İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Andersen’in gözünden masallar ve hakikat

Yazan: Özlem Toprak

“Periler Diyarı tehlikeli bir ülkedir ve bu diyarda ihtiyatsızlar için tuzaklar, fazla cesur olanlar için de zindanlar vardır.” Tolkien

Bazı sözcüklerin çağrışımları hayli ağırdır. Benim için de masal, ağır çağrışımlı kelimelerin başında gelir.

Çocukluktan beri derdim bitmedi masallarla. Fazla gerçekçi olduğumdan mıdır nedir; kimisinin büyüsü sihri asabımı bozdu, kimisinin de mesaj kaygılı, didaktik öğretili sonları. Çünkü ebeveynlerin onu yapma, bunu yap tarzı uyarılarından da rahatsız olan, ille de elini yaktıktan sonra ateşe temkinle yaklaşması gerektiğini idrak eden bir çocuktum.

Elbette ben de Grimm Kardeşler’den Andersen’e, Binbir Gece Masalları’ndan Keloğlan’a pek çok masal durağından geçtim. İtiraf etmem gerekirse bunların içinde benim gerçekçi yanım göz önünde bulundurulduğunda, Andersen halen halleşemediğim; zihnimi, kalbimi uğraştıran bir masal anlatıcısı olarak ayrı bir yere sahip.

Remzi Kitabevi de ülkemizde pek çok örneği olan Andersen masallarına, üç masaldan oluşan özel bir kitapla katıldı. Kendisi de çocuk kitapları yazarı olan Belçikalı genç grafik tasarımcı Quentin Greban’ın tam yerine denk gelen resim ve desenleriyle bezeli olan kitap; Andersen’in Parmak Kız, Küçük Denizkızı, İmparator ile Bülbül masallarını bir araya getirmiş. 2000 yılında Saint-Exupéry ödülünü alan Quentin Greban, kitaptaki üç masalı çizimleriyle öyle ustalıkla anlatmış ki masallara bambaşka bir ruh getirmiş sanki. Bu haliyle kitabı eline alan herkes kendini bir süreliğine de olsa günlük hayatın dışına çıkmış, her şeyin mümkün olduğu bambaşka bir dünyaya ışınlanmış hissedecek.

ASIL BÜYÜKLERE SÖYLEYECEKLERİ VAR

Andersen çok değişik bir masalcı. 1805 yılında Danimarka’da bir ayakkabıcının tek oğlu olarak dünyaya gelen Hans Cristian Andersen, Charles Dickens’ın tavsiyesiyle masala yöneldi. O güne kadar oyun, roman, şiir ve gezi kitapları yazıyordu. Masallarında insanların hırs, açgözlülük, kibir, kaypaklık gibi pek çok zaafını olanca çıplaklığıyla sergileyen Andersen, adeta çocukların yetişkinlerden çok daha olgun ve dürüst birer varlık olduğuna inanır gibidir.

Aslında Andersen, masallar aracılığıyla çocuk kisvesi altında yetişkinlerin dünyasıyla ödeşir. Dolayısıyla Andersen’den masallar okumak çocuk için değil, o masalı çocuğa okuyan yetişkin için sınavdır. Kimi zaman gaddar denecek seviyede gerçekçilik sergileyen Andersen, muhtemelen bu masalları çocuklara okumakta olan birçok anlatıcıya masalın sonunu mutlu bir şekilde bağlama yükümlülüğü de getirmiştir. Ama şurası kesin ki insan beğensin ya da beğenmesin onun yarattığı imgelerden ve kimi cümlelerden kolay kolay kurtulamaz.

Günümüzde masallar feminist okumalar aracılığıyla toplumsal cinsiyet rolleri açısından hayli çetin bir sınava tabii tutuluyor. Melek Özlem Sezer “Masallar ve Toplumsal Cinsiyet” adlı inceleme kitabında masalların kadın kahramanlarına bakarken şu değerlendirmede bulunuyor: “… masal güçlü etkisi bilinmesine rağmen o kadar küçük görülür ki, entelektüeller için bile eleştirel dikkatten yoksun kalır. Ne bir ölü olan Pamuk Prenses’in iradesi dışında öpülmesi irkilmeyle karşılanır, ne de Hansel Gretel gibi çocuğu ölümcül koşullara terk etme, yamyamlık, hırsızlık, cinayetle ilerleyen bir masal romantizm maskesinden kurtulur. Biçimlendirdiği kimlikler, geleneksel olanın talep ettiğidir ve onunla ama az, ama çok uyumludur da. Masalların bağımlı kadınından, çağdaş yaşamın derhal ve kusursuz olarak talep ettiği bağımsız kadın tipine geçişte de kendini yeniden yaratır, özellikle sinemada. Bağımsızlık korkusu arttıkça da, kadın için kurtuluş ya da sığınma talebi masalın işlediği hayaller üzerinden ilerler. Sanki o kurtarıcı erkekler doğal hakmış da, kadın başka türlü bir yaşamın beceriksizliğinde haddi olmayarak boş yere dolanırmış gibi…”

Bu açıdan bakıldığında Andersen’in masallarında alışılmışın dışında kadın kahramanlara rastlarız. Parmak Kız, kendi hayat yolu için tehlikeli maceraları göze alır. Küçük Denizkızı ise kurtarıcı prens klişesini yıkarak, bizzat kendisi sevdiği erkeğin kurtarıcısı olur. Hem de onu başka bir prensese bırakmak, aşkını deniz köpüklerine uğurlamak pahasına…

MASALA YENİ ANLAM

Masal deyince kulağımda 90’ların en sevilen dizisi Süper Baba’nın “Bana Bir Masal Anlat Baba” şarkısını duyan biri olarak, elime aldığım bu en yeni Andersen Masalı beni bir kez daha çarptı. O dizide masal, hep hayalini kurduğumuz koşulsuz güven, sevgi ve özveriyi simgeliyordu. Güvende ve korunaklıydık.

Andersen’in masalları, kendi kahramanlarını da okurlarını da pek çok zorlukla karşı karşıya bırakır. Tıpkı hayatta olduğu gibi… Ve bütün bu maceralar sırasında bizi büyütür, olgunlaştırır. Öğreniriz ki masumiyet ve iyilik, verili insan özellikleri değil, aksine her seferinde yeniden ve yeniden kazanılan ya da kaybedilen değerler. Andersen’in gözünde insan en büyük hesabı hep kendisine verir. Herkesten kaçsan da kendine yakalanırsın sonunda. Bir masal aynan olur; yaptıklarını, yapmadıklarını, yapamadıklarını görüverirsin.

Bu masallar, dünyada ille de hakkaniyet ve adalet olmadığını, yalanlarla kuşatıldığımız bugünlerde bir kez daha hatırlattı bana. Bu haliyle de günlük hayatın içinde birbirimize bir çırpıda söyleyiverdiğimiz “Bana masal anlatma” sözüne denk geldi. Bana yalan söyleme, beni kandırmaya çalışma anlamında kullanırken, nasıl da haksızlık ediyoruz bu kelimeye diye düşünmeden edemedim.

Andersen hiç masal anlatmadı ki!

S83_D06

Andersen Masalları Hans Christian Andersen Resimleyen: Quentin Greban Türkçeleştiren: Nükhet İzet
Show More