İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Yeryüzünde yer edinmek

Yeryüzünde yer edinmek

Behçet ÇELİK

Vivet Kanetti, çocuk-anlatıcı yerine, çocukluğunu anımsayan bir anlatıcı tercih etmiş, yirmili yaşlarında yazıp bir kenara kaldırdığı ilk romanında. Bir yetişkinin çocukluğuna, gençliğine, büyüme sürecine bu içten geri bakışı bize de büyümenin nasıl bir şey olduğunu hatırlatıyor.

Huysuzun Teki, büyüme çağındaki bir kızın hikâyesi, ama büyüdükten sonra dönüp o yıllara bakarak anlatılan bir hikâye. Romanın anlatıcısı, “O zamanlar şöyleydi, böyleydi,” diyerek anlattığı olayların yaşandığı zamanla bunların anlatıldığı zaman arasındaki farkı unutmamıza izin vermiyor, ama biz yine de bu kız çocuğunun kendisini, ailesini, okulunu, büyüklerin dünyasını, o yaşlardaki gözünden görüp tanıyoruz… Anlatının zamanındaki bu kayma, romanın ironisini güçlendiriyor. Bir yetişkinin anlattığını biliyoruz, ama anlatılanların o kız çocuğunu nasıl etkilediğini de çok yakından hissedebiliyoruz. Anlatıcı ile hikâyesini anlattığı kız çocuğu (kendi gençliği) sıklıkla üst üste gelse de, aradaki mesafe bütünüyle ortadan kalkmıyor.

Çocukların, gençlerin ağzından anlatılan öykü ve romanlarda, onların bilemeyecekleri kavramlar kullanıp yaşlarının ötesindeki akıl yürütmelerle düşündüklerine rastlarız kimi zaman. Gücünü abartı ve saçmadan alan bu tarz da ironiktir, ama Vivet Kanetti böylesi “büyümüş de küçülmüş” çocuk-anlatıcı yerine, çocukluğunu
anımsayan bir anlatıcı tercih etmiş romanında. Birinci durumda okuru güldüren, çocuğun yaşı ile kullandığı kavram arasındaki aykırılık, saçmalıktır. Kanetti’nin metninde ise saçmalıklar farklı boyutlarıyla ifade ediliyor.

Kanetti’nin anlatıcısı, çocukları belirli davranışlara yönlendirmek amacıyla anlatılan abuk sabuk hikâyeler için “kara propaganda” tabirini kullandığında, bu yakıştırmayı çocuğun yapmadığını biliyoruz örneğin. Öte yandan, anlatıcı çocuğun (romanın kahramanının) çok yakınından sesleniyor, onun gözlemlerini aktarıyor. Anlatıcı ile kahramanın arasındaki mesafenin azalması nedeniyle, çocuğun olup bitenin adını koyamamakla birlikte, ortada bir saçmalık olduğunu
sezdiğini anlıyoruz. Bu sayede, büyümekte olan çocuğun/gencin dünyayı anlamaya çalışırken yaşadığı şaşkınlık ve bocalamayı daha açık seçik ve daha net biçimde görebiliyoruz. Böylesi bir kurguda ironi, gücünü çocuğun yaşı ile kullandığı kavram arasındaki çelişkiden değil, çocuğun kendisine öğretilenlerle gözlemledikleri arasındaki yarılmadan alırken, saçma olanın gündelik hayata nasıl sinmiş olduğu da görünürlük kazanıyor.

ÇOCUKLUK YARALARIMIZ
Huysuz’un anlamlandırmakta zorlandığı dış dünyaya belirli bir mesafeden baktığını belirtmek gerek. Yaşadığı yıkımları, üzüntüleri, yerin dibine geçmeleri, üzerine basıp altını çizerek anlatmıyor. O anda olup bitenleri, kimin ne tepki verdiğini ya da vermediğini sayıp dökmekle yetiniyor. Çok çok “acımıştım” kendime diyor; o kadar. Bu anlatım tarzı, o sıkıntılı anda kendisine bakarken de bir mesafeyi koruduğunu sezdiriyor. Sanki bir tutulma yaşıyor böyle anlarda, donup kalıyor. Peşinden o anı derinlemesine tasvir etmek yerine, bu yaşadığı sıkıntıyı nasıl atlattığına geçiyor. Tam olarak atlatamıyor elbette; çocukluk yaraları ince bir sızı olarak kalıyor, hepimizde olduğu gibi. O anı anlatışındaki bu mesafe sayesinde, büyümenin nasıl bir şey olduğunu hatırlıyoruz. Öğleden sonrasında yıkıldığımızı sandığımız bir günün akşamında ya da ertesi gününde, yıkıldığımız yerden kalkabilmişsek, bunun büyümekle, iç dünyamızda an be an yaşadığımız değişimle ve olan bitenle aramıza mesafe koyabilme yeteneğimizle bir ilgisi olmalı. Bu yeteneğimiz, büyüklerin pek sevdiği “uf oldu geçti” yapmacıklığıyla değil, daha çok yaralarımızı kabullenmemizle gelişiyor.

Vivet Kanetti, çok genç yaşta kaleme almış ama yayınlamamış Huysuzun Teki’ni. Önsözde, başka yazarlardan etkilendiğini fark ettiği için yayınlamak istemediği romanı yıllar sonra yeniden okuduğunda, bu etkilenmelerden rahatsız olmadığını, hatta bunları başkalarının da görmesini arzuladığını belirtip ekliyor: “Sanki çok gençken delice aradığım dalgacılığın kıyısına belki yeni yaklaşacakmışım, yaklaşıyormuşum gibi.” Yazarın dalgacılığının ipuçları, çok genç yaşta kaleme
aldığı romanında da saklı aslında; metne hâkim olan ironi, Huysuz’un ve yazarın hayata bakışındaki dalgacılığın bir işareti.

“Huysuz”u “uyumsuz” olarak da okumak mümkün. Büyüklerin dünyasındaki ikiyüzlülüklere uyum sağlayamadığı için tepkisini saklamıyor; büyüklerin ona “huysuz” demesi bundan. Bir yandan da bu yapmacıklıkların arasından kendisine sahici bir benlik kurmaya, kendisine yeryüzünde bir yer edinmeye çalışıyor. Huysuzun Teki, işte bunun, bir çocuğun yeryüzünde yer edinmesinin romanı.

Huysuzun Teki
Vivet Kanetti
Everest Yayınları / 96 sayfa
Show More