İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Gülümse, bulutlar gitsin…

Altıncı sınıf öğrencisi Anna’nın ergenlik çağındaki ruhsal ve bedensel dönüşümünü, yıllar süren diş tedavisi üzerinden anlatan nefis bir çizgi roman Gülümse. Kitap, kendine has sorunlarıyla yaşanan ilkgençliğin iniş çıkışlı yollarında gezdiriyor bizi.

Elif TÜRKÖLMEZ

Raina Telgemeier’ın yazıp çizdiği Gülümse’yi okurken (ve tabii şahane resimlerine bakarken) insanın aklına, en çakıltaşı sorunun kayalaştığı, en tali derdin otoyollaştığı o ergenlik günleri geliyor. Aman allahım! Kimse bizi sevmiyordu, herkes bize karşıydı, etraftaki herkes bizden aptal, büyükler sıkıcı, küçükler gereksizdi. Ölsek daha iyiydi! Bir arkadaşımın da dediği gibi, yetişkinliğe erişmiş her birey, o zor tünelden sağ salim geçmeyi becerebildiği için kendini tebrik etmeli, hatta belki de ödüllendirmeliydi. YAMUK DİŞLER, KOCA SİVİLCELER… Aslında düşünüyorum da… Tamam, yamuk dişler, koca sivilceler, aniden kalınlaşan ses, nereye koyulacağı bilinmeyen sarsak eller ve ayaklar öyle pek ahım şahım şeyler değil ama bunun geçici bir dönem olduğunu bilip sakince atlatmak varken, panik yapmak neden? Hayatın bize ilerde sunacağı başka türlü dertlerle tanışmadan önce, böyle geçici dertlerin tadını çıkarabilsek, hayattan son izin dönemi olarak yaşayabilsek keşke gençliği. O tünelden geçmeyi becerebilmiş biri olarak ergenlere tavsiyem şudur: Dişler, saçlar, tüyler ve hormonların dikbaşlılığına fazla kafa yormayın. Nihayetinde geçiyor. (Aslında saçların dikbaşlılığının geçtiğinden pek o kadar emin değilim ama gözünüzü korkutmayayım.)

OTOBİYOGRAFİK BİR ANLATI

Kahramanımız Anna da bu tür dertlere fazlasıyla kafa yoran bir genç kız. Kitapta anlatılan hikâye, yazarın kendi yaşamından bir kesit aslında. Bu yüzden de karakterin orijinal ismi Raina. Ama okumada kolaylık olsun diye Türkçe baskıda karakterin adı Anna olarak değiştirilmiş. Anna henüz altıncı sınıfta. Ve hayatı, artık diş teli takması gerektiğini öğrendiği gün kararıyor. Nasıl yani? Ağzında o metal yığınıyla gezmektense ölse daha iyi! Fakat diş telinden daha beter şeyler de var hayatta: Mesela takma diş. Anna, diş teli takması gerektiğini öğrendiği günün akşamında ufak bir kaza geçirir ve bu kaza ergenlik hayatı boyunca geçireceği bir dizi çene ve diş ameliyatlarının ilkini yaşamasına sebep olur. Ameliyatların her biri acı ve gözyaşı doludur. Üstelik bu dert, Anna’nın görünümüyle çok yakından ilgilendiği bir dönemde başına gelmiştir ve katlanması bu yüzden çok daha zordur. Anna’nın en çok üzüldüğü konulardan biri de erkeklerdir. Okuldaki erkeklerin onu o hâliyle beğenmeyeceğini düşünür; bu yüzden de başka şeyler yaparak şansını denemek, erkeklerin dikkatini dişleri yerine performansına, yeteneğine yani “iç güzelliğine” çekmek ister. Basketbol elemelerine katılır, yan flüt çalmaya başlar. GÖNÜL DERTLERİ Ama bir yandan da tam bir ergen gibi davranmaya devam eder. Kulaklarını deldirmek için annesine yalvarır durur. Bu arada müzik sınıfında Sammy ile karşılaşır. Aslında Anna Sammy’den çok hoşlanır, ancak arkadaşları Anna’dan bir alt sınıfta olduğu için Sammy ile “ufaklık” diye dalga geçerler. Anna her ne kadar başlangıçta Sammy’ye ilgi duysa da, sonraları gözü okula yeni gelen basketbolcu Sean’dan başkasını görmez olur. Dolayısıyla Sevgililer Günü’nde Anna’ya bir paket çikolata götüren Sammy’nin duyguları karşılıksız kalır. Anna ise Sean’ın kendisini fark etmesi için türlü numaralar dener, yemekhanede önünden geçer, koridorda selam vermeye çalışır. Sevgililer Günü dansına davet eder onu ama olumlu cevap alamaz. Sean, Anna için bu zorlu dönemin en büyük takıntısı, stresi, derdi olur. Tabii bir de deprem. Anna, söylemeyi unuttum, San Fransisco’da yaşıyor. Yazın nemli, yağmurlu, ekimde iç bayacak derecede sıcak bir yer San Fransisco. Ve bir deprem bölgesi. Anna’nın gözünün dişlerinden başka bir şey görmediği bir dönemde şehirde büyük bir deprem oluyor, köprüler yıkılıyor, kayıplar veriliyor. Anna’nın içinde o depremden sonra bazı şeyler değişiyor. Zaman içinde önem listesini güncelliyor. Yıllar geçtikçe büyüdüğü ve liseye gitmeye hazırlandığı için bazı şeyleri daha net görmeye başlıyor.

TÜNELDEN ÇIKINCA…

Bu arada Anna’nın ailesi, kızlarına bu zorlu süreçte inanılmaz ölçüde destek oluyor. Anna, tedavi sürecinde dişlerine-ağzına çeşit çeşit alet takmak ve diş hekimi koltuğuna sayısız kez oturmak zorunda kalırken, canı çeker de yiyemez diye, sinemaya gittiklerinde Anna’nın kardeşlerine patlamış mısır almak istemiyorlar mesela. Ama Anna gayet olgun davranıp, kardeşlerinin patlamış mısır yemesine izin veriyor. Tabii dışarıdan ne kadar olgun görünse de, içinden “Yiyecekler, yiyemediğimiz zamanlarda daha mı güzel kokuyor ne?” diye düşünüyor. Kardeşleri ve arkadaşları zaman zaman Anna’yla dalga geçse ve dişlerindeki metal yığınına çok acayip bir şeymiş gibi baksa da Anna bütün bunlarla mücadele etmesini biliyor. Gülümse, her türlü zorlukla mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunu, kim ne derse desin içimizden geldiği gibi davrandığımızda, mutluluğun aslında ne kadar yakınımızda olduğunu anlatıyor. Yapılması gerekenin, saçımızla, kilomuzla, boyumuzla, dişimizle değil de iç dünyamızla ilgilenen insanları bulmak, ama her şeyden önce kendimizi aynada seyretmek yerine dönüp içimize bakmak olduğunu söylüyor. Yazının başında, insan o tünelden çıktığı için sevinmeli, kendini tebrik etmeli dedim ama bir yandan da o tünele şükretmeli tabii. Tüneldeyken öğrendikleri ve bir ömür boyu taşıyacağı kişiliği büyük ölçüde o tünelde biçimlendiği için… Yamuk dişler nasılsa hallolur.

Gülümse Raina Telgemeier Renklendiren: Stephanie Yue Çeviren: Arif Cem Ünver Desen Yayınları, 224 sayfa
Gülümse
Raina Telgemeier
Renklendiren: Stephanie Yue
Çeviren: Arif Cem Ünver
Desen Yayınları, 224 sayfa
Show More