İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Korkuyu ehlileştirmek

Moa’nın Karanlığı, hiç değilse çocukluk çağında hemen herkesin yaşadığı karanlık korkusu üzerine bir öykü. “Bu hikâyeyi çocuğuna okurken onun korkusunu anlamanı, kendi çocukluğuna ve çocuğunun çocukluğuna bir destek atmanı umuyorum,” diyen bir öykü…

Defne ULUS

Moa’nın Karanlığı’nda, hemen hiçbirimize yabancı olmayan karanlık korkusunu işleyen Johanna Rehn, küçük hikâyesinde aynı anda birkaç hedefi birden vuruyor. Moa’nın Karanlığı, korkuyu neredeyse somut bir şekilde tarif eden, onu cisimleştiren ilk satırlarıyla çocukluğumuzda bilmem kaç kez yaşadığımız “şey”i anımsamamızı sağlıyor. Böylece çocuk ve yetişkin okurlarına, hiç değilse karanlık mevzuunda aynı dilden konuşabileceklerini hatırlatıyor. (“Çocukluk, gece tuvalete giderken karanlık koridorda onlarca canavar tarafından kovalanacağını düşünmektir,” diyen bir tweet okuduğumda da bir ortaklık hissine kapılmıştım.) Bu ön hatırlatmayla öykü, belki bir zamanlar karanlıktan korktuğu için yataktan kalkıp tuvalete gidemeyen yetişkin okura, “Bu hikâyeyi çocuğuna okurken onun korkusunu anlamanı, kendi çocukluğuna ve çocuğunun çocukluğuna bir destek atmanı umuyorum,” diyor bence. Okuru hikâyenin içine çekmek işin en zor kısmıdır. Johanna Rehn, bunu pek güzel başardıktan sonra ikinci adıma geçiyor. Bu korkuyla nasıl baş edilebileceği üzerine kafa yoruyor.Öyle çetrefilli, derin bir kafa yorma değil bu. (İyi ki de değil. Zira kitabı özel kılan yanlarından biri de anlatımındaki yakınlık hissi.) Yazar, içine çocuk cini kaçmış da ne dediğini bilmiyormuş gibi, karanlığı alt etmenin ancak onu korkutmakla mümkün olabileceğini söylüyor! Eğlence de o anda başlıyor. Hem Moa hem de okur için. Eğer karanlık sadece karanlıkta ortaya çıkıyorsa, o da gündüzden korkuyor olmalı, öyle değil mi? Gerçi, tavan arası gündüz vakti de karanlık oluyor. O hâlde karanlık gündüzden değil, ışıktan korkuyor! İşte Moa bu ipucunun yardımıyla karanlığı nasıl korkutabileceğini buluyor. Ama aslında, o sırada henüz farkına varmadığı başka bir şey daha keşfediyor: Karanlıkla aydınlık arasında gözünü kan bürümüş canavarların, yatağın altında gizlenen korkunç yaratıkların ya da çeşit çeşit öcülerin gezmediğini, üzerine ışık tutunca göreceklerimizin yine bize ait nesneler ve yakıştırmalar olacağını seziyor. Karanlığın da bize ait olduğunu öğreniyor. Oysa biz, hikâyeyi okurken, satırlar arasında gezinen bu gerçeğe fazla yüklenmeden, küçük Moa’nın büyük karanlık korkusuyla olan mücadelesine kaptırıyoruz kendimizi. Moa, tüm korkunçluğunu takınarak ve gayet donanımlı bir şekilde savaşıp sonunda kazanıyor. Fakat bu öyle bir zafer ki yazar, korkup kaçan karanlığın tökezleyip düştüğünü ve tüm çabasına rağmen geride küçücük bir karanlıkçık kaldığını gösterecek denli şefkatli. Moa, karanlığı korkutmanın kendisine iyi geldiğini görür görmez, yani yeterince güçlendiğinde, belki de küçük karanlıkçıkları düşündüğünden oyununa son veriyor. Çünkü karanlığı korkutup üzmenin uzun vadede kendisine iyi gelmeyeceğini anlıyor. (Burada da baştaki cisimleştirme devam ediyor; yazar, karanlığa Moa’nın gözüyle insani, hatta çocuksu özellikler katarak onu uzlaşılabilir, barışılabilir bir şeye dönüştürüyor.) Son olarak, Moa’nın karanlıkla uzlaşısının ebeveynlere katkısından söz edebiliriz: Moa’nın her gece karanlık avına çıktığını düşünmek çılgınlık olur. Moa’yı örnek alacak çocuğunuzun geceler boyu evde karanlıkla kovalamaca oynadığını düşünün bir! Yine iyi düşünülmüş bir hamleyle, karanlığa şefkat göstererek bir orta yol buluyor Moa. Karanlık korkusunun tamamen ve sonsuza kadar kaybolmadığını bilerek, karanlığa, arada bir kendisini korkutmasına izin vereceğini ama bunun karşılığında kendisinin de boş durmayacağını söylüyor. Ve bunu söylerken de çok önemli bir şey yapıyor: Korkusunu ehlileştiriyor.

Moa’nın Karanlığı Johanna Rehn Çeviren: Gürkan Özturan FOM Kitap, 40 sayfa
Moa’nın Karanlığı
Johanna Rehn
Çeviren: Gürkan Özturan
FOM Kitap, 40 sayfa
Show More