İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Masal masal matlarsa, iki sıçan atlarsa

Masal masal matlarsa, iki sıçan atlarsa

ZARİFE BİLİZ

Masallar çocuk edebiyatının vazgeçilmez ürünleridir. Çağlar boyu yaşayan bu anlatılar derlenip yeniden kaleme alınıyor, aralarına yenileri katılıyor. “Masal Evinden En Güzel Masallar” dizisi, her ciltte farklı anlatıcıların ağzından farklı türde masallar anlatıyor.

Dünyanın dört bir köşesinde uç vermiş, evrensel olduğu kadar, içinde üretildiği kültüre göre yerel unsurlarla da bezenmiş, zamanın süzgecinden damıtıla damıtıla en has tadına kavuşmuş büyülü anlatılardır masallar. Sennur Sezer ile Adnan Yalçıner, edebiyatın çeşitli türlerine olduğu kadar çocuk masallarına da emek vermiş iki isim. İlk kez Büyülü Fener Yayınları’ndan tek cilt olarak çıkan Masal Evi, 7 Masalcı, 365 Masal adlı eserleri, tüm dünyadan masalların derlenip yeniden yazılması ve aralarına yeni masallar da katılmasıyla oluşturulmuş, özenli ve zengin bir çalışma. Bu çalışma farklı bir formatta, “Masallar Evinden En Güzel Masallar” başlığı altında tekrar çocuklarla buluştu. Masalların anlatıcısına, dolayısıyla türlerine göre toplandığı 4 ciltlik bir seri halinde yayımlanan kitaplar, hacim ve formatlarıyla çocuk okurun ulaşımına daha uygun hale getirilmiş. Bu vesileyle masalcı nine Sennur Sezer ve masalcı dede Adnan Yalçıner’le masallar üzerine söyleştik.

“Masal Evinden En güzel Masallar” başlığı altında dört ciltlik bir masal seriniz yayımlandı yakın zaman önce. Sanıyorum, daha önceki bir çalışmanızdan derleme yapılıp, masallar daha küçük kitaplar halinde, yeni bir formatta basılmış. Hem bu kapsamlı çalışmanızı tekrar gündeme getirmek hem de sizinle genel olarak masallar hakkında konuşmak için bunu fırsat olarak gördük. Öncelikle, piyasada bu tür derleme masal kitaplarının bolluğuna dikkat çekecek olursak, siz nasıl bir gerekçeyle çıkmıştınız yola? Gördüğünüz hangi boşluğu doldurmaktı amacınız?

S. Sezer: Biz çocuğun ya da çocuğa kitap okuyan büyüğün, ardı ardına masal okurken anlatımdan sıkılmamasını amaçlamış, haftanın her gününde bir başkasının anlatımını denemiştik. Kitap bir masal içinde masal gibi düzenlenmişti de denebilir. Nine, dede, gezgin amca, komşu teyze, anne, çocuk ve kedi ayrı konularda masal anlatıyordu: yedi ayrı konu, yedi ayrı üslup. Kimi zaman, büyüklere yazılmış bir kitap ya da anıdan bir bölümün uygulanması (elbet kitabın ve yazarın adıyla). Kimi zaman tekerlemeli geleneksel anlatım, kimi zaman çağdaş bir anlatım. Kimi zaman benim, kızımız Ayşe Bengi’nin ya da torunumuz Taylan’ın bir “yeni masalı”. Çocuk kendisi nasıl paylanıyorsa öyle paylıyor ya da okşuyordu yastığını, terliğini. Böylece çocuğun yaşadığı kişilerle ilişkisini de kavrıyordu okur.

Kitapların her bir cildinin Ninemle Masal Okuyorum, Dedemle Masal Okuyorum gibi başlıkları var. Bir tanesi de sadece Masal Okuyorum. Bu başlıklar, anlatıcının kimliğine bağlı olarak, farklı türlerdeki masallara işaret ediyor sanırım.

A. Özyalçıner: Biz, Sennur’un da söylediği gibi, başlangıçta her güne bir masal düşüncesiyle yola çıktık. Bu konuda yapılanlardan ayrı bir özelliği olsun istedik. Babası evden uzakta olan, bir anlamda baba özlemi çeken bir çocuğa, haftanın yedi günü, aileden ayrı ayrı kişilerin masal anlatması yolunu seçtik. Bu yedi kişi de farklı konularda masallar anlatsın dedik. Örnek vermek gerekirse evin kedisi, hayvan masalları anlatıyor. Masala “Miyav varmış, miyav yokmuş, miyavmış,” diye başlıyor. Bazen “Miyav olmuş, oh olmuş,” diye, bazen “Miyavlar gibi mutlu yaşamışlar,” diye bağlıyor. Gezgin Amca yol öyküleri ya da yabancı ülke masalları anlatıyor, dede tarih öyküleri.

Ninenin anlattığı masallar klasikleşmiş masallardan oluşuyor. Öteki bütün masallardan ayrılan bir özelliği de bir tekerlemeyle başlıyor olması. Kendisine masal anlatılan evin çocuğuysa masalı, terliklerine ya da yastığına anlatıyor. Yani Masal Okuyorum’da çocuğun kendi anlattığı masallar yer alıyor. O da ninesine özenerek kimi zaman “Ben bilirim,” diye tekerlemeye başlıyorsa da yarım bırakıyor, tamamlamıyor.

Derlemeyi yaparken nasıl bir yol izlediniz? Hangi kaynaklardan yararlandınız? Sözlü derleme yaptınız mı diye soracağım ama, kaldı mı ki öyle kıyıda köşede kalmış masalları bilen nineler, dedeler?

A. Özyalçıner: Derlemeyi yaparken önce Türk masallarını taradık, sonra çeşitli ülkelerin masallarını elden geçirdik. Elbette kaynakların başında Pertev Naili Boratav ile Kunoş, Tahir Alangu, Naki Tezel’in derlemeleri geliyor. Ele aldığımız masalların hepsi, dünya masalları da dâhil, yeniden yazıldılar, hatta çeşitli yorumlarla uyarlandılar diyebilirim. Sözlü derleme olanağımız yoktu. Ustalarımızın derlemeleri bu konuda bize yardımcı oldu. Sözlü derleme yapmadık dedim ama Sennur Sezer’in annesinden dinlediği, benim de aileden dinlediklerimden aklımızda kalanları da yazdık.

Masal dâhil, her tür derleme aslında anonim kültür eserlerinin kaybolmamasına yönelik önemli bir çaba. Siz çalışmanızı bu bağlamda nerede görüyorsunuz? Yola çıkarken böyle bir kaygınız var mıydı ya da çalışma yönteminizde böyle bir kaygıyı gözettiniz mi?

A. Özyalçıner: Bizce masalların kalıcılığı önemliydi. Yola çıkarken bunun bilincindeydik. Onun için Masal Evi’yle yetinmedik. Aynı yayınevine ben, Seçme Türk Masalları ile yalnız bize özgü bir tip olan Keloğlan’ı, Keloğlan Bir Gün adıyla yazdım. Sennur Sezer Binbir Gece Masalları’ndan çocuklar için Binbir Gece Masalları adlı bir derleme yaptı. Keloğlan konusunda Sennur Sezer’le birlikte, 1990 Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Ödülü’nü alan Keloğlan ile Köse’yi yazdık. Benim daha önce Türk masallarından derlediğim on kitaplık “Gökkuşağı Masalları” ile Kırmızı Çini Kâse, Sabır Taşı Çatladı gibi dinlediğim, derlenmiş masallardan oluşan yeniden yazım biçimindeki masal kitaplarım var.

Günümüz çocuklarının yaşamında masal nasıl bir yer tutuyor? Giderek yok oluyor, diyebilir miyiz?

A. Özyalçıner: Çocukların artık masal analarından geceler boyu masal dinleme olanağı kalmadı. Belki köylerde de bitmiştir. Yerini televizyon mu aldı bilmem. İyi mi oldu kötü mü oldu? Ona da bir şey diyemem. Ama geceleri çocuklarını uyuturken annelerin onlara masal anlatması bitmedi. Sennur Sezer, kızımız Ayşe Bengi’ye her gece bir masal anlatırdı. Bir akşam annesinin başı ağrıyordu. Masal anlatamayacaktı. O zaman kızım, “Bu akşam da masalı sen anlat baba,” dedi. “Ben masal anlatmasını bilmem, yazarım,” dedim. “Öyleyse yaz!” dedi kızım. İşte çocuklar için yazdığım ilk masal kitabım Kırmızı Çini Kâse böyle ortaya çıktı. Annelerin çocuklarına masal anlatması bugün de sürüyor. Masal Evi bu gereksinimi karşılamak için yazıldı. Bence çocukların günümüzde de masala gereksinimi var. Anneler, çocuklarını uyuturken bir kitaptan masallar okuyor. Onun için masallar yok olmuyor, tersine kitaplaşarak çoğalıyor.

S. Sezer: Bence çocuklara ister masal anlatılsın, ister öykü okunsun, uykudan önce anneleri ya da babalarıyla geçirecekleri bir süre gerekli. Bir doğrudan iletişim saati. Güzel bir düşü hazırlayacak bir iki dizelik şiir bile olabilir. Buna çocukların da büyüklerin de ihtiyacı var. Masallara da.

Klasik masalların aslında oldukça netameli ve olumsuz mesajlar taşıdığı yönünde günümüzde giderek artan eleştiriler var. Geleneksel masallar, alt-mesajları anlamında çözümleniyor, bir tür “soyulma” sürecine tabi tutuluyor. Bu doğrultuda, çocuklar için artık daha “olumlu” mesajlara sahip, yeni çağdaş masallar yazılması gerektiği yönünde görüşler var. Siz bu konuda ne söylemek istersiniz? Hepimizin okuyarak büyüdüğü ve çocuklarımıza da okuttuğumuz bu masallar (mesela “Yüzyıl Uyuyan Prenses”, “Rapunzel” ya da “Kırmızı Başlıklı Kız”) gerçekten zararlı mı? Ya da şöyle diyeyim, zararı yararından büyük mü? Çocuklarımıza onları değil de, daha bilinçli bir gözle yazılmış yeni çağdaş masalları mı okuyalım?

S. Sezer: Masalların çoğunlukla bir mitolojik öykünün ya da destanın parçası, bir eski zaman macera romanı olduğunu anımsarsak onların yalnızca çocuklar için üretilmediğini de kavrarız. Masalları, çocuklu büyüklü bir kalabalık, kendi anladığı kapsamla dinlerdi. Masallar bizim geleneğimizde gece anlatılır. Masalların gece anlatılması, kimi konulardaki masalların çocuklar uyuyunca anlatılmasını kolaylaştırır. Temel dolambacı cinselliğe dayanan masallar çocuk yoğunluklu kalabalıklara anlatılmazdı.

Masalların kimilerini ayıklamaktansa, yeni masallar yazmak belki daha kolaydır. Kimilerini çocuklar için yeniden yazmalı. Ancak bu ayıklama ve yazma süreci, masallarda aslında var olan emek, haklılık, çalışkanlık, insanlara ve hayvanlara iyi davranmak gibi değerleri göz ardı etmemeli.

Siz yeni masallar dediğinizde, masal olmasalar da Pinokyo ve Peter Pan geliyor aklıma. Elbet Alis de var. Böyle masal romanlar yazılmalı. (Elbet yazan çıkar ise!) Çocuklara da okunmalı. Ama Sinbat, Alaattin olmadan çocuk dünyası eksik kalmaz mı? Üstelik bütün alt bildirimleri ortadan kaldırmak, kötülerin olmadığı bir dünya anlatmak, çocuğu donanımsız bırakmaz mı? Bence böyle bir dünya doğal da olmaz.

Çağdaş masallardan konu açılmışken, bakıyorum da çocuklar için yazılan yeni masallar beni o kadar cezbetmiyor. Oysa bir Grimm masalından aldığımız zevk daha derin sanki. Siz ne dersiniz?

S. Sezer: Masalların yüzyıllar boyu dinlenmişliği, demlenmişliği de fantezisi de önemli. Şu ortalığı kırıp geçiren Harry Potter, yani büyücü çocuk romanında sihir ve büyü olmasa çekici olur muydu? Orada kötü kahraman olmasa okunur muydu? Yüzüklerin Efendisi geç de olsa fantezi dünyasıyla çekici olmadı mı? Günümüzde Süperman benzeri olağanüstü kahramanlar da büyüklerin masalları değil mi? Yeniden masal yazmak pek kolay iş değil. Çağımızda olağanüstü bir şey kalmadı da belki o yüzden.

Ben klasik masalların çocuklar için uygulanmamış biçimlerinin ileri yaşlarda da okunacağına inanırım. 100 Yıl Uyuyan Prenses’in kaynanasının bir yamyamolduğunu hatırlar mısınız?

Masal Okuyorum
Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner
Resimleyen: Yaşar Zeynelov
Alfa Basım Yayım Dağıtım, 212 sayfa                                    Ninemle Masal Okuyorum
Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner
Resimleyen: Yaşar Zeynelov
Alfa Basım Yayım Dağıtım, 262 sayfa

Show More