İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bu masallar, efsunla ağuyu bir sayanlara göre değil!

Sözün ve zamanın içinde yoğrulan masallarda, bugün en çok tosladığımız bariyer, şiddet ve toplumsal cinsiyet. Kafaların soğan, salatalık, domates gibi kesildiği, genç kızların edilgenliklerden gelinlik beğendiği masallara denk düşen ağulu dikenler de şifalı otlar da var Calvino’nun mürekkebinde.

Yazan: Adnan Saracoğlu

“Dünyanın en güzel atasözlerini bizim atalarımız söylemiştir!” Bu söz gerçekten söylendi bu topraklarda. Atasözünden milliyetçilik biçenlerin, masallara bayrak dikmeleri şaşırtmamalı kimseleri. Folklorü oynanan şey sanarak geçirdiğimiz onca yılı, bu topraklarda Alangular, Boratavlar, Tanseller, Başgözler, Feyzioğulları yaşamamış gibi masallara bakıp bakıp kaçanları, binbir gece masallarını kırpıp çocuk kitabı şirinliğine sokan yayınevlerini, o kitapları çocuk kitabı diye oturarak okuyup, kalktıkları öfkeyle sosyal medya da linç ateşini yakan eğitimcileri düşününce, nemize gerek bizim masal diyeceğim neredeyse. Güzelim masallar tarih içinde kırk delinin kırk kuyuya attığı kırk taş oldu da o kırk taş buharlaşıp kırk akıllının başına yağmur diye yağdı sanki.

Masallarına mest olduğum Calvino’nun, gene bir yerlerden tanıdık, beş güzel masalına bunca öfkeyle giriş yapmak istemesem de bu kitabın başına gelebilecek tehlikeyi sezercesine sürüklendim o kara çerçeveyi çizmeye.

Beş güzel masal, çizmenin dört farklı yöresinden derlenmiş. Floransa, sanatın hamiliğini üstlendiği gibi “yaz bana iki masal usta” demiş ve öne geçmiş. Masal olur da Sicilya olmaz mı? Diğer Calvino masal derlemelerinde, yeniden anlatmalarında İtalya masalının arka planındaki Arap-İran-Hint hattını kolayca seçebiliyorduk. İşte Sicilya, bu güzelim erime potalarının önde gelenlerinden.

Hattala-Puttular masalında, hem Türk masalları içinde derlenen, üç ayrı atta üç ayrı libasta arz-ı endam eden yiğidin hem de onunla akraba Avrupalı yaman külkedisinin izleri var. Yazmayı vurgulamak gerekiyor tam burada. Calvino, uzun uzadıya anlatılan ve sözelliğe uygun şekilde üşenilmeyen tekrar motiflerini, yazılı masalın yazınsallığına uydururken yükünden arınmış, beş dakkada beşiktaşlayıp, ada vapurlarına bindirmiş masal yarenlerini. Engelleri aşarken, duyarlılığı vurgulayan motifleri bir nefeste, yek avazda çıkarmış: “Maydanoziye, domuz yağını, ekmekleri, sicimi, süpürgeleri almış ve onları kapıya, köpeklere, kunduracıya, fırıncı kadına vermiş; hepsi ona teşekkür etmişler,” demiş, böylece Mormor Cadı’dan kurtulan Maydanoziye’yi saçı uzun aklı daha uzun duyarlı kız tipi diye tescillemiş. Benim gibi masal divaneleri bunun, tek tek karşılaşmaların anlatıldığı sündükçe sünen sürümünü okudukları için şaşakalacaklar. Bu ne hız Calvinocuğum, demirden çarıkları mıknatıslara yapışacasıca diye de şirince ilenecekler.

Sözün ve zamanın içinde yoğrulan masallarda, bugün en çok tosladığımız bariyer, şiddet ve toplumsal cinsiyet. Kafaların soğan, salatalık, domates gibi kesildiği, genç kızların edilgenliklerden gelinlik beğendiği masallara denk düşen ağulu dikenler de şifalı otlar da var Calvino’nun mürekkebinde. Gene o güzelim Floransa masalı Maydanoziye’de, annesinin hatalarını kızına ödetme planları yapan üç perinin karşısındaki görece çaresiz kalan masalın adaşı kıza yardım eden Memo, yardımı karşılığı almayı ummayı öpücüğe bir türlü kavuşamıyor. Kız “Tercih ederim Perilerin midesine inmeyi / İstemiyorum bir adam tarafından öpülmeyi” leitmotifiyle derdini dile getirip haddini bildiriyor Memo’ya. Nihayet kadın ve erkeği uzlaştırırcasına, Memo ciddi niyetini biraz sert ve ters dile getirse de evlilikle sonuçlanıyor masal. Üstelik şaşırtıcı biçimde evvelce yardım ettikleri kapıyı, fırıncı kadını, köpekleri ve kunduracıyı da yanlarına alıyorlar. Detayların, ikincil karakterlerin, anlatıcının keyfinin kahyasına göre, tamamen unutulup boşluğa atıldığı masalların aksine bu masal inceliklerle buluyor yolunu.

Karakterler hep krallardan oluştuğu için bazı yerlerde “bir kral diğer krala bre kral gel krallar gibi…” etkisiyle afallayıp hangi kraldı bu seri soruşturmasına kalksanız da masallar özellikle masal okurlarının ya da dinleyicilerinin zihninde hemen her zaman bir benzeriyle eşleşiyor. Eğik kulesine kalbimin kabardığı Pisa masalı “Güneş’in Kızı”nda, bir yere kapatılsa da kaderin hükmüne karşı gelemeyenlerin, güneşin kızı da olsa bakla tarlasında kimsesiz buldukları kızı oğullarına yakıştıramayanların zihnine şaplak atılıyor. Hem sihir hem keramet yoluyla prense reva görülen kadınlar kendi kıskançlık travmalarıyla başbaşa bırakılıyor. Elini tavada kızartan, kendini fırına atan, kulağını dantel öreceğim diye kesen kadınların sonu hâliyle pek iyi olmuyor.

Diğer Floransa masalı “Elma Kız”da elma ağacına öykünüp elma doğuran kraliçenin kızının, Abruzzi masalı “Üç Narın Aşkı”ndaysa narın içinden çıkan kızın ve onu yok etmeye kalkan çirkin Saracina’nın mücadelesi anlatılıyor. Beyaz tenli güzel kız ile çirkin Saracina’yı (huyu da çirkin) karıştıran ahmak prensi okurlara havale ediyorum. Ahmaklığının nişanesi beyitler ise güldürüyor.

Masalları resimleyip canlarına can katan Mariachiara Di Giorgio’nun ustalığına söz söylemek, anlatılan şeyi bir de görünür kılmasına dudak kıvırmak mümkün değil. Eli masal, fırçası masal, gönlü masal olsun.

Efsunlu Kız Masalları
İtalyan Masalları
İtalo Calvino
Resimleyen: Mariachiara Di Giorgio
Türkçeleştiren: Meryem Mine Çilingiroğlu
Yapı Kredi Yayınları,
96 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More