İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Toprak Işık: “Eleştirel Düşünmenin Ve Eleştirel Okumanın Çok Uzağındayız. Bu Yüzden Kandırılmaya Doymuyoruz.”

Değerli yazar Toprak Işık’la çocuk kitaplarına dönük sansür uygulamaları üzerine konuştuk.

Söyleşi: Toprak Işık

İyi Kitap: “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu”, son bir yıl içinde, içlerinde çocuk kitaplarının da olduğu bazı eserleri “müstehcen” buldu ve “muzır” olduğuna hükmetti. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu kurumu, işlevini ve verdiği kararları?

Toprak Işık: Genel olarak sansür uygulamalarına olumsuz yaklaşıyor, bunların gerisindeki gerçek amacın çocukları korumak olduğuna inanmıyorum. Otoritenin herkesi denetleme arzusunun sayısız dışavurumundan biri bu. Çocukların her tür veriye ulaşmaları bu kadar kolayken, sosyal ve özel medyada her tür içerik denetlenemez biçimde dolaşımdayken, kitapları sansürleyerek çocukları koruyabileceklerini düşünecek kadar naif olamazlar.

İyi Kitap: “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu”nun sansürüne uğrayan çocuk kitaplarına baktığımızda, neredeyse tamamının toplumsal cinsiyet konularını işleyen eserler olduğunu görüyoruz. Dayatılmış cinsiyetçi kalıpların ötesinde, eşitlik ve özgürlük temelinde, başka varoluş ve birlikte yaşam biçimlerinin olduğunu göstermek “müstehcenlik” mi gerçekten?

Toprak Işık: Elbette değil. Bahsettiğiniz yaşam biçimleri hakkında toplum kasıtlı bir tutarsızlık sergiliyor. Kurulu düzen sürsün, çizili sınırlar değiştirilmesin ama o sınırlar illegal olarak aşılabilsin istiyorlar. Böylelikle kurulu düzene aykırı yaşam biçimlerini tercih edenler toplum dışına itilmiş oluyor. Toplumun en büyük iyiliği onlara tahammül etmek oluyor. Legallik ve lütuftan bağımsız özgürlük arayışına ise geçit verilmiyor. Bu noktada çocuk kitaplarında rahatsızlık doğuranın müstehcenlik olduğunu düşünmüyorum. Bazı yaşam biçimlerinin normal görünmesinden endişe ediyorlar. Toplumsal cinsiyetin inşası kurulu düzeni sürdürebilmek için kritik öneme sahip. Çocukları değil, kurulu düzeni korumaya çalışıyorlar.

İyi Kitap: Yasaklamalar ve yasal yaptırım tehdidi, süreç içerisinde yayıncıları böylesi kitaplar basmaktan alıkoyar mı? Yasal yaptırımlar, yayın politikalarını ne kadar etkiliyor?

Toprak Işık: Mutlaka böyle kitaplar yayınlanmaya devam eder ama bu işi cesur bir azınlık yapar. Bizde cesurmuş gibi yapmak çok yaygın. İş gerçekten elini taşın altına koymaya geldi mi, Nasrettin Hoca, Timur’un karşısında kendisini hep yalnız buluyor. Gerçekten cesur yayınevilerinin işi zor olacaktır. Onları her anlamda desteklemek gerekir diye düşünüyorum. Bu arada soruda bahsettiğiniz konular dışında sansüre uğrayan birçok konu var. Genel olarak yayın dünyasının yeterli cesareti göstermediği görüşündeyim. Hatta öyle bir hâle gelmiş ki durum, insanlar korkmalarına gerek olmayan durumlarda bile korkuyorlar. Aynısı yazanlar içinde geçerli ve böyle böyle kaybediyoruz.

İyi Kitap: Kişiden kişiye değişir elbette ama yasa koyucunun bu uygulamaları, yazarda nasıl yankılanıyor sizce? Üretimlerini kısıtlayıcı bir unsur olarak görebilir miyiz? Örneğin, sizin hiç “aman şunu böyle yazmayayım, yoksa sorun olur,” dediğiniz oldu mu? Ya da yayımcının aynı kaygılarla sizi uyardığı durumlar yaşandı mı? Başka bir ifade ile sansür ya da okur tepkileri, yayıncı ve yazar ilişkisine etki ediyor mu?

Toprak Işık: Evet, gerçekten kişiden kişiye değişir. Bazı yazarların kendilerine yayınevinden ya da devletten öte sansür uyguladığını gözlemliyorum. Ticari kaygıyla ya da kendini okura kabul ettirmek için bu yolu seçen yazarlar var. Ben kendi yazdıklarımla ilgili de zaman zaman çalıştığım yayınevleri ile görüş ayrılığına düştüm. Geçmişte bu nedenle çalışmadığım yayınevleri de oldu. Diğer taraftan şunu da kabul ediyorum, yayınlanan bir kitapta yayınevinin de söz hakkı var. Yazarla değerleri örtüşmek zorunda değil. Sonuçta bu bir uzlaşma işi. Asgari müşterekte buluşabilirseniz bir yayınevi ile çalışıyorsunuz.

İyi Kitap: Çocuk kitaplarına dönük sansür beklentisi sadece devlet kurumlarıyla sınırlı değil. Zaman zaman sosyal medyada yükselen, aşırı okur tepkileri de söz konusu. Linç kültüründen beslenen organize tavırlarla bile karşılaşabiliyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz yazdığınız ya da üzerinde çalıştığınız kitaplarda nasıl tepkilerle karşılaştınız, karşılaşıyorsunuz?

Toprak Işık: Linç kültürümüz var. Üstüne bir de herkesin her şeyi bildiği bir toplumda yaşıyoruz. Sosyal medya da sanırım bizim gibi az okuyan çok konuşan bir toplum için icat edilmiş. Kendi yazdıklarımdan dolayı ciddi olumsuzluklar yaşamasam da tepki aldığım da oldu. “Kitabınızda bir kuş diğer kuşa kur yapıyor bir velimiz o yüzden çocuğunun bu kitabı okumasını istemedi,” şeklindeki komik bir geri bildirim bile geldi. Tabii böylesi tepkileri fazla abartmaya gerek yok bence. Her yazdığınızın, her yaptığınızın onaylanması zaten bir şeyleri
yanlış yaptığınızı gösterir.

İyi Kitap: Sosyal medya eksenli linç kampanyalarının başlangıcında, çoğunlukla bazı medya kuruluşlarının servis ettiği “haberler” ateşleyici oluyor. Bir çeşit hedef gösterme işlevinden söz edebilir miyiz burada? Yaşananları bir medya okur yazarlığı sorunu olarak da tanımlayabilir miyiz?

Toprak Işık: Evet, bunların manipülatif haberler olduğunu sezmek için detektifliğe soyunmak gerekmiyor. Diğer taraftan toplum her defasında bu tuzağa düşüyor. Soruda belirttiğiniz gibi bunun nedeni medya okur yazarlığının olmaması. Eleştirel düşünmenin ve eleştirel okumanın çok uzağındayız. Bu yüzden kandırılmaya doymuyoruz. Bazı tepkileri yok sayarak aşmak da mümkün. Onlarla gereğinden fazla ilgilenmek onları olduğundan daha güçlü gösterebiliyor. İngilizlerin dediği gibi eylemler sözcüklerden daha yüksek sesle konuşur. Bence yapılması gereken tüketici polemiklere girmeden ve moral bozmadan doğru bilinen yolda üretime devam etmek…

İyi Kitap: Linç kampanyaları çoğunlukla “eleştiri hakkı” adı altında yürütülüyor. Okur tepkilerinin tamamını eleştiri kapsamında değerlendirmek mümkün mü? Kitaba emek verenler için sınır nerede?

Toprak Işık: Aslında neyin eleştiri, neyin saldırı olduğunu hepimiz hissediyoruz. Kırmızı çizgiyi emek belirliyor. Yazı gerçekten zor bir iş. Çok fazla emek gerektiriyor. Diğer taraftan kitaplar kültürün olmazsa olmazları. Yazarlar da bir toplumun kültürünün zorunlu unsurlarını var eden insanlar. Bu emek elbette ki saygı istiyor. Her kitap içindeki yazar emeğinden dolayı değerlidir ve hem eserin kendisi hem de yazarı saygıyı hak eder. Geçen yıllarda güya konunun uzmanı bir insan, çocukların psikolojisini koruyacak sansürleme hakkı talebiyle bir metin hazırlayıp imzaya açmıştı. Tanıdığım, sevdiğim insanların baştan sona dilbilgisi hatalarıyla dolu bu metni imzalayıp sosyal medyada paylaştıklarını gördüm. Böyle insanlar, aralarında anlaşmışlar gibi tepkilerini dile getirirken Türkçeyi katlediyorlar. İşte burada bir sınır belirleyebiliriz: Anadilinde yazmayı öğrenmeden, senin ana dilinde üretim yapan insanlardan çocuklarını kurtarmaya çalışma!

İyi Kitap: Yasak istekleri daha çok, “çocukları, gençleri korumak” niyetiyle gerekçelendiriliyor. Çocukların bu tür bilgileri öğrenmeye hazır olmadıkları ya da bu tür içeriklerle beyinlerinin yıkandığı gibi iddialar sıklıkla dile getiriliyor. Bu size inandırıcı geliyor mu? Yoksa daha çok yetişkinlerin kendilerini korumaya çalışmaları mı söz konusu olan?

Toprak Işık: Bu yetişkinlerin bazıları belki gerçekten iyi niyetlidir. Ve biliyoruz ki cehenneme giden yolun taşları iyi niyetle döşenmiştir. Tanrı çocukları, onları bu şekilde korumak isteyenlerden korusun diyorum.

İyi Kitap: Sosyal medya tepkilerinin odaklandığı alanlardan biri de “denetim” talebi. Çeşitli devlet kurumlarının denetimiyle yayımlansın isteniyor çocuk kitapları. Kitap seçimlerine, psikolog ya da pedagogların karar vermesi gerektiği söyleniyor. Sizce edebiyat dışı aktörlerin yeri var mı yayıncılık süreçlerinde?

Toprak Işık: İsteyen kitabı okur ve eleştirir. Öteki türlüsü düpedüz çağ gerisi sansür arayışıdır. Otoritenin işine gelmeyen tüm sesleri boğma çabasına yardımcı olmaktır. Bazı insanların hiç fark etmeden sansürcülerin değirmenine su taşımalarını hayretle izliyorum. Yayıncıları onay öncesi otuz yıl kuyrukta bekletmeden yayınlanacak her kitabı dikkatle okuyacaklar mı? Eğer bunu yaparlarsa Türkiye’de kitap okuma oranları on katına çıkar. Şaka bir yana, sansür peşinde koşan insanların yılda üç beş kitaptan fazla okuduklarını zannetmiyorum.

İyi Kitap: Yine sıkça duyduğumuz, “çocuğa görelik”, “yerel değerlere, geleneklere uygunluk” gibi ifadeleri sohbetimiz kapsamında değerlendirirsek: Çocuğa her şey anlatılabilir mi sizce? Kimilerinin iddia ettiği gibi uzak durulması gereken konular var mı?

Toprak Işık: Mutlaka var ama bu içerikten çok üslupla ilgili. Sokaktaki insan da çocuğu karşısına alıp onunla her şeyi konuşmuyor. Tepesinde bir sansürcü beklemediği hâlde yapmıyor bunu. Aksi hâlde çocuklarla diyaloğa giren her yetişkin önce bir denetimciye söylemek istediklerini sunmalı. Nineler ve dedeler bile… Ülkede sanatsal üretim patlaması yok ve bunun acısını çekiyoruz. Üretenleri tedirgin etmek için ayrıca çabalamamız gerekmez.

İyi Kitap: Son olarak, bahsettiğimiz konular kapsamında, sizce yayıncılığımızı nasıl bir süreç bekliyor? Yayınevleri, bu sorunlar karşısında nasıl bir duruş sergilemeliler, neler yapmalılar?

Toprak Işık: Bence korkmamalılar ve yayınladıkları eserlerin kalitesine güvenmeliler. Elbetteki bu ticari bir öneri değil. Yazar olarak ben böyle davranmalarını tercih ederim ve öyle yayınevleriyle çalışmayı arzularım. Okur olarak da onların kitaplarına ilgi gösteririm.

Show More

1 Comment

  • Elif

    Sizi duymamıştım, kitaplarınızı merak ettim. Sevgiler

Comments are closed