İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Sınıf bahane, uçmak şahane!

Erich Kästner’in otuzlu yıllarda yazdığı çocuk klasiği Uçan Sınıf, okurunun “tepesinde değil yanında” yer alan, yaş ağaçları eğmekle değil, onlara ilham vermekle ilgilenen okul öykülerinin çok iyi bir örneği.

Kutlukhan KUTLU

Onlu yaşlarımın başında, yatılı okulun ilk akşamında etüde adım atıp da çantamdaki çizgi romanlardan birini çıkarıp okumaya başladığımda, yan sıradaki çocuğun ağladığı dikkatimi çekmişti. Hakiki bir merakla, uzanıp ön sıradaki çocuğa sordum: “Niye ağlıyor, ne olmuş?” Sanırım ön sıradaki arkadaş bana, benimkinden daha büyük bir merakla baktı. “Belki ilk kez evinden uzak, annesinden babasından ayrı kalıyor, ondan,” dedi sükûnetle ılıtılmış bir hayret edasıyla. “Ciddi misin kuzum, insan böyle bir şeyi nasıl anlamaz?” der gibiydi… Pekâlâ, çoğu yaşıtımdan biraz farklı şartlarda büyümüştüm; çocukluğumun önemli kısmını anne babamla değil, büyükannem ve büyükbabamla geçirmiştim ama samimiyetle söylemek gerekirse, bana ev yerine okulda kalmanın öyle ağlanacak bir tarafı yok gibi geliyordu. Hem de okul denen icattan haz etmememe rağmen. Ancak, kendimi tam olarak onlar gibi hissetmesem de, zamanla o çocukları gayet iyi anladım. Yatılı okumanın benim için güzel yanı bu oldu: Başkalarının, benim yaşımda insanların iç dünyasına pencere açması; daha da önemlisi, aynı şartlar altında ve en azından belli konularda aynı amaçlara yönelik olarak buluştuğumuz “kader ortaklığının” besleyici yönleri. “Çocukların gözyaşlarının büyüklerinkinden daha küçük olmadığını” söyleyen Erich Kästner’in çocuk klasiği Uçan Sınıf, yatılı okula adımımı atışımdan yarım asır kadar önce yazılmış olmasına rağmen, bana bu yüzden başından sonuna, birçok ayrıntısıyla, şaşırtıcı şekilde tanıdık göründü: Etüt ağabeyleri, burslu parasız yatılılar, okuldan zamanlı zamansız sıvışmalar, duvardan atlayıp bir iki bahçe ötede tanışılan yetişkinler, oranı buranı berelemeler, “hasım” (ama bu husumetin kökleri belirsiz) okullarla çatışmalar, birlikte gerçekleştirilmeye çalışılan büyük (ve bazen hayli hayalperest) projeler, olaylara biraz kıyısından dâhil olan gündüzlü arkadaşlar… Güvenebileceğiniz o çok ender bulunur –ve bu yüzden de kıymetli– öğretmenler…

YUKARIDAN AŞAĞI DEĞİL!

Yine de nihayetinde zihnimde asıl ön plana çıkan bu ayrıntılar değil, tablonun geneli oldu. Meselenin özü şu ki Kästner’in Uçan Sınıf’ında “okul”u, müfredatın ve yönetmeliğin dışına adım atıldığında keşfedilen, öğrenilen şeyler teşkil ediyor. Asıl “eğitim” de büyüklerin programlı bir şekilde “ağaçları yaşken eğmesinden” değil, o ağaçların esnek oldukları yaşlarda, beraberce büyüyebilecekleri doğrultuları bulmalarından kaynaklanıyor. Büyükler arasındaki birkaç işaret fişeği de çocuklara ne tür doğrultuların olabileceği konusunda ilham kaynağı oluşturuyor. Kitabın adı ise okuldaki çocukların sahnelemeye hazırlandığı bir oyundan, uçakla dünyayı gezip konuları “yerinde keşfederek öğrenen” bir sınıfın beş perdelik hikâyesinden geliyor. Yani çocukların hayallerindeki sınıf da keşif,özgürlük ve uçmak(!) üzerine kurulu. Şahsen, boş vakitlerinde ansiklopedi okuyan bir çocuk olarak, nasıl olup da okul fikrinden hiç haz etmemiş olduğumu çok sonraları anlayabilmiştim: Öğrenmek tamamen bana ait bir şeydi; kendi başıma yöneldiğim ve büyüklerden belki biraz kolaylaştırıcı yardım ve bol bol da ilham beklediğim bir kişisel gelişim alanı. Bana dayatılınca, hele ki bire bir “başkalarının öğrendiği şekilde öğrenmem” istendiğinde, “öğrenim” dedikleri şeyin kendisinden dahi soğuyabiliyordum. Kästner’in klasiğinin evrensel cazibesi, öğrenmeye de gelişime de “tepeden aşağı doğru giden” bir şey muamelesi etmekten uzak durması. Herhalde bu yüzden, kendi de “tepeden aşağı” işlemeyen, okurunun “yanında duran” bir kitap hissi verdi bana. Zaten Kästner’den Salinger’a ve Rowling’e, iyi çocuk ve gençlik edebiyatının “sihirli formülü” bu değil mi?

Uçan Sınıf Erich Kästner Çeviren: Şebnem Sunar Can Çocuk Yayınları, 191 sayfa
Uçan Sınıf
Erich Kästner
Çeviren: Şebnem Sunar
Can Çocuk Yayınları, 191 sayfa
Show More