İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Boyundan büyük

Jack’in hayatta kalma hikâyesi, kurgusal bir survivor sahnesi değil. Dünyada milyonlarca çocuğun savaşlar, yoksulluk ya da ailevi nedenlerle yaşamak zorunda olduğu dramlardan bir kesit.

Meryem Oya

Fil Kadar Küçük üç günlük doğa tatiline çıkan on bir yaşındaki Jack’in hikâyesi. Birlikte kamp kurdukları annesinin ortadan kaybolması sonrasında yaşadıklarına tanık oluyoruz  kitabın satırlarında. Kampın ilk gecesinde kendi çadırında uyuyan Jack, sabah kalktığında annesinin çadırının yerinde yeller estiğini fark ediyor. Üstelik arabaları da park ettikleri yerde yok. Bu durum karşısında Jack telefonla annesini  arıyor ama ulaşamıyor. ANNE NEREDE Tatilin ikinci gününü Jack sabahtan akşama kadar avare avare dolanarak ve annesinden bir haber bekleyerek geçiriyor. Hediyelik eşyalar almak üzere biriktirdiği tüm parayı abur cubura harcıyor. Sahilde karşılaştığı bir aileyle ahbaplık kuruyor. Sonra akşam çadırına gidiyor ve uyuyor. Üçüncü günün sabahı kalkıyor, yine telefonla annesini arıyor ama ulaşamıyor.Bir gün önce ahbaplık kurduğu aileyle sahilde pikniğe gidiyor. Böylece üçüncü gün de annesinden haber alamadan geçiyor. Ancak bu noktada Jack, kamp yerine yalnızca üç günlük ödeme yaptıklarını bildiğinden telaşlanmaya başlıyor. Bu sırada okuyucu, çocuğun neden annesinin ortada olmadığını görür görmez ağlar akar polise koşmadığına akıl sır erdirmeye çalışıyor. Ortada tanımadığı bir çevrede beş parasız, tek başına kalmış ve herhangi birinden yardım istemekten imtina eden bir çocuk olduğu için okuyucunun çocuğun yerine atmak istediği çığlık uzunca bir süre askıda kalıyor. Okurda oluşan his, çocukta belli belirsiz bir kaygı olmasına karşın annesinin halini merak etmekten ziyade sanki olanları bildiği yönünde. Dahası o an yaşadıklarından değil de annesiyle birlikte gelecekte başlarına açılacak dertlerden endişe ediyor gibi Jack. Ancak Jack’in teklifsizce paylaştığı iç konuşmaları sayesinde okuyucu olayı anlamlandırabiliyor. Öğreniyoruz ki en kuvvetli ihtimal annesinin ‘yine’ isteyerek çekip gitmiş olması. Jack bu ihtimali açıkça dillendirdikten sonra çocuğun neden soluğu poliste almadığını anlamaya başlıyoruz ya da neden bütün bir günü, iki çocukları dahi olsa, hiç tanımadığı yetişkin insanlarla birlikte geçirdiği. Çünkü Jack antrenmanlı! Annesinin zaman zaman yatılı tedavi edilmesi gereken ruhsal bir hastalığı var. Jack annesinin bu tür kriz zamanlarında, sosyal hizmetler görevlileri tarafından büyükannesinin yanına yollanmamak için durumu idare etmeyi öğrenmiş. Kurumların ve insanların yardım etmeye çalışırken işleri daha da berbat ettiğini düşündüğü için kimseden yardım istemiyor. Annesini kendi arıyor, kimseye güvenmeye yanaşmıyor. Ama bu kez durum daha karışık. Annesini ararken, dördüncü güne gelindiğinde parası olmadığı için çadırını toplayıp yola koyulması gerekiyor. Eve bir haftada yürüyerek dönebileceğini hesaplıyor ve yürümeye başlıyor. Zorlu bir yolculuk bu. Yiyecek parası çıkarabilmek için şişe topluyor. Çöplerde yiyecek arıyor. Ormanda açık havada, yağmur altında geceliyor. İnsanlarla tanışıyor, buluyor, kaybediyor. Sorunlarla karşılaşıyor, çözümler üretiyor. Okuduğumuz Jack’in hayatta kalma hikâyesi, kurgusal ve her şeyi önceden ayarlanmış bir survivor sahnesi değil. Dünyada milyonlarca çocuğun savaşlar, yoksulluk ya da ailevi nedenlerle yaşamak zorunda olduğu dramlardan gerçekçi bir kesit. Jack hayatta kalma ve annesini arama çabalarını sürdürürken, bir yandan da sürekli akıl yürüterek annesinin kafasından geçenleri anlamaya çalışıyor. Annesi “belki de bir süre için Becky Martel olmamanın çekiciliğine karşı koyamamıştı”, “annesi başka biri gibi olmayı severdi”. Jack’in hayatını annesini tanımaya adamış olduğu anlaşılıyor. Bir yandan da tam tersi olması gerektiğini, yeri gelince kendisinin kaybolması ve annesinin onun peşine düşmesi gerektiğini biliyor. Dahası bunun olmasını ne çok dilediğini de kendine itiraf ediyor. Jack’te çoğunlukla erkek çocuklarından beklenmeyecek bir içgörü yeteneği, gelişmiş bir duygusal zeka ve empati yetisi var. Belki de hepsinden biraz fazla var. Ama erkek çocuk olduğu için değil de hepi topu on bir yaşında olduğu için. Annesinin bir kafede karşılaştığı bir adamla denizaşırı bir yerlere gitmiş olabileceği olasılığı ortaya çıkınca Jack planlarını değiştiriyor. Bu değişiklikte, büyükannesinin telaşla her yerde onu aradığını bilmesinin de payı var. Annesini aramaktan vazgeçip aslında başından beri yapmak istediği şeyi gerçekleştirmeye karar veriyor: Gerçek bir fil görmek! Jack’in en büyük tutkusu filler ve annesiyle makul zamanlarında paylaştıkları en keyifli anlarda hep bir fil hikâyesi var. Oysa Jack hiç gerçek bir fil görmüş değil. Dolayısıyla onun bir fil görme isteğinin ardında da annesiyle olan ilişkisi yatıyor. Annesinin nerede olduğunu bilmiyor ama onunla en iyi anılarını temsil eden filleri görme şansı var. Çünkü Jack bir fili nerede bulacağını biliyor. Sayısız badire atlattıktan –ama çoğunlukla da her türlü sefalete karşın şansı yaver gittikten– sonra nihayet muradına eriyor: Lydia’yı, gerçek fili görüyor. Dahası, filin yanına vardığında onu bir sürpriz bekliyor. Bütün serüven boyunca Jack, annesiyle yaşamaya devam etmenin bundan sonra bambaşka kurallara bağlı olması gerektiğini, kendisinin çocuk olarak yaşamaya hakkı olduğunu kabulleniyor. Dahası aslında pek çok şeyin sandığı gibi, hatırladığı gibi olmadığını kavrayıp yardım istemek konusunda biraz yumuşuyor. Hikâye on bir yaşındaki bir çocuğun sorumluluklar alması gerektiğinde o sorumlulukların altından nasıl kalktığını, ama kalkarken de iç dünyasında neler yaşadığını berrak bir dilde aktarıyor. Bunun yanında evsizler, çevre koruma gibi toplumsal temaları da serüvenin içine yedirerek işliyor. Serüven ne kadar zorlu ve anne tarafından terk edilmenin duygusal yükü ne kadar ağır olursa olsun, bir an için bile olsa kendine acımaması Jack’in bir hikâye kahramanı olarak taşıdığı yıldız.

Fil Kadar Küçük Jennifer Richard Jacobson Türkçeleştiren: Anıl Ceren Altunkanat Kapak Tasarımı: Şükrü Karakoç İthaki Yayınları, 232 sayfa
Fil Kadar Küçük Jennifer Richard Jacobson Türkçeleştiren: Anıl Ceren Altunkanat Kapak Tasarımı: Şükrü Karakoç İthaki Yayınları, 232 sayfa
Show More