İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Haydi’deki Manzaralar

Bir dağın yamacına sohbete oturmuşlar. Küçük bir kız çocuğu, sevimli bir keçi ve kızdan birkaç yaş büyük değnekli bir oğlan. Arkada köknar ağaçları, gökte yuvarlak bir güneş. Bu kitap kapağı resmini kime göstersem bir bakışta “Bu çocuklar Haydi ile Peter,” diyebilir. Gülizar da bunu kolaylıkla tahmin eder. Çünkü çocukluğundan beri onun da hayatında Haydi’nin özel bir yeri var.

Yazan: Doğan Gündüz

Haydi (Heidi), Johanna Spyri’nin ilk romanı. Orijinali Almanca ve birinci cildi 1880, ikinci cildi ise 1881 yılında yayımlanmış. Roman beş yaşındaki öksüz kız çocuğu Haydi’nin, teyzesi tarafından Alm Dağı’nda bir başına yaşayan büyükbabasına bırakılmasıyla başlar. Yaşlı ve geçimsiz Büyükbaba Haydi’nin gelişinden huzursuz olsa da kısa sürede ona alışır. Haydi de dağların büyüleyici manzaraları, Büyükbaba, dağı taşı avucunun içi gibi bilen keçi çobanı Peter, Peter’in büyükannesi ve sevecen keçiler sayesinde dağlara tutkuyla bağlanır.
Ne yazık ki Haydi’nin bu sevinçli yaşamı teyzesinin üç yıl sonra geri gelip onu Frankfurt’a götürmesiyle kesintiye uğrar. Haydi, zengin bir ailenin kötürüm küçük kızı Klara’ya arkadaşlık etmeye başlar. Kasvetli malikânede Haydi’nin şakıması gün geçtikçe solarken anlattığı dağ hikâyelerini dinleyen Klara’nın solgun dünyası gittikçe aydınlanır.
Mevsimlerin uğramadığı Frankfurt’un taş binaları, şefkat yoksunu kâhya Bayan Rotenmeir’ın baskısı ve özellikle de dağlarından uzakta olmak Haydi’yi mutsuz eder. Klara’nın büyükannesinin (Büyükhanım) gelişiyle Haydi kısmen özgürlüğüne kavuşsa da içindeki özlem dinmez, hasta olur. Klara’nın doktorunun tavsiyesiyle tedavi için dağlara, Büyükbabasının yanına gönderilir.
Önceden sözleştikleri gibi baharda Klara da Haydi’nin dağlarına gelir. Haydi’yi Klara’dan kıskanan Peter, Klara’nın tekerlekli sandalyesini gizlice uçurumdan yuvarlar. Sandalyesiz hiçbir yere gidemeyen Klara, Haydi’nin ve Büyükbaba’nın çabası, günler süren yürüme alıştırmaları ve “Allah’ın lütfuyla” yürümeye başlar.
Türkçe olarak ilk kez 1927 yılında basılan Haydi’nin önsözünde çevirmen Sabiha Zekeriya, “Haydi bir dağ kızıdır… saf ve nezih bir ruhtur… Alpin üstünde esen temiz hava, çamların önündeki kulübe, çayırlar, kanatlarını gererek uçan kartallar, keçiler, bütün bu güzel manzaralar hiç birimizin kolaylıkla unutamayacağımız nefis manzaralardır” diye yazar.
Ancak romanda bu nefis manzaraların yanı sıra satır aralarında geçen başka manzaralar da vardır:
Haydi henüz bir yaşındayken marangoz babası Tobias yeni bir evin inşaatında direk altında kalarak can verir. Annesi Adelheide da iki hafta sonra üzüntüsünden ölünce öksüz kalan Haydi’yi teyzesi Dete yanına alır. Zar zor bulabildiği işlerde çalışan Dete, ilk defa düzenli bir iş teklifi alınca Frankfurt’a gitmeye karar verir. Yanında götüremediği Haydi’yi, çaresiz, dağdaki büyükbabasına bırakmak zorunda kalır.
Büyükbaba, huysuz, aksi, geçimsizdir. Çünkü gurbetten yıllar sonra döndüğü kasabası Dörfli’de, gençliğinde fena insanlarla düşüp kalktığı, sarhoş gezdiği, kumarda bütün servetini kaybettiği gerekçesiyle dışlanır. Üstüne üstlük kasabalıların iş kazasında ölen oğlunun sorumluluğunu onun geçmiş “günah”larına bağlamasına öfkelenir. Kasabayı terk ederek dağın tepesine yaptığı kulübeye yerleşir.
Haydi, Frankfurt’a götürülünce, kaldığı zengin evinde karın tokluğuna çalışmaya başlar. Görevi evin kötürüm kızı Klara’ya arkadaşlık etmektir.
Haydi’nin davranışlarını düzen bozucu ve görgüsüzce bulan Bayan Rottenmeir, patronu Mösyö Sesemann’a (Klara’nın babası) saygıyla itaat ederken evin çalışanlarına doğal olarak Haydi’ye de kök söktürür.
Büyükhanım’ın “…seni bütün kötülüklerden koruması için Allah’a yalvar,” öğüdünden çok etkilenen Haydi yaşından beklenmeyecek bir tavırla karşılaştığı hemen herkese bir misyoner, bir kilise papazı gibi benzer öğütler vermeye başlar.
Keçi çobanı babası kaza geçirip ölünce zamansız büyüyen Peter, sabahtan akşama kadar Alm dağında köylülerin keçilerini otlatır. Peter, babası gibi hep keçi çobanı kalacağının farkındadır. Bu yüzden de zengin Büyükhanım kendisine cömertçe “…söyle ne istiyorsun?” diye sorduğunda aklına ağır çalışma koşullarını bir parçacık olsun hafifletecek iki şey gelir: Keçileri çağırmak için kullanabileceği kırmızı bir düdük, bir de değnek yapabilmek için fındık dallarını kesebileceği yuvarlak saplı bir çakı. Peter’in annesi ve gözleri görmeyen yaşlı büyükannesi ise komşuların verdiği ipleri eğirir. Üçü birlikte yoksul evlerinin söndü sönecek ocağını tüttürmeye çalışırlar.
Haydi sert ekmekleri yiyemeyen Büyükannesi için odasında gizlice francala biriktirecek kadar düşüncelidir. Ama aklına niye büyükannesinin yumuşak ekmeklerden mahrum olduğu sorusu gelmez. Kör gözüyle gece gündüz ip eğiren bu yaşlı kadının, çok üşüdüğü hâlde eğirdiği iplerden niye kendine bir yorgan dikmediğini sorgulamaz. Verdiği yiyecekleri iştahla yiyen arkadaşı Peter’in yarı aç yarı tok dolaştığının farkına varmaz.
Gülizar ile otuz yılı aşan dostluğumuzun birçok sohbetinde söz dönüp dolaşır Haydi’ye gelir. Dahası da var, ben ona Haydi derim o bana Peter. O Haydi ismini sevinçle sahiplenirken ben ise her seferinde o sevimli ama bir o kadar da gıcık Peter olmaya burun kıvırırım. Meğer hoyratlığı, saflığı, kıskançlığı, sevimliliği, kurnazlığı, sevinci, korkusu ve çalışkanlığıyla hayatın içinden yoksul, işçi bir çocukmuş Peter.
Şimdi “Peter’den selamlar” yazıp Gülizar’a Haydi kitabının kapak resmini göndereceğim. Eminim, Gülizar gözlerine inanamayarak “Yoksa sen şimdi Peter olmayı kabul mü ettin?” di ye soracak. Ben de tereddütsüz “Evet,” diyeceğim.

Haydi Muharriri: Johanna Spyri Mütercimi: Sabiha Zekeriya Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti Çocuk Külliyatı:1 İstanbul, 1927, 234 sayfa
Haydi
Muharriri: Johanna Spyri
Mütercimi: Sabiha Zekeriya
Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti
Çocuk Külliyatı:1
İstanbul, 1927, 234 sayfa

Heidi Yazan: Johanna Spyri Çeviren: Ahter Uğur İyigün Yayınevi İstanbul, 1958, 260 sayfa

Heidi
Yazan: Johanna Spyri
Çeviren: Ahter Uğur
İyigün Yayınevi
İstanbul, 1958, 260 sayfa

 

Show More