İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Aylaklığa övgü

Sofía, babası gibi işten güçten başını kaldıramayan bir yetişkin olmak istemiyor. Kumsala gidip deniz yıldızlarına keman çalmak istiyor…

Yazan: Gökhan Yavuz Demir

Bir şeyi yapmak zorunda olduğu için değil de sadece yapmak istediği için yapan kişiye aylak deniyorsa, Kocabaş ile ben hakiki birer aylağız demektir. Bir köpeğin aylaklığı kimsenin gözüne batmasa da çalışmanın yüceltildiği çağdaş toplumlarımızda bir insanın aylaklığı gayet yadırganır. Çocukların ve yetişkinlerin aylaklığına iyi gözle bakılmadığı gibi, artık hak ettiklerini varsayabileceğimiz yaşlıların aylaklığına bile neredeyse müsamaha gösterilmez. Oysa insan her yaşta, Kocabaş ve benim sıklıkla yaptığımız gibi, canı istediğinde güneşli bir bahar günü çimenlere uzanabilmeli veya “mesai saati” diye tanımlanan günün en kıymetli saatlerinde, merakla okuduğu bir romanla kendi köşesine çekilebilmelidir. Biraz aylaklık etmeden hiç yaşamanın keyfine varılabilir mi?
Kargo görevlisi dostumuz kendi mesai saatleri içinde, Kocabaş ile beni, yine bahçede kendi oyun mesaimiz içinde buluyor. Kargodan çıkan kitap; Alex Nogués’in yazdığı, Bea Enríquez’in resimlediği ve Emrah İmre’nin Türkçeye tercüme ettiği Aylaklar Kumsalı, tam da ihtiyaç duyduğumuz türden hınzır bir roman.
Hikâye, on bir yaşındaki Sofía’nın derste büyüyünce aylak olmak istediğini söylemesiyle başlıyor. Bütün sınıf Sofía’ya önce kahkahalarla gülüyor, Nuria Öğretmen ise çok kızıyor ve tek suçu aylak olmayı istemek olan Sofía’nın anne ve babası okula çağrılıyor. On bir yaşındaki bir kız çocuğunun pek çok sözü veya davranışı hoş görülebilir belki ama kariyer odaklı çağdaş hayatta küçük bir kızın aylak olma hayali katiyen hoş görülemez. Aylaklar ve aylaklık gibi, aylak olmaya imrenme veya heveslenme de toplumsal hayatın bekası için mutlaka tedavi edilmeli, edilemiyorsa da bir biçimde giderilmelidir.
Aslolan işe yararlılıktır. Bir şey işe yaradığı kadar onaylanır ve teşvik edilir. Aylaklığın ise işe yaramadığı nedense herkesin malumudur. Bunun için de sözlükler aylaklığı “boş gezmek, işsiz güçsüz olmak, avarelik” olarak tanımlar. Buna göre kırlara uzanmak, köpeğinle yürüyüş yapmak, kitap okumak, resim çizmek, top peşinde koşmak, hayal kurmak, felsefeyle iştigal edip uzun ve derin düşüncelere dalmak, hatta bir banka oturup ıslıkla bir türkü tutturarak güneşlenmek bile bugün hep aylaklık olarak görülebilecek denli işe yaramaz, bir faydası olmayan faaliyetler. Kumsalda deniz kabukları toplamak, gitarınla yeni bir akor öğrenmek, şehir dışlarına atılmış kimsesiz sokak hayvanlarını tedavi etmek, güzel bir aşk şiiri ezberlemek gibi insanı insan kılan pek çok insani aktivite beraberinde bir kazanç ve tüketim gücü getirmediği için aylaklık diye anılıyor ve vakit kaybı olarak görülüyor.
İşi, maaşı ve tüketim gücü olanların, tıpkı Sofía’nın babası gibi, asla vakti yoktur. Vakit olmayınca insanın hobileriyle uğraşması, hayattan keyif alması, yaşadığı ânın tadını çıkarması ve hepsinden önemlisi kendi ruhunu zenginleştirmesi mümkün değildir. İnsan kariyeri, işi, maaşı ve tüketim gücü için müflis bir kumarbaz gibi ortaya en kıymetli şeyini, yani vaktini sürünce kazanırken, hatta kazandığı için kaybeder. Oysa işi, maaşı ve tüketim gücü olmayan bir aylağın vakti boldur. Aylak kesinlikle bir vakit zenginidir. Bu sayede bir aylak hobileriyle uğraşıp, hayattan keyif alıp, yaşadığı ânın tadını çıkarıp, ruhunu zenginleştirerek sistemin dayattığı bir hayatın aksine kendi hayatını inşa edebilir.
Sanırım on bir yaşındaki küçük kahramanımız Sofía bunu çok erken fark ediyor. O babası gibi işten güçten başını kaldıramayan bir yetişkin olmak istemiyor. Kumsala gidip deniz yıldızlarına keman çalmak istiyor. Sofía büyüyünce işe yaramayı değil de aylak olmayı; ileriki hayatında “Sofía”, yani kendisi olmak için istiyor.
Bir tür aylaklığa övgü olan bir roman yazan ve işe yararlılığın öne çıkarıldığı bir dünyaya Sofía gibi bir karakter aracılığıyla isyan eden yazarımızın bir “saftirik” olduğunu düşünebilirsiniz ama kendisi kitabın sonuna yazdığı notta bunu bir iltifat olarak göreceğini peşinen söylüyor. Çünkü yazarın ana dili İspanyolcada “saftirik” anlamına gelen ingenuo kelimesinin kökü, Latince “özgür doğan” mânâsındaki ingenuus’a dayanıyormuş. Günümüzün hayat koşullarında aylak olmak bir tür saftirik olmayı gerektiriyorsa, özgür olmak için bir miktar saftirikleşmekten korkmamalıyız.
Güneşli öğleden sonraları bilgisayarın başında yazı yazmak yerine bahçede yayılıp kitap okuyarak ve Kocabaş’la oynayarak vakit öldürdüğüme göre iş yetiştirmesi gereken bütün meşgul insanların nezdinde aylak ve saftirik biri olduğum söylenebilir. Fakat yaşadığını hissederek nefes aldığın her ânın tadını çıkardıktan sonra dışarıdan saftirik görünüyor olmak kimin umurunda.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Aylaklar Kumsalı
Alex Nogués
Resimleyen: Bea Enríquez
Türkçeleştiren: Emrah İmre
Editör: Tuğçe Özdeniz
Can Çocuk Yayınları, 88 sayfa
Show More

1 Comment

  • Songül
    Songül

    Baştan sona kadar konuya odaklı bir yazı okudum.Ne yazık ki artık burada birkaç kişinin nitelikli yazıları dışında böyle yazılar okumaya alıştım.

Comments are closed