İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

İyi prensesler, kötü cadılar ve güçlü prensler…

İyi prensesler, kötü cadılar ve güçlü prensler…

Irmak ZİLELİ

Yüzyıllardır okuyageldiğimiz masallara, bugün toplumsal cinsiyet açısından baktığımızda can sıkıcı bir durumla karşılaşıyoruz. İtaatkâr, kurtuluşu evlilikte bulan, fedakâr olmaları beklenen, ancak zeki olması şartı aranmayan kadınlarla dolu masallarımızı nasıl ve neden okumalı sorusu çıkıyor ortaya.

Masallar üzerine yapılan araştırmalarda ortak vurgu, masalların o toplumun özelliklerini yansıtması ve yine o toplumun ihtiyaçlarına yanıt vermesidir. Birkaç sayıdır, masalların okura ulaştırdığı mesajları irdeliyoruz. Masalların iyilik-kötülük, doğru-yanlış kavramlarını nasıl işlediğine, içerdikleri şiddet unsurlarına, okuyana hangi korkuları aşıladıklarına bakıyoruz. İncelediklerimiz Batı’nın klasik masalları. Dönem ise Ortaçağ. Böyle bakınca ve az önce belirttiğimiz önermeyle birlikte düşününce, mesajların her birinin o çağın zihniyetinin ve toplumlarının bir ürünü olduğunu görüyoruz. Bunda şaşılacak bir şey yok. Şaşkınlık uyandıran, ortaçağ aklının ürünü bu masalları hâlâ okuyor ve okutuyor olmamız. Az önceki önermenin birinci faslını geçtik. Masallar ortaya çıktıkları toplumun ürünü. İkinci kısma bakalım; masallar o toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlenmişler ve ona yanıt veriyorlar. Ortaçağ toplumunun ihtiyaçları ile bugünkü toplumun ihtiyaçları aynı olabilir mi? Kuşkusuz hayır. Bu yanıtın benim için iyice berraklık kazanması, masalları toplumsal cinsiyet açısından okumamla gerçekleşti. Anlatayım…

YA PRENSES OLACAKSIN YA DA ONURLU GENÇ KIZ
Önümde birbirinden ünlü dört masal var: Uyuyan Güzel, Mavi Sakal, Griselida ve Kelebek. Hepsi de Ortaçağ’da yazılmış. Masalları toplumsal cinsiyet açısından okuyoruz madem, çizilen “kadın” tiplerine baktım önce. Elbette ilk karşıma çıkanlar prenseslerdi; kimi zaman da soylu bir ailenin güzel kızı ya da yoksul ama onurlu bir genç kız… Ortak noktaları güzellikleri, saf ve temiz ruhları, iyilikle dolu ve fedakâr olmaları. Tüm bu özellikleriyle hepsi birer ideal eş. Tanımların tümü erkeğin talepleri doğrultusunda biçimlendirilmiş. Bir masal kişisi olarak prenseslerin nasıl resmedildiğine tipik bir örnek Uyuyan Güzel’den: dünyanın en güzel kızı, ruhu bir melek kadar temiz, çok iyi dans eden, sesi bülbül gibi güzel, tüm enstrümanları ustalıkla çalan bir prenses…

Masallara baktığım bu yeni gözle sıkı bir araştırmaya girdiğimde gördüm ki, bir prenseste ya da masal kişisi genç kızda aranan özellikler arasında zekânın ve aklın yeri yok. Buna uygun olarak da bu masal kişilerine biçilen rol olabildiğince pasif. Verili durumu kabul eden, asla değiştirmeye çalışmayan, değiştirilecekse de bunun dışarıdan bir güç tarafından gerçekleştirilmesini tevekkül içinde bekleyen genç kızlar, prensesler… Güçlü kadın karakter hiç mi yok? Olmaz mı, var elbette. Olanlar bu gücü ne için kullanıyor dersiniz? Tek kelimeyle söyleyelim; kötülük için. Ve hafızamızdaki masalların güçlü kadınlarını yoklayalım. Cadılar, büyücüler, kötü kalpli üvey anneler, gözünü hırs bürümüş kraliçeler… Siz hiç erkek cadı gördünüz mü? Masallarda güçlü bir kadın karakter aradınız mı karşılaşacağınız acı gerçek bu. Kadın erk sahibi olursa, ondan beklenecek tek bir şey var: kötülük.

Bir de erkek masal kişilerini gözden geçirelim o halde. Yakışıklı, akıllı, savaşçı prensler, krallar… Onlar da kimi zaman bir kötülüğün içinde bulabilirler kendilerini ama bunun da arkasından her zaman bir kadın çıkar. Ya üvey anne tarafından kandırılmış ya bir büyünün etkisinde kalmışlardır. Masallardaki erkekler, masalın kaderini belirleyen roller üstlenirler her zaman. Uyuyan Güzel’in uyanması için bir prensin öpücüğüne ihtiyacı vardır. Mavi Sakal’da hayatı tehlikede olan genç kadının kurtuluşu erkek kardeşlerinin imdadına yetişmesiyle mümkün olacaktır. Tüm masallarda tuzağa düşmüş, tehlikelerle yüz yüze kalmış, kandırılmış, ölümün eşiğindeki güzel prenseslerin, genç kızların kurtarıcısı bir erkek olacaktır. Kâh bir öpücükle, kâh evlilikle, kâh silahla külahla… Gelişigüzel sayalım şimdi masalları, her birinin sonu böyledir: Pamuk Prenses, Kırmızı Başlıklı Kız, Külkedisi, Rapunzel…

Mavi Sakal’da son derece çarpıcı bir sahneyle tanık oluruz bu gerçeğe. Kocasının tüm yasaklamalarına rağmen “merakına yenik düşen” zayıf karakterli genç kadın, kilitli kapıyı açıp yasak odaya girer. Orada kocasının eski karılarının cesetleriyle karşılaşır. Telaşa kapılıp anahtarı düşürür elinden yere. Üzerine kan bulaşan anahtarı ne kadar temizlese de leke çıkmaz. Böylece foyası ortaya çıkan kadın, kocasına “itaat etmediği için bin pişman” yalvarır. Canını bağışlamasını
ister ondan. Ancak Mavi Sakal kadının suçunun ölümle cezalandırılmasında kararlıdır. Zaman kazanmak için bin türlü bahane üreten genç kadın, odasının penceresinden kız kardeşine seslenir. İşte masalın bu sahnesi son derece ilginçtir. Ölümün eşiğindeki kadın, kız kardeşinden yardım istemeyi denemez bile. Kız kardeş de ona yardımcı olmayı aklına getirmez. Tek yapabildiği uzak ufka bakıp erkek kardeşlerinin görünüp görünmediğini haber vermektir. Sonunda erkek kardeşler kapıya dayanır ve genç kadını Mavi Sakal’ın elinden kurtarır. Güçlü olan erkeklerdir. Kadınlar ise her zaman acizdir. Mavi Sakal’da bu mesaj, kız ve erkek kardeşlerin farklılığını tek bir sahnede göstermesi nedeniyle hepsinden daha güçlü verilir. Bu masalın sonu da bir o kadar ilginçtir. Mavi Sakal ölünce tüm serveti kadına kalır. O servet nasıl harcanır dersiniz? Kız kardeşin uzun zamandır sevdiği soylu bir beyle evlendirilmesi ve erkek kardeşlerin de eğitimleri için. Ha, bir de, kadın Mavi Sakal’la yaşadığı kötü günleri saygıdeğer bir adamla evlenerek unutur. Kadınlara sunulan kurtuluş seçeneği evlenmekken, erkeklere eğitim
olanağı sunulur.

Mavi Sakal’ın anlatıcısı, okuru neredeyse ikna etmeye çalışmaktadır. Genç kadın merakına yenik düşerek büyük bir hata yapmıştır. Masalda Mavi Sakal’ın katilliği es geçilir, görmezden gelinir. Kıssadan hissesi, merakın ve kocaya itaatsizliğin sonunun kötü olacağıdır. Kocaya itaat tüm masalların ortak vurgusu. Bu mesajı doğrudan ileten masallardan biri de Griselida. Kadınlara güvenmeyen ve aradığı eşi asla bulamayacağına inanan kralın bu önyargısını yıkacak kişi basit bir çoban kızı olan Griselida’dır. Bu kızla evlenmeye karar verir. Böylece kral ile Griselida mutlu bir yaşam kurarlar. Ancak bu mutluluk uzun sürmez ve kral durup dururken kadınlardan yeniden nefret etmeye başlar. Griselida’nın her davranışında bir sahtelik bulur. Kafasını kurcalayan şüpheleri gidermek için onu bir sınavdan geçirmeye karar verir. Bu zorlu sınavın sonunda karısının erdemli hallerinin gerçek mi sahte mi olduğunu anlayacaktır. Görüldüğü gibi, erkek kadının
en az bir mertebe üstündedir ve onu sınava çeker. Siz hiç kadın tarafından sınava çekilen bir erkek masal kişisine rastladınız mı?

BİTMEYEN SINAVLAR
Devam edelim… Sınav gerçekten zorludur. Kral, Griselida’yı kızından ayırır ve tüm mücevherlerini geri ister. (Ne de olsa ekonomik güç erkeğin elindedir. Mücevherlerin asıl sahibi de odur.) Griselida çok kırılmasına rağmen sesini çıkartmaz. Boyun eğer. Haydi mücevherler neyse de, bir annenin kızından ayrılmayı “kocaya itaat adına” kabul etmesinin neresi erdemdir? Bırakın boyun eğmeyi, Griselida’nın kocasına sevgiyle davranmaya devam ettiği vurgulanır masalda. (Öyle ya, kadın ne olursa olsun kocasından sevgisini esirgememekle yükümlüdür.) Sınavlar bitmez. Sonunda Griselida sarayı terk edip, eskisi gibi çoban kulübesinde yaşamaya başlar. Burada masaldaki ifadeyi aynen alalım: “Hiç itiraz etmeden kocasının emirlerine itaat etmiş ve ormandaki fakir kulübesinde yaşamaya başlamış.” Bu cümlede kullanılan erkek egemen dil tüm masallara sinmiştir aslında. İçeriğin yanı sıra, seçilen sözcüklerde de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin
izleri görülür. Masal mutlu sonla bitecektir elbette. Çünkü Mavi Sakal’ın karısının aksine, Griselida itaat etmiştir ve bir masal kadını olarak sınavı geçmiştir…

Masallarda saflık, temizlik gibi özellikler de oldukça yoğun biçimde vurgulanır. Aslında burada söylenmek istenen el değmemişliktir. Andersen’in Kelebek isimli fablında bu alt anlam daha görünür halde çıkar karşımıza. Kelebek, evlenmek için kendine “saf ve temiz” bir çiçek aramaktadır. Bir çiçeğin saflığından, temizliğinden, olsa olsa “hiç koklanmamış olmayı” anlarız. Hiç koklanmamış olmak, simgesel değeri güçlü bir benzetmedir. Kadının masallarda makbul olanı hiç koklanmamış olanıdır.

Masallarda kadına bakış, kadının toplumca nasıl görüldüğünün aynası olan betimlemeler ve karakter çizimleri üzerine kapsamlı ve derin çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Bu çalışmalar toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin masallar aracılığıyla nasıl beslendiğini çok daha ayrıntılarıyla ve tüm öğeleriyle ortaya koyuyor. Biz yalnızca başat noktalara değindik yazımızda. Oysa bu öyle uçsuz bucaksız bir konu ki, yaz yaz bitmez.

Son söz olarak bir kez daha sormak isterim. Kadınların artık çok daha aktif bir rol üstlendiği, çalışan kadın, anne sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğu, her türlü sosyal ortam içinde erkeklerle eşit koşullarda var olma konusunda önemli adımlar atabildiği bir toplumda, nasıl oluyor da çocuklarımıza ortaçağ zihniyetini savunan bu masalları okumaya devam ediyoruz? Günümüzde kadınerkek eşitsizliğinin tümüyle ortadan kaldırılmasını savunması gereken yazarlar,
çizerler, eğitimciler, yayıncılar, nasıl oluyor da eşitsizliği besleyen bu masalların okunmasına aracı oluyor? Öyle görünüyor ki, ortaçağ kafası toplumumuzdan
henüz tümüyle silinmiş değil. Bunun için de zihinleri aydınlatmak amacıyla daha çok yazıp çizmek gerekiyor… Belki de çağdaş masallara bir de bu gözle bakmak gerek.

 

Show More