İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Adı konunca yükü hafifleyen hikâyeler

Adı konunca yükü hafifleyen hikâyeler

Kâmile YILMAZ

Fatih Erdoğan’ın Onu Seviyorum ve Aşkım Çoban Yıldızı adlı kitapları çoğu zaman ciddiye bile almadığımız çocukça aşkların kuvvetini ve edebiyatın gücünü hatırlatıyor. Bu kitaplar ilk aşk acısı çeken gençler/çocuklar için de duygularla aklın birarada olduğu çıkış yolları sunuyor…

Bütün kompleksleriyle baş etmeye çalıştığı ergenlik yıllarını geçirmişti orada. Bol bol utanmıştı yani. Ama o akşamüzeri bağıra bağıra ağladığı yerde utançtan eser yoktu. Onun yerinde aşk duruyordu çünkü! Bir okulda her yıl yaşanan o ‘son gün’lerden biriydi. Ama sıradan değildi. Çünkü o, sevdiği çocuğu bir daha göremeyecekti. O ve onu takip eden birkaç gün dünyanın en önemli sorunu buydu. Uzun uzun baktığım, üzerine uzun uzun düşündüğüm bu hikâyeyi hatırladım, Fatih Erdoğan’ın Onu Seviyorum ve Aşkım Çoban Yıldızı kitaplarını okuyunca.

Fatih Erdoğan’ın 1995’te yazdığı ve ilk aşklarına adadığı Onu Seviyorum yirmi yedi kısa hikâyeden oluşuyor. Her bir hikâye âşık bir çocuğun ağzından konuşuyor. Birbiri ardına inşa edilen kısa cümleler, okuyanda gerçekçi ve samimi bir his bırakıyor. Yazar çocukken yaşadığımızda adının aşk olduğunu bile bilemediğimiz, hayal kırıklıklarının sadece bizim başımıza geldiğini sandığımız zamanlardaki hikâyelerin, daha doğrusu adı konunca insanın omzundaki yükü hafifleten
hikâyelerin anlatıcısı oluyor.

Bu ilk kitabıyla içimi kıpır kıpır eden Fatih Erdoğan’ın 2003’te yazdığı Aşkım Çoban Yıldızı’nın her satırında bu kitabı betimlemeyi hak edecek sözcükler bulmanın kaygısını duydum.

Çocuk edebiyatında çağdaş romancılığın çok iyi bir örneği olan kitap, Aylin ve Serkan adındaki iki lise öğrencisinin aşklarını anlatıyor. Ve bunu yaparken karakterlerini mümkün mertebe cinsiyet rollerinden arındırarak politik bir doğruya imza atıyor. Serkan köyde büyüyen ve okumak için kentin kapılarını aralayan, öğrenci evinde kalan bir genç. Aylin ise özgür ruhlu bir kız. “Kendim olmak istiyorum,” diyor ve Serkan’ı terk ediyor.

İlk sayfalarda hikâyenin bağlılık ve bağımlılık arasındaki fark üzerinden işleyeceğini hissedince, alıyor bizi bir korku. Ya yazar özgür olmak isteyen bu kızın başına kötü şeyler getirir de bize bir ahlâk dersi verirse diye… Ama devam eden satırlarda utandırıyor bizi yazar. Hikâye boyunca Aylin kendi iç yolculuğuna çıkıyor. Babasını kaybeden ve annesiyle yaşayan bu genç kız, annesiyle hayat tecrübelerini paylaşarak, bunları hisseden tek kişi olmadığını ve yaşı için son derece normal süreçlerden geçtiğini görüyor. Anne ve kızın diyaloglarında kişinin yolunu ancak kendisinin çizebileceğine vurgu yapılıyor. Hikâyenin hiçbir yerinde hiç kimse ısrarla ‘kendim olmak istiyorum’ diyen Aylin’e karışmıyor.

ON BİN NASİHAT GÜCÜNDE
Kitabın en önemli özelliği ise hiçbir ebeveynin çocuğuna nasihat edemeyeceği ya da etse bile dinlenmeyecek pek çok mesajı, hissettirmeden okuyucusuna verebilmesi. Kitap son zamanlarda haber bültenlerinde sıklıkla karşımıza çıkan ‘liseli genç, âşık olduğu kızı öldürdü’ türünden haberler çağı için de oldukça titizlikle kaleme alınmış. Karakterlerin kafalarından hiçbir şiddet eğilimi geçmezken, en ufak bir şiddet belirtisi negatif şekilde anlatılıyor.

Hikâyede Serkan’la ilk ayrılıkta yaşanan büyük acıyı paylaşırken üstesinden gelme gücünü de birlikte buluyoruz.

Âşık olup çektiği acıyla kavrulan bir çocuğa/gence ‘aklını bunlara yorma’ demek ne zaman işe yaramıştır ki? Ona çıkış yolunu buldurmanın başka bir yöntemi olmalı değil mi? Mesela bu ‘iyi kitap’ları onlarla paylaşmak… Ve paylaşmadan önce açıp okumak…

Onu Seviyorum
Fatih Erdoğan
Mavibulut Yayınları / 132 sayfa
Show More