İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Ölüm hayata dahil…

Ölüm hayata dahil…

Irmak ZİLELİ

Sanmayın ki ölümle meselesi olan sadece büyüklerdir. Yaşam kadar ölüm de bir bilinmeyendir çocuk algısında. Hal böyle olunca, ölüm üzerine sorular da kaçınılmazdır. Ördek, Ölüm ve Lale, yaşam ve ölümle ilgili ciddi sorular sordurarak ölümü kabullenmenin mümkün olduğunu anlatıyor.

Geçen yıl, ölüm karşısında hissettiğim çaresizliğe çare olsun diye Irvin Yalom’un Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek isimli kitabını okumuştum. Aslında yıllar boyu kurtulamadığım duygunun nedeni, ölümden sonra oluşacak o derin hiçliğin yarattığı dehşetti. Ben bir hiçliğin içine yuvarlanırken geride bensiz akıp giden bir hayat bırakacaktım ve hiçbir şeyden haberim olmayacaktı…

Sanmayın ki bu, yetişkinlere özgü bir duygudur. Ölüm kavramı azıcık aklımız ermeye başladığında yapışır yakamıza. Niyeyse, hayat ne kadar elle tutulur ve olağan görünürse, ölüm de o kadar gizemli ve olağanüstüdür. İnsanoğlunun bilinmeyen karşısında duyduğu korkunun son noktası…

DEHŞETİN YERSİZLİĞİ
Ne diyordum? Evet, sanmayın ki büyüklerdir yalnız ölümle meselesi olan… Uykuya dalmadan önce, hayallerinde kendi cenaze törenini yaşayan çocukların sayısı az değildir. Arkasından gözyaşı dökenleri bir bir gözünün önüne getirip de kendi ölümüne ağlayanlar olduğunu biliyorum. Hem sonra, olağan kayıplardan biri çoğunlukla küçük yaştayken yakalar bizi, karşılaşılan ilk ölüm olayı, o soruyu da beraberinde getirir: “Ölünce nereye gidiyoruz?” Demek ki, biz ne kadar kaçınsak
da o sözcüğü ağzımıza almaktan, o hep içimizde kocaman bir soru işareti olarak bizimle birlikte…

Her neyse, Irvin Yalom’un kitabında zihnimi açan bir önerme vardı. Ölüm karşısında dehşete düşmenin yersizliğini anlatmak için şunu söylüyordu Yalom, siz öldüğünüzde geride kalanlara dair hiçbir şey bilmeyeceksiniz… Hiçbir şeyin farkında olmayacaksınız, evet belki aileniz, dostlarınız, yaşadığınız sokak, oturduğunuz semt, dünyanın tümü sizsiz kalacak ve bu size büyük bir boşluk gibi geliyor. İyi ama aslında siz de onlarsız kalacaksınız, sizinle birlikte onlar da ölmüş olacaklar, çünkü sizin bilincinizdeki varlıklarını yitirecekler…

Yine de ikna olmamıştım. Beni dehşete düşüren de zaten bu değil miydi? O derin boşluk daha da derinleşiyordu şimdi.

Ama sonra ne oldu biliyor musunuz? Kısacık bir okuma, bir başka uçsuz bucaksız aydınlanmaya yol açtı: Ördek, Ölüm ve Lale isimli bir çocuk kitabı. Ölüm kavramıyla hesaplaşmasını tamamlayamamış biri için ilk anda irkilten bir isim. Hele şöyle bir karıştırıp resimlerine baktığınızda ve hatta ilk okumada yüreğinizin ferahlaması şöyle dursun, sancısı daha bile artıyor diyebilirim… Ama sonra, daha yakından bakınca, ne söylediğini anlamayı deneyince küçük küçük ışık huzmeleriyle başlıyor aydınlanma.

Ördek ile Ölüm’ün karşılaşmasını anlatıyor kitap. Ördek de okurun o ilk tepkisine benzer bir şekilde irkiliyor Ölüm’ü görünce. Ama sonra, usulca olağanlaşıyor Ölüm’ün varlığı. Onun hayatın bir gerçeği olduğunun ilk ipucunu böyle ediniyoruz. Onunla vakit geçirmeye başlıyor Ördek. Göle giriyorlar, çimenlikte oturuyorlar, sohbet ediyorlar… Ve Ördek ile Ölüm arasındaki her diyalog bize ölümün de hayat kadar olağan olduğunu, ikisi arasındaki diyalektik ilişkiyi aktarırken, onu kabullenmenin mümkün olduğunu sezdiriyor. Her şeyden önce Ördek’i Ölüm’le barıştırarak yapıyor bunu.

Ölümden sonra ne olacağına dair sorular da soruyor Ördek. Tıpkı çocukken bizim sorduğumuz gibi, ya da çocuklarımızın şimdi bizlere sorduğu gibi… Acaba bulutların üzerinden dünyayı mı seyredeceğiz? Yoksa yerin altında bizi kızartan ocaklar mı var? Ölüm hiçbirine net bir yanıt vermiyor, çünkü bunu o da bilmiyor… Ölümden sonra ne olacağına dair kim ne bilebilir ki? Zaten belki de o kadar önemli değil…

YERİN ALTI NASIL?
Sonra bir ağacın tepesinden bir gün önce yüzdüğü göle bakarken içleniyor Ördek. “Ben öldüğümde böyle olacak demek,” diye düşünüyor, “Göl tek başına kalacak. Bensiz.” Ve işte Ölüm’ün buna verdiği yanıt, Irvin Yalom’un açıklamalarıyla ne kadar benzeşse de, onun aksine, beni ikna etmeyi başarıyor: “Sen ölünce göl de yok olacak. En azından senin için.”

Hikâyenin sonunda, “bir şey oluyor” ve Ördek nefes almayı bırakıyor. Ölümün gerçekleşme anını öyle yalın bir kabullenişle aktarıyor ki yazar, içiniz burulsa da, o hep çok korktuğunuz şeyi bu kez sukûnet içinde karşıladığınızı fark ediyorsunuz.

Ölüm, nasıl ‘arkadaşı’ Ördek’i son yolculuğuna uğurladığında, “içinde keder gibi bir şey” hissettiyse öyle…

Ve son cümleniz onunkiyle buluşuyor: “Ama işte, hayat böyle bir şey…”

Şimdi aklınıza takılan o soruyu buradan seslendirelim: “Bir çocuğa nasıl okunabilir ki böyle bir kitap?”

Belki önce ölümle yüzleşme cesaretini siz toplamalısınız kendinizde… Bunu bu yaşa kadar yapamamış olan ben, doğacak olan çocuğumun bunu olabildiğince erken başarabilmesi için şimdiden hazırlıyorum kendimi… O soru bir gün gelecek çünkü, biliyorum: “Anne, ölünce nereye gidiyoruz?”

Ördek, Ölüm ve Lale
Wolf Erlbruch
Çeviren: Bahar Siber
İletişim Yayınları / 32 sayfa
Show More