İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Sevgiyle anlatılan masallar

Sevgiyle anlatılan masallar

Nilay YILMAZ

Sam Taplin’in Beş Dakikalık Uykudan Önce Masalları’nda, evrenin bütünlüğü ve yaşamı akışa bırakmanın güzelliği pek çok masaldan çocuklara gülümsüyor. Minik okurlar yaşamı ceza/ödül mantığı üzerinden korkuyla değil, sevgiyle öğreniyor.

Uyumadan önce çocuklara okunan ya da anlatılan masalların onları sakinleştirmesi ve renkli rüyalara taşıması amaçlansa da bu amacın derinlerinde masalların aslında çocukları başka bir açıdan uyandırması da istenir. Bence insanı fiziksel olarak uyuturken ruhsal olarak uyandıran masallar iyi masallardır. Sam Taplin’in kısa masalları da böyle; insanın aklına pek çok soru tohumunu ekerek uykuya dalmasını sağlıyor. İçimize bir merak ve soru düşmeye görsün, elbet gerisi de yeşerecektir, değil mi?

Beş Dakikalık Uykudan Önce Masalları’nda on bir yeşil masal var. Bildiğimiz, alışageldiğimiz düşüncelerle oyun oynayan masallar hepsi de. Kedi-köpekle arkadaş oluyor, sincap-tilkiyle. Masallarda bunlar zaten oluyor demeyin, çünkü bunlar başka. Bu masallarda diğerinden farklı olmak ona benzemekle harmanlanmış.

Yaşam, diğer masallardaki gibi siyah ve beyazla tanımlanmamış. Aksine  ormanın yeşili yaşamın çok renkliliğiyle daha da derinleşmiş.

MUTLULUĞU ARAYAN PORSUK

Bu rengârenk on bir masal içinde en çok “Porsuk ve Mutlu His”i ve “Maymun’un Somurtması”nı sevdim. “Porsuk ve Mutlu His”te, arkadaşı Fare’nin kaybolan mutluluk hissini aramaya çıkan Porsuk dikkate değer bir karakter. Bir gün önce kendini mutlu hisseden ve ertesi gün aniden bu hissin kaybolduğunu gören Fare sessizdir. Porsuk, arkadaşının kaybolan mutluluk hissini bulmak için önce onun üstünü arar, sonra da evini. Mutluluğun evde olmadığını anlayan Porsuk yollara düşer. Bahçelere, parklara, karlı çatılara, yıldızlara, pastaneye ve aklına gelen her dükkâna mutlu bir his almak istediğini söyler. Ama hiçbirinde yoktur. İçinde her şey bulmak mümkün olan kentin en büyük mağazasında bile bulamaz arkadaşının kaybolan mutluluk hissini. Porsuk eve döndüğünde arkadaşı Fare sevinçle sarılır ona, huysuzluk yaptığı için ondan özür diler. Porsuk yorgundur ama ateşin karşısında oturup mutluluk hissini aradığı yerleri arkadaşına anlatırken ikisi de çok eğlenir. İki arkadaş bir daha mutluluğu aramaya kalkmaz çünkü mutluluk zaten hep oradadır. Fare’nin Porsuk’u sevinçle karşılayıp özür dilemesi olayların seyrini değiştirivermiştir.

Benzer yaklaşımı “Maymun’un Somurtması” masalında da görürüz. Maymun ağaçta mangoya uzanırken burnuna bir sinek konar, sineği burnundan kovmaya çalışırken bir ara somurtur. Onu gören Papağan Maymun’a neden somurttuğunu sorar. Maymun somurtmadığını söylese de Papağan Maymun’un somurttuğu konusunda kararlıdır, ısrar eder. Israr ettikçe yüzünde bir somurtma ifadesi belirir. Yüzündeki somurtma Fil’e, Fil’den de Aslan’a geçer, derken ormanda somurtanların sayısı gittikçe artar. Bu döngüyü yine Maymun kırar. Arkadaşlarından özür dilemesi ve onlara burnuna konan sineği anlatmasıyla ormana bu kez de kahkahalar yayılır. Hayvanların hepsi gülmeye, garip sesler çıkarmaya, viyaklamaya ve ulumaya başlar. Onlar güldükçe yüzlerindeki somurtmanın yok olduğunu fark etmeseler de hepsi bir anda birbirinden neşeli olmuştur. Orman gerçek rengine kavuşmuştur.

Evrendeki her olayın, her şeyin ve herkesin birbiriyle bağlı oluşu, birbirini etkilemesi gibi temalar masalların altyapısında kendisini sıklıkla hissettiriyor. Evrenin bütünlüğü ve yaşamı akışa bırakmanın güzelliği pek çok masaldan çocuklara gülümsüyor. “Küçük Aslan’ın Kükremesi” masalında her hayvanın sesini taklit edebilen ama bir türlü aslan gibi kükreyemeyen Aslan’ın, kükreyemediği için üzülmeyi, söylenmeyi ve kükremek için ısrar etmeyi bırakmasıyla kükreyivermesi, “Küçük Kaplan ve Ada” masalında ise yüzemeyen Kaplan’ın yüzmüyormuş gibi yapıp suyla oyun oynarken kendini adada bulması gibi konular, Doğu felsefesindeki, “bir şeyi yapmadan onu yapmak, bir şey yapmamakla meşgul olmak, anda yaşamak ve yaşanılan anın tadını çıkarmak” gibi görüşlere gönderme yapması açısından Batı masallarındaki siyah-beyaz/iyi-kötü yaklaşımından ayrılıyor. Bu masallarda herkes hem iyi hem de kötü, yani her rengi içinde barındıran karakterler var ve masalın sonunda kötü karakterlerin bir şeyi öğrenmeleri için acı bir bedel ödemeleri gerekmiyor. Öğrenme süreci ödül ve ceza üzerinde kurulu değil; her duygu olması gerektiği gibi doğal bir şekilde akıp geliyor. Doğrular tehditlerle ve korku salarak dayatılmayınca söyleneni duymak sanki daha kolaylaşıyor. Didaktik söylemlerin kendilerine en çok yer bulduğu tür olan masallar, kıssadan hisselerini çocukların gözüne sokan sözcüklerle değil de satır arasında duyumsanan duygularla anlatınca bence daha da güzelleşiyor.

BU BENİM, BENİM, BENİM

Didaktizmin anlatmayı kolaylaştırdığı ancak okumayı sevimsizleştirdiği bazı konular için de bu yaklaşım iyi bir örnek. Örneğin “Küçük Ayı ve Saat” masalında zamanın göreceliği, “Köpek ve Şemsiyesi” masalında ise mülkiyet ve sahiplenme duygusunun özgürlüğü kısıtlaması yine bu felsefe bağlamında oldukça güzel ifade edilmiş.

“Köpek ve Şemsiyesi”nde Köpek’in yağmurlu bir günde yürüyüş yaparken ıslananları şemsiyesi altına gönülsüzce almak zorunda kalması, kendi şemsiyesi olmasına rağmen diğerleri gibi ıslandığı için yağmurun keyfini çıkaramaması ve  sürekli söylenerek şemsiyesi altındaki diğer hayvanları huzursuz etmesi hiç de planladığı bir yürüyüş biçimi değildir. Çizmeleri su doluyken bununla eğlenebilen Sincap ve Sincap’la birlikte su birikintilerinde zıplayan Tavşan; Köpek’in anın tadını çıkarmasına, planları bozulmuş olsa da bunu dert etmeyip yeni durum içinde de eğlenmenin mümkün olabileceğini görmesine yardım etmiştir. Üstelik bir şeye “bu benim benim benim” demek hiç de eğlenceli değildir.

Kısacası, bu uykudan önce masallarının hepsinde bir farkındalık ve bu farkındalığın getirdiği dönüşüm dikkati çekiyor. Sam Taplin’in masalları kadar sevimli olan Ag Jatkowska çizimleri de çocukları uykuya dalmadan önce pek çok renkle ve renkli düşünceyle buluşturacağa benziyor. Kıssadan hisselerin çocuğun gözü açılsın ve kulağına küpe olsun diye söylenmediği, tek rengin diğerleri üzerine baskı yapıp herkesi kendine benzetmeye çalışmadığı, birbirlerine hiç benzemeyen arkadaşların farklı olmanın ahengi içinde kendi renklerini yaşatabildikleri masalların sayısı umarım çoğalır. Bu tür örneklerle karşılaştıkça, çocuklara her şeyi siyah ya da beyaz olarak tanımlamayacak, onların göz bağları kadar ruh bağlarını da açmayı amaçlayacak ve özgürleşmelerine yardım edecek masalcıların çoğalacağına inanıyorum.

Beş Dakikalık Uykudan Önce Masalları Sam Taplin Resimleyen: Ag Jatkowska Çeviren: Seda Çıngay Remzi Kitabevi, 104 sayfa
Beş Dakikalık Uykudan Önce Masalları Sam Taplin Resimleyen: Ag Jatkowska Çeviren: Seda Çıngay Remzi Kitabevi, 104 sayfa
Show More