İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Hem mağduru hem failiyim: Öfke

Öfke güçlü bir toplumsal anlatı. Çocukları bir duyguyla tanıştırmakla kalmıyor,bireysel olanın toplumsal olabileceğini de gösteriyor. Ve bunu çok etkili bir biçimde yapıyor.

Yazan: Sema Aslan

Brezilyalı yazar Blandino Franco’nun Öfke’si, başka birçok duygunun bir araya toplanarak semirttiği “öfke”ye, onun gelişim aşamalarına bakıyor. Semirtmek, tam da bu hikâyenin doğası için uygun bir sözcük olabilir çünkü Franco “öfke”den bir tür hayvanmış gibi söz ediyor; daha çok da bir canavarmış gibi. Öfke, insanı ve zaman zaman bütün bir toplumu, hatta ülkeleri esir alabilecek güçte bir canavar.
Onunla karşılaşmak, herkes için ve her dönemde mümkün(dür). Bundan dolayı ki öfkenin “kol gezdiği”nden söz edebiliyor ya da “bir anlık” öfkesine “yenik düşmüş” insanların pişmanlıklarını dinleyebiliyoruz. Öfke, gündelik yaşam içinde yaygın bir gösterme biçimi. Ortaya çıkması için bir ritüel gerekmiyor, özel bir muhatabı olması bile gerekmeyebiliyor, durulması ortadan kaybolduğu anlamına gelmiyor ve bazen “anlaşılır” oluyor. Mesela çok öfkelenmiş bir çocukla “çok öfkelisin, biliyorum,” diyerek konuşmaya başlamak; bu yolla, ona
öfkesinin görüldüğünü söylemek, öfkesini aynalamak, onu anladığını hissettirmek… çeşitli sorunların çözümünde işe yarar bir öneri olarak sunuluyor. Fakat burada bir yol ayrımındayız: Yazının başlangıcında “dışarıda”, ayakaltında bile olsa bizim dışımızda gelişmiş bir canavar, bir tehdit, bir öfke vardı. Çocuklu bölümde ise “içeride” büyümüş ve bir biçimde dışarı fırlamış, birine ya da bir şeye yansımış, çarpmış bir duygu olarak öfke var. O zaman, öfkenin ne olduğu, nasıl geliştiği kadar nerede olduğu da önemli.
Okul öncesi çocuklar için yazılmış / resimlenmiş bu kitapta öfke açıkça belli bir yerde çünkü: Dışarıda. Öfkenin dışarıda konumlandırılmış olmasının muhtemel nedenlerini konuşmaya başlamadan önce, hikâyeden söz etmekte fayda var. Başlangıçta ezik bir domatese benzeyen ve kendi kendini yiyip duran (elbette öfkeden beslenen insanları çağrıştıran) öfke, bir süre sonra biraz büyümüş ve aslında çok da korkutucu görünmeyen bir domatese dönüşmüştür. Kendi kendini yemekle (artık) doymayan bu şey, başka şeylere ve insanlara, bazı durumlara ve belki kendinde olmayıp başkalarında olan yaşantılara sataşır, giderek bela olur ve tabii, bir domatesten başka her şeye benzer; bir yanıyla
da başka hiçbir şeye benzemez. Sonunda baş edilemez bir şey olur. Küçük kıtırlar almakla durmayan ve üçer beşer yemeye başlayan bir şey. Yedikçe semiren, semirdikçe yiyen. Elbette kendine yeni bir isim alır: Galeyan. Hiddet. Kaynayıp taşma. Patlama.
Kontrol edilemeyen, silip süpüren, ezip geçen, kan revan içinde bırakan, karartan ve yok eden bu canavarın
sebep olduğu korkunçluğu temizlemek için elinde süpürgesiyle ufak tefek, küçük, nazik biri çıkagelir: Sağduyu. Sağduyu, öfkenin yol açtığı yıkıcı sonuçları ortadan kaldırmanın zorluğunu da ne çok yorulacağını da bilir ama yine de işe koyulur.
Öfkenin dışarıda olmasının, dışarıda resmedilmesinin, bir figür olarak karşımızda belirmesinin ilk nedeni, onu görebilmek, onu tanıyabilmek, onunla temas edebilmek. Biliyoruz ki ufacık tefecik, minicik bir öfke orada bir yerlerde duruyor. Biz kitabı okuyanlar, henüz öfkeyle tanışmamış veya adını koyamamış olanlar, ezik kırmızı bir domatese benzeyen öfkeyi bir beden içinde gördüğümüz o andan itibaren biliyoruz ki, öfke orada bir yerde duruyor. O, var.
Bir “ilk tanışma” için bu bedenleştirme, dışsallaştırma anlamlı. Sayfalar ilerledikçe öfkenin büyüyüşüne tanık oluyoruz. Onun aptal, kibirli, kör ve sağır olduğunu öğreniyoruz. Kendisiyle uzlaşmak mümkün değil, laf anlatmak imkânsız. Kontrol edilemez ve yıkıcı olduğunu fark ettiğimiz öfke, dışarıda olan ve masumlara saldıran “biri” artık. Bugünün dünyasında popüler, adı sanı, siması bilinir biri. Öfke bu yanıyla güçlü bir toplumsal anlatı. Çocukları bir duyguyla tanıştırmakla kalmıyor, bireysel olanın toplumsal olabileceğini de gösteriyor. Ve bunu çok etkili bir biçimde yapıyor.
Ancak, yazarın öfkeyi bir türlü “içeri” almaması, onun iç dünyayla ilişkisini somutlaştırmaması, üzerine düşünmeye değer bir konu. Bir hikâye kahramanı olarak Öfke, öfkeyle bir sürü güzelliği yutuyor. Ama onun da çıktığı bir yer var. O yerde “hiç olmaması” gerektiğini ya da “aptal” olduğunu söylemek, bir yandan öfkeyi anlatıp, diğer yandan onu yadsımak gibi bir sonuca yol açıyor. Çocuklar, böylesi etkili bir “kahramanla” tanıştığında, onunla ilgili tonla soru
soracak.

Onun nerede, nerelerde olduğu / olabildiği de muhtemel sorulardan biri.

 

 

 

Öfke
Blandina Franco
Resimleyen: Jose Carlos Lollo
Türkçeleştiren: Özgür Gökmen
Desen, 36 sayfa

 

Show More