İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bazen nefretin panzehri turuncudur

Dünyaya gökkuşağının tüm renklerini bir arada sevme yetisiyle gelen çocuklar, kimi zaman çok acımasızca ortaya koydukları önyargılarını kendi başına edinmedikleri gibi tek başına da aşamıyorlar.

Yazan: Suzan Geridönmez

Benim anasınıfına giden bir oğlum var. Okulunu ve arkadaşlarını çok seviyor ama bazen eve üzgün ya da kızgın dönüyor. Çoğunlukla altından arkadaşlarıyla yaşadığı ufak tefek anlaşmazlıklar çıkıyor. Geçen gün hariç. Önce anlatmak istemedi. Biraz deşince mesele anlaşıldı: Sınıfındaki kızlar onu evcilik köşesine almıyorlar. Oradaki oyuncak mutfağa yaklaşmasına izin vermiyorlar. Onlarla birlikte oynamak istediğinde “Git!” diyorlar, üstüne üstlük kızgın kızgın bakıyorlar.

“Neden bana kızıyorlar?” Oğlumun merak ettiği ve anlamlandıramadığı soru bu. O gün ona tatmin edici bir yanıt veremedim. 4 yaşındaki bir çocuğa, toplumsal cinsiyet sorunsalı nasıl anlatılır bilemedim.

Derken elime, Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise kitabı geçti. Daha ilk birkaç sayfayı çevirdikten sonra aklıma oğlumla olan diyaloğum ve bu kitabı ona mutlaka okumam gerektiği geldi.

Morris de okulunu ve arkadaşlarını seven bir çocuk. Okulda resim ve yapboz yapmaktan zevk alıyor. Yemek saatindeki elma suyuna bayılıyor. Hepsinden çok da kostüm odasında oynamayı seviyor. Oradaki turuncu elbise ona annesinin saçlarını, kaplanları ve güneşi hatırlatıyor. Elbise hışır hışır sesler çıkarıyor. Bu Morris’in çok hoşuna gidiyor.

Ama ne hışır hışır elbise ne tıkır tıkır eden ayakkabılar, onu alaya alan arkadaşlarının seslerini bastıramıyor. Morris duymamış gibi yapsa da tabii ki duyuyor. Arkasından bağırılan kötü sözler ve onu oyunlarına almak istemeyen arkadaşlarının dışlayıcı tavırları yüzünden Morris artık okula gitmek istemiyor. Başta “karnım ağrıyor” numarası yapsa da sonunda üzüntüden gerçekten karnına sancılar saplanıyor.

İyi ki oğluna ön yargısız bir sevgi ve saygıyla yaklaşan bir annesi ve onu hasta yatağında yalnız bırakmayıp yanına mırıl mırıl kıvrılan bir kedisi var.

Sonunda Morris toparlanıyor ve kendini tekrar okula gidebilecek kadar güçlü hissediyor. Hastayken çizdiği resmi de yanında götürüyor. Başta diğer çocuklar onu yine aralarına almak istemiyor. Ama Morris, kendini kırmızı elbisesiyle bir filin üzerinde otururken çizdiği resmi, inşa ettiği uzay istasyonuna asıp da yalnız
başına oyuna dalınca onların da ilgisi uyanıyor. Birlikte hiç bilinmeyen bir gezegeni keşfeden çocuklar, dünyaya, astronotların elbise giyip giymemelerinin bir önemi olmadığının farkındalığıyla dönüyorlar. En güzel maceraların peşinden gitmektir asıl olan.

Ama bunu Morris zaten biliyor. Kitabın sonunda bir şeyi daha deneyimliyor. Değişmesi ya da kendini arkadaşlarına kabul ettirmesi gereken kişi o değil. Herkesin en başta da çocukların kendi (içinden geldiği gibi) olma hakkı var. “Oğlanlar elbise giymez,” önyargısında direten Becky gibilere, “Bu oğlan giyiyor,” deme ve tıkır tıkır hışır hışır yanlarından geçip yolunda yürüme cesareti göstermek gerekiyor bazen.

İşte Morris’in bu güçlü çıkışı, bir yıl önce çocuk edebiyatında LGBTİ’yi (de) konu eden, alanın yayıncılarının ve yazarlarının konuşmacı olduğu bir paneli hatırlattı bana. Herkesçe bu konuların işlenmesi bir ihtiyaçtı ama sansür ve oto sansür buna maalesef engeldi. Sansürü değil belki ama oto sansürü haklı gösteren binbir gerekçe ileri sürülebilirdi. Birilerinin mutlaka böyle kitaplar yazması, birilerinin de mutlaka yayınlaması gerekirdi ama bu birileri hep başkalarıydı. “Bu yazar yazıyor,” ya da “Bu yayıncı basıyor,” diyerek hışır hışır, tıkır tıkır eden kitaplar yapma cesareti eksikti.

Stonewall Çocuk ve Genç Yetişkin Edebiyatı Onur Ödülü alan ve Amerikan Kütüphaneler Birliği’nin Gökkuşağı Listesi’nde bulunan Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise’nin bu tablodan ayrılan çok az yayınevinden biri olan Güldünya Yayınlarından çıkmış olması bu açıdan şaşırtıcı değil.

Ama “bravo” deyip geçmemek, destek olmak gerekiyor. Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise, gerek konuya Morris’in çocuk saflığıyla yaklaşan güçlü hikâyesi gerek hikâyeye derinlik ve boyut kazandıran çizimleriyle yeni okumaya başlayanların tek başına okuyabileceği bir kitap. Ancak dünyaya gökkuşağının tüm renklerini bir arada sevme yetisiyle gelen çocuklar, çoğunlukla çok acımasızca ortaya koydukları önyargılarını kendi başına edinmedikleri gibi tek başına da aşamıyorlar. Çocukların hoşgörüsüzlükten nefrete kadar uzanan tahammülsüzlüklerinin kaynağında, onlara “mutlak doğru”ları öğreten yetişkinler ve yetişkinlerin her farklılığı tehdit olarak algılayan, kendi özgünlüğüne bile şüpheyle yaklaşan, biz ve ötekilere bölünmüş dünyasının küçük zihin ve yüreklere akıttığı zehir var.

Zehrin panzehrine gelince. Oğlumun öğretmeninin oğlan çocuklarını evcilik köşesinde oynamaya teşvik etmesi ya da arabalarla oynamak isteyen kız çocuklarına destek çıkması çözümün bir parçası. Benim oğlumu turuncu elbiseli Morris’le tanıştırmam çözümün diğer bir parçası. Ama çözüm yapbozunu tamamlayan bin parça daha var. Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise gibi cesur, ama aynı zamanda soruna çocuğun penceresinden yaklaşabilen, küçüklerin algı ve ruh dünyasına ulaşabilen, sözüyle çizgisiyle sanatsal değeri olan kitaplar çoğaltılmalı ve yalnızca aile içinde değil, çocuklarla çalışan yetişkinler tarafından okulda, STK’larda, kütüphanelerde çocuklara okutulmalı, gündem edinilmeli, tartışılmalı.

 

 

 

Morris Micklewhite ve
Turuncu Elbise
Christine Baldacchino
Resimleyen: Isabelle Malenfant
Türkçeleştiren: Deniz Özülke
Güldünya Yayınları, 32 sayfa
Show More