İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

7 ölümcül günah

Alev Karakartal

12 öyküde de her bir kahramanın kelimenin gerçek anlamıyla “ölümcül” zaaf ya da günahlarının yol açtığı trajik sonlarına tanık oluyoruz. Öfke dolu, etrafındaki her şeye düşmanca davranan Samet, açgözlü Halil, hırslı Bora, kibirli Ceren, kıskanç Semiha, önyargılı Tuğçe…

Kadim Musevi inanışına göre, Haham Judah L. Ben Bezalel, ruhu olmayan Golem’i kilden yaratır ve halkını antisemitiklere karşı koruması için canlandırır. Alnına “Emet” yani “Hakikat” kelimesi yazılan yaratığın, inançlı Museviler gibi cumartesi çalışması yasaktır. Bu yüzden de o gün, alnından ‘e’ harfi silinir; geriye ‘met’ (ölüm) kelimesi kalır. Golem, cumartesileri tıpkı bir ölü gibi hareketsizdir. Ne zaman ki bir cumartesi günü, “e” harfinin silinmesi unutulur, olan olur. Yaratılan kontrolden çıkıp herşeyi yıkmaya ve insanlara zarar vermeye başlar. O günden sonra, Golem’in alnındaki tüm harfler silinir, parçalara ayrılır ve parçaları da Prag’taki Altneu Sinagogu’nun altındaki gizli bir odada mühür altına alınır.

Bahse konu efsaneye, fantastik edebiyatın kadri bilinmemiş ama en büyüleyici yazarlarından Gustav Meyrink’in kült kitabı “Golem”de de rastlarız. Roman, Prag’da, Yahudi Mahallesinde yaşayan ve kendini Golem zanneden bir taş oymacısının trajik/karanlık hikâyesini anlatır ve de okunması tavsiye ötesidir.

Doğrusu bunca zaman sonra Golem’le bir genç/ergen kitabında karşılaşmak sürpriz oldu. Koray Avcı Çakman’ın Sıra Sana da Gelecek adlı öykü kitabının başında, siyah kukuletalı giysisi, korkutucu yüzü, birer pençeye benzeyen elleriyle resmedilen Golem, bu kez bir tür antikahraman olarak, yüzyılların ötesinden sesleniyor: “Sıra sana gelene kadar bu öykü bitmeyecek.”

Çakman, Golem söylencesinden de Meyrink’ten de haberdar ihtimal. Efsaneler, söylenti/söylenceler ve kimi dinsel motiflerin de yazarın ilgi alanları içinde olduğu anlaşılıyor.

Başlangıçta bir kez, Golem’le konuşurken adı geçen Kafkasya efsanelerinin çirkin, çok başlı devi Emegen gibi. Golem, Emegen’e yaşadığı “kokuşmuş” mezarlıktan çok yakında kurtulacağı müjdesini verirken, bunu nasıl yapacağını da şöyle anlatıyor:

“Zaaf! İnsanların zaafları onların zihinlerini bulandırır Emegen. Hırs, Kibir, Sevgisizlik, Açgözlülük, Kıskançlık, Duyarsızlık, Nefret ve Merhametsizlik… İnsanların zaafları bana tüm kapıları açacak.”

Tanıdık gelmiş olmalı. Yeni Ahit’te sözü edilen “7 Ölümcül Günah” desem, belki daha kolay hatırlanır. Yani; Kibir, Açgözlülük, Şehvet düşkünlüğü, Kıskançlık, Oburluk, Öfke/Gazap ve Tembellik…

12 öyküden oluşan kitapta, her bir kahramanın kelimenin gerçek anlamıyla “ölümcül” zaaf ya da günahlarının yol açtığı trajik sonlarına tanık oluyoruz. Öfke dolu, etrafındaki her şeye düşmanca davranan Samet, açgözlü Halil, hırslı Bora, kibirli Ceren, kıskanç Semiha, önyargılı Tuğçe…11 birbirinden tahammülfersa karakter. Tabii bir de Golem…

Belirleyici zaafları (günahları) farklı olsa da Çakman pek çok (ve rahatsız edici) ortak yanlarına vurgu yaparak bir tür modern zaman gençlik eleştirisine girişiyor öykülerinde. Karakterlerin çoğu şehirli. Kimi bilgisayar oyunları bağımlısı, bazılarının cep telefonu var, olmayanların da sahip olma isteği, çoğu aşırı tüketim düşkünü, okuldan hoşlanmıyor, öğretmenleriyle alay ediyorlar, benciller ve yetişkinlere, hele de yaşlılara saygı duymuyorlar…

“Bakımevi” isimli hikâyede Burcu gibi… “… ‘Hep şu saçma hocanın saçma sapan ödevi yüzünden geldi bunlar başıma,’ diye düşünüyordu. Tarık Hoca eğer o ödevi vermeseydi pekâlâ şimdi sıcacık evinde huzur içinde oturup ya geçen gün aldığı magazin dergilerini karıştırıyor ya da Oya’yla telefonda laflıyor olacaktı.

… Ne vardı şöyle normal bir ödev verseydi! Neymiş efendim, alzheimer’lı hastaları ziyaret edeceklermiş. Bari hastalara şöyle bir çiçek götürüp iki fotoğraf çekmekle bitseydi iş… Yoo, tutturmuştu, ‘Hastaları gözlemleyin, konuşabildiklerinizle sohbet edin. Sonra da tüm bunlardan yola çıkarak duygu ve düşüncelerinizi yazın,’ diye…”

Öte yandan, hikâyelerin mekânı şehirler değil, ormanlar, bataklık ve göller, eski, dökülen evler ve mağaralar… Bir de “garç gurç” diye inleyen merdivenlerin, rüzgârdan çarpan pencerelerin sesi, fırtına ve yağmur, karanlığın ortasından çıkıveren korkunç hayvanların çığlığı… Tıpkı Meyrink’in Golem’inde olduğu gibi, kahramanların gerçek mi düş mü olduğunu bilemedikleri durumlarda kalması da cabası…

12’nci ve son öyküde, bağımsızmış gibi görünen hikâyelerin beklenmedik bir şekilde birbirine bağlandığını görüyor ve bu türün meraklılarının hoşuna gidecek bir şaşkınlığa düşüyoruz. Ve fakat Golem ne oldu, niye böyle oldu, bir daha Emegen’e niye rastlamadık, Golem’in yaratıcısı ve son kurban adaylarının hikâyesi nereye evrildi sorularına yanıt bulamıyoruz.

Bir başka soruya (soruna) da yanıt yok metinde. Bir kitap bu denli zengin bir alt metne sahipse, insan (okur), yazarın esinlendiği efsaneler, söylenceler ve Meyrink’in muhteşem Golem’ine ilişkin küçücük de olsa bir referans vermesini bekliyor/umuyor. Hem yazar açısından bir orijinallik sorunsalı yaratmasın diye, ama daha önemlisi genç okurun bu zengin mirası merak edip, yeni okumalar yapabilmesinin önünün açması bakımından.

Yine de 170 kitabı olan, ödüllü yazar Çakman’ın sade, akıcı, temiz dili; çapaksız, ritmi hiç bozmayan anlatım üslubu ve genç kuşağın kullandığı kimi “argo” terimlere ver vermesinin, hedef kitlesinde memnuniyet yaratacağını düşünüyorum.

Son olarak, öykülerin çizeri Berk Öztürk’ten bahsetmemek haksızlık olur. Büyük resimlerin yanı sıra her bir öykünün başındaki küçük illüstrasyonlarla, kitaba hâkim olan karanlık/korkutucu atmosferi desteklemek, onu betimlemek açısından bir hayli başarılı olan çizerin, yeni çalışmalarını merakla beklediğimi itiraf etmeliyim.

 

 

 

 

Sıra Sana da Gelecek Koray Avcı Çakman Resimleyen: Berk Öztürk Tudem Yayınları, 120 sayfa
Sıra Sana da Gelecek
Koray Avcı Çakman
Resimleyen: Berk Öztürk
Tudem Yayınları, 120 sayfa
Show More