İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Küçük insan, büyük tacir…

Küçük insan, büyük tacir…

Behçet ÇELİK

Hollandalı yazar Willem Elsschot’un 80 yıl önce kaleme aldığı Peynir, edebiyatın çok tanıdık bir temasını ele alıyor ve bir yandan sınıf atlama özlemi içindeyken, bir yandan da üst sınıflar karşısında hissettiği aşağılık duygusuyla ezilen ve kendine yabancılaşan orta sınıfın ironik trajedisini ele alıyor.

Gogol’ün ve Çehov’un öykülerinde sıkça rastlarız onlara; Dostoyevski’nin Yeraltından Notları’nın kahramanının da onlarla bir akrabalığı var gibidir. Toplumsal yapının yukarılarında değillerdir, varlıklı sayılmazlar. İşleri güçleri gereği, kendilerinden daha zengin ve daha yukarıda olanlarla temas içerisindedirler. Bu temasta onları sıkıntıya sokan şeyler vardır. Kendilerini beğendirmek isterler; bu isteğin altında onlar gibi olma arzusu, onların sahip olduklarına, yaşam tarzlarına duyulan imrenmeyle karışık kıskançlık hissedilir. Bu hislerle öbürlerinin karşısına çıktıklarında sürekli bocalarlar. Kendilerini beğendirmek ister, takdir görmek arzusuyla yapmacık davranışlarda bulunurlar. Aralarındaki farkın kolayca kapanmayacağını bildikleri için bu yapmacıklığın anlaşılmasından çekinir, korkarlar. Korktukça elleri ayaklarına dolanır. Çoğu kez tam bu bocalama anlarında tanırız onları; üstlerindekilere hem hayran hem düşmandırlar; kendileri hakkında da sağlıklı değerlendirmelerde bulunamazlar. Kendilerini hor gördükleri için başkaları tarafından da hor görüldüklerini sanır, gülünç duruma
düşmekten çekindikleri için gülünç duruma düşerler. Bizim gülünçlük dediğimiz şeyi trajedi olarak yaşarlar. Kimi zaman içindeki çıkamadıkları bu sarmallar felaketlerini hazırlar.

Bu gibi bocalamalar edebiyatçıların anlatmayı, araştırmayı sevdikleri insanlık durumlarındandır. Böylesi yapıtlarda insanın çelişkili iç dünyasının ve çapraşık ruh hallerinin yanı sıra, toplumsal yapıdaki eşitsizlik ve katı hiyerarşik yapıların insanı ne hale getirdiğinin hikâyesi de çıkar ortaya. Hollandalı yazar Willem Elsschot’un neredeyse 80 yıl önce yazdığı Peynir de bu tarzdaki kitaplardan. 19. yüzyılda kaleme alınan hikâye ve romanlarda, daha çok küçük memurun amirleri
karşısında düştüğü hâller anlatılmıştır. 20. yüzyılın başlarında geçen Peynir’de ise tersanede kâtip olarak çalışan Laarmans’ın varlıklı insanların karşısındaki
bocalamasına tanık oluyoruz. Gündelik hayatta bir araya gelmeyeceği bir grup insanla rastlantı sonucu görüşmeye başladıkça, onlardan ne kadar farklı bir hayatı olduğunu fark eder. Bu farkın ayırtında olan varlıklı ahbabı Van Schonbeeke’nin işgüzarlığı sonucunda tuhaf bir ticaret işine girişir. Sadece Van Schonbeeke’nin
işgüzarlığı değildir elbette söz konusu olan; Laarmans da onlardan biri olma düşüne kendini kaptırır ve birkaç gün içerisinde peynir tacirine dönüşür. Bir peynir üreticisinin “Belçika ve Lüksemburg Büyük Dükalığı”ndaki temsilcisi olmuştur; satması gereken yirmi ton peyniri vardır artık.

GERÇEKLİKLE BAĞI YİTİRMEK
Bu işe hiç uygun biri değildir oysa. Laarmans’ın nasıl biri olduğunu, romanın başında, annesinin cenazesi sırasında düştüğü zorluklar aracılığıyla az çok öğreniriz. Daha sonra da Van Schonbeeke ve arkadaşlarına kendini beğendirmeye çalışırken düştüğü hâller ve roman boyunca tanık olduğumuz iç sesi, peynir işinde pek de başarılı olamayacağını bize hissettirir. Büsbütün kendini bilmez birine dönüşür gün geçtikçe. Tüccar ve zengin olma hayaline kapıldıkça, hayal ile gerçeği birbirine karıştırmaya başlar; özellikle pohpohlandığı anlarda gerçeklikle bağını iyice yitirir. Dışarıdan her şeyi yoluna koymuş görüntüsü vermeye başlasa da içerisi hiç öyle değildir. Laarmans da bunu gün geçtikçe sezecektir.

EDEBİYATIN GÜCÜ
Laarmans’ın gerçeklik duygusunu iyiden iyiye yitirdiği anlarda romanın ironisi zirveye çıkıyor. Ondan çok daha gerçekçi olan karısının uyarılarını hor görüp, içi kof bir kendine güvenle kendisini büyük bir tacir sanmaya, ticaret üzerine ahkâm kesmeye başlar örneğin; peynirleri satmaya çabalamak yerine, antetli kâğıt bastırmak, ofisini düzenlemek gibi işlerle zaman geçirir. Elsschot, Laarmans’ın kişiliğinde, sınıf atlama hayaliyle gerçeklik duygusunu yitirmeye her an teşne olan orta sınıfla, hatta iş dünyasının çeşitli hâlleriyle dalga geçiyor. Laarmans’ın bir kilo peynir satamamışken Gıda Mamülleri Tacirleri Derneği’nin başına getirildiğini söylemek durumu anlatmaya yeterli olacaktır sanırım.

Peynir, eğlenceli bir roman. 80 yıl önce yazılmış, ama günümüzü de anlatıyor. Edebiyatın ülkeler ve yıllar aşan gücünün güzel bir örneği. Ülkemizde pek bilinmeyen Hollanda edebiyatını tanımak için de mütevazı bir başlangıç olabilir.

Peynir
Willem Elsschot
Çeviren: Burcu Duman
Kanat Kitap / 140 sayfa
Show More