İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Arayan bulur! Arayan daha çok okur!

Okuru geçtiği mekânlarda sahiden dolaştıran, kahramanların duygu ve düşüncelerinin en mahrem kuytularına nüfus ettiren, özgün edebi buluşlarıyla estetik algıyı geliştiren, cüretle yürünmemiş yollara sapan, sorulmamış sorular sordurtan özel bir kitap peşinde olan okurlar daha çok aramak, daha farklı okuma denemeleri yapmak zorunda kalıyor.

Yazan: Suzan Geridönmez

Nasıl bir kitap arıyorsunuz? Daha kapakta çocuğunuzu/öğrencinizi “Alooo, sesim geliyor mu?”, “Şarjı bitmeyen kitap”, “Okurken kendinizi sessize almayı unutmayın!” türü esprili spotlarla yakalasın mı? Çocuk okura üstten bakmasın, o yaş grubunun kullandığı dili, hal ve davranışları başarıyla yansıtsın mı? Kısacası hedef kitlenin, ilk birkaç sayfayı çevirdikten sonra sıkılıp kenara koyduğu şu eserlerden olmasın mı diyorsunuz? Belki de sadece eğlendirmesi yetmez, biraz da düşündürsün, sosyal sorunlara parmak bassın, ama katiyen didaktik olmasın diye ekleyenlerdensiniz. O halde Fatih Erdoğan’ın Telefona Dönüşen Kız’a alıcı gözle bakmanızı tavsiye ederim. Kitap isminin de ele verdiği üzere kahramanımız akıllı telefonunu elinden düşürmeyen bir çocuk. Yine kitap isminden, yatılı okula giden kızımız Melis’in kendini bir gün ansızın cep telefonuna dönüşmüş halde bulduğunu zorlanmadan çıkarabiliyoruz. Ama kız arkadaşlarına sosyal medyada “Hiç değilse benim birlikte sinemaya gidebileceğim bir erkek arkadaşım var!” diye hava atan, erkek arkadaşından “Nerdesin aşkım?” diye SMS’ler alan bu tipik orta sınıf çocuğunun, cep telefonuyla fazla sıkı fıkı olduğu için telefona dönüştürülerek bir nevi cezalandırıldığı yanılgısına kapılmayın.
Doğrusu ben de kitabın belli bir noktasına kadar kurgunun böyle sürprizsiz ilerleyeceği beklentisine girdim. Gerçi kitaptaki yetişkinlerin sosyal medyayla bağlarının hiç de çocuklardan aşağı kalır yanı olmadığı daha en başında ortadaydı. Yatılı okul müdürünün “Denize karşı çay keyfi” paylaşımları ve sonraki beğeni sayısı kaygısı ile Melis ve arkadaşlarının kantinde yüz yüze sohbet etmek yerine mesajlaşmayı tercih etmeleri aynı tablonun parçaları olarak, yargı belirtilmeden resmediliyordu. Yetişkinleri kayıran, çocuklara ders veren didaktik bir tondan da bahsedilemezdi. Kısacası ortaya henüz sallanan bir parmak çıkmamıştı.
Aslında “henüz” sözcüğü fazla. Öyle ders vermek amacıyla yazılmış bir metin söz konusu değil. Ama yazarın yine de kitabın ilerleyen bölümlerinde daha gözle görülür hale gelen bir meramı var. Artık etiyle kemiğiyle canlı bir çocuk değil, düşünceleri yazılı mesajlara dönüşebilen dikdörtgen bir telefon olan Melis’in çalınması, kurgunun boyutlanmasını da beraberinde getiriyor.
Telefon önce bir kapkaç çetesi için çalışan bir sokak çocuğu tarafından aşırılıyor. Çocuk telefonu küçük mafya işleriyle uğraşan bir mahalle serserine kaptırıyor. Delikanlı hava atmak amacıyla telefonu kız arkadaşına hediye ediyor. Hem sevgilisinden hem babasından zulüm gören tezgâhtar kızsa, babasına telefonu kimden aldığını açıklayamayınca, dayak yemekten kurtulmak için yalana sarılıyor. Doğum günü sürprizi uydurmasına kanan baba ertesi gün telefonu, çalıştığı inşaatta montunun cebinde unutuyor. Oraya ise ilaç alamayacak kadar parasız durumda olan, ağır işler yapamayan, hasta işsiz bir delikanlının eli uzanıyor. Genç adamın çaresiz annesi ve bir dizi başka tesadüf sayesinde telefon sonunda tekrar yatılı okul müdürünün odasına ulaşıyor.
Bu uzun yolculuk elbette, o alette hapis bulunsa da olup biteni telefonun ekranından izleyen, zaman zaman yaşananlara düşünce gücüyle yazdığı SMS’lerle dâhil, hatta müdahil olabilen Melis üzerinde de iz bırakıyor.
Deneyimlediği en önemli şey lay lay lom orta sınıf hayatından başka hayatların ve bir üst model telefon almak ya da alamamak türü sorunlardan çok daha gerçek sorunların varlığı.
Melis’in üst model telefon için biriktirdiği parayı, bu sorunlardan birinin çözümü için kullandığı anla telefondaki esaretinin kalktığı anın kesişmesi net bir mesaj içeren, çarpıcı bir mutlu sona dönüşüyor kitapta.
Niyet okuması yapacaksam, yazar amacına ulaşmış, diyebilirim. Genç yaştaki okuru önce kendi bulunduğu yerden yakalamış, amiyane deyimle “tavlamış”, akıcı dili, sürprizli kurgusuyla iyice bağlamış, sonra da didaktik bir üsluba kaymadan ama bayağı damardan, başka mahallelerde geçen başka hayatların kahredici sorunlarına dönük eskilerin “merhamet”, genç kuşağın “empati” dediği duyguyu zerk etmiştir. Erkek şiddeti, emek sömürüsü, ekonomik eşitsizlikler gibi meselelere değinirken de bazı toplumsal sorunların basitçe “kötülükle” damgalanamayacağı, kötülüğün kaynağında başka faktörlerin de aranması gerektiği gerçeğini alttan altta hissettirmiştir.
Kurguda ciddi boşlukların olmaması, pürüzsüz bir dilin kullanılması, gençlik ya da sosyal medya jargonunun dozajının iyi tutturulması kitabın sonuna doğru giderek daha belirginleşen mesaj kaygısını sarmalıyor, onun sırıtmamasını sağlıyor.
Tüm bunlar ve eserin tanınmış, kendini kanıtlamış bir yazarın elinden çıkmış olması Telefona Dönüşen Kız’ı geniş kesimlere gönül rahatlığıyla önerilebilecek bir esere dönüştürüyor.
Ama o kadar. Belki yanılıyorum, yine de bana, bazı kitaplar sanki geniş kesimler için yazıldıklarını belli ediyor, gibi geliyor. Kurgu zekice kotarılsa da eğlenceli, rahat okunan bir dil tutturulsa da figürler, mekânlar, atmosfer, karakterin geçirdiği dönüşüm/olgunlaşma, mesajın sanatsal biçimlerde ifade bulmasına olanak veren yaratıcı fikir gibi faktörler zayıf ya da yüzeysel kalıyor. Okuru geçtiği mekânlarda sahiden dolaştıran, kahramanların duygu ve düşüncelerinin en mahrem kuytularına nüfus ettiren, özgün edebi buluşlarıyla estetik algıyı geliştiren/değiştiren, cüretle yürünmemiş yollara sapan, sorulmamış sorular soran/sordurtan (hepsini değil bunlardan bir ya da ikisini yapan) özel bir kitabın peşinde olan okurlar daha çok aramak, daha çok farklı okuma denemeleri yapmak zorunda kalıyor.
Eh bu da kötü bir şey değil nihayetinde. Arayan bulur, arayan daha çok okur!

Telefona Dönüşen Kız Fatih Erdoğan Mavibulut Yayıncılık, 104 sayfa
Telefona Dönüşen Kız
Fatih Erdoğan
Mavibulut Yayıncılık, 104 sayfa
Show More