kurt düşürüyor. Bu hayatta bir şey olmak, biri olmak durumunun baskısını onlar da iliklerine kadar hissediyor. Ama nasıl çevremizde hayatın boş ve anlamsız olduğunu söyleyen biri bir süre sonra tepemizi attırırsa, arkadaşları da yavaş yavaş Pierre Anthon’a sinirlenmeye başlıyor ve ona hayatta anlamlı bir şeylerin olduğunu göstermek için bir plan yapıyorlar. Kendileri için anlam ifade eden şeyleri terk edilmiş bir hızarhanede toplamaya başlıyorlar. Akıllarındaki tek şey, toplama işi bittikten sonra Pierre Anthon’u çağırıp ona “anlam yığını”nı göstermek. Ama başlarda yeşil sandaletler, olta, bir çift küpe ve topla şekillenmeye başlayan “anlam yığını”, bir süre sonra çığırından çıkıyor. Çocuklar kendileri için değerli olan bir şeyden vazgeçince, ötekinin daha çok canını yakacak bir şeyi vermesi ya da yapması için adeta birbiriyle yarışıyor. Gerda’nın küçük hamster’ı, ülkesini ve Kraliyet Ailesi’ni kutsal addeden Frederik’ten Danimarka bayrağı, Kız Werner’in günlüğü, Kore asıllı Anna-Li’nin evlatlık belgesi, Elise’nin iki yaşında ölen erkek kardeşinin tabutu, Rikke-Ursula’nın mavi saçları, minik bir köpeğin kesik başı, Hüseyin’in seccadesi, Sofie’nin bekâreti… Daha kanlı canlı şeyler kondukça ortaya, “anlam yığını” daha da anlamlanıyor gözlerinde.

Sayfalar ilerledikçe, okurun, “Artık bu da olmasın, n’olur!” hissiyatı, çok güzel gitar çalan Jan-Johan işaretparmağını kaybedince iyice ayyuka çıkıyor. Ve tabii ki Jan-Johan çocukları ihbar ediyor.

Soruşturma açılıyor, çocuklar ceza alıyor ama “anlam yığını” da bütün dünyada tanınmaya başlıyor. Çocuklar da anlamı buldukları ve anlamla birlikte üne kavuştukları yanılsamasına düşüyorlar, hele “anlam yığını” New York’taki bir müzeye üç buçuk milyon dolara satılınca başları iyice dönüyor. Ama bu süre içinde “anlam yığını”nı zaten görmek istemeyen Pierre Anthon’un dediği, suratlarına bir tokat gibi iniyor: “Bu yığının gerçekten anlamı olsaydı, onu satmazdınız.”

ÖLÜMÜN ANLAMI YOKTUR!

Hayatının anlamı elinden alınan birinin yapmayacağı şey yoktur, çocuklar da bunun farkında. “Anlam yığını”yla beraber yanıp kül olan Pierre Anthon’un sesini o erik ağacının altından her geçişte duyuyorlar: “Ölümün anlamı yoktur, çünkü yaşamın da anlamı yoktur. Hepsi aynı, siz eğlenmenize bakın.”

Ağaçtaki, okuru dünya, insan, yaşam, ölüm, sevgi, din, milliyetçilik vb. kavramlar üstüne düşündürüyor. Ama zihnimizde dolanan asıl soru şu oluyor belki de: Pierre Anthon’un hikâyesi, ancak bir ağaca çıkıp erik yiyerek insan olunabileceğini göstermesi açısından mı önemli?

Ağaçtaki Janne Teller Çeviren: Abdülgani Çıtırıkkaya  ON8 Yayınları, 184 sayfa
Ağaçtaki Janne Teller Çeviren: Abdülgani Çıtırıkkaya
ON8 Yayınları, 184 sayfa
Show More