İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

İstanbul’dan Havana’ya…

İki önemli ismin bir araya geldiği kitap projesinin yarattığı beklenti, belki de yaşadığım hayal kırıklığının temeli.

Yazan: Safter Korkmaz

“Cevat Çapan’ın ilk çocuk romanı” duyurusuyla raflarda yerini alan kitap, yazarının edebiyat dünyamızdaki ağırlığının yanı sıra başlığıyla da ilgi çekici: Hapış ile Kapış Havana’da. Havana’nın estirdiği tropik macera havası mı yoksa sanki bir ortaoyunundan kopup gelmiş Hapış ve Kapış isimleri mi daha ilgi çekici karar size ait; ama açık ki usta şair ve çevirmen Cevat Çapan’ın imzası, okuru en çok cezbeden şey…

Kitabı elime aldığımda üzerine bunca düşünüp, biraz araştırmayla nice ilginç bilgiye ulaşacağımı tahmin bile etmezdim. Örneğin Cevat Çapan’ın babasının, Osmanlı’nın son demlerinde Amerika’ya gideceğim diye önce Surinam’a ardından da Küba’ya vardığını; burada Emilio ismini alıp 20 yıl yaşadıktan sonra yurda döndüğünü bu sayede öğrendim. Cevat Çapan bir şiirinde şöyle bahsediyor babası Emilio’dan:

“…
Bir köylü, imparatorluğun payitahtında.
Bir kaçak, Cezayir zindanlarında.
Bir yolcu, Marsilya’dan.
İkinci Abdülhamit’in padişahlığında
Kalkıp Havana’ya giden babam.”

Eh, kitabın ismindeki Havana’nın hikmetini böylece öğrendik değil mi? Öte yandan, kitapta bu bilgiye rastlamayacağınız gibi, ne yazık ki Havana’ya dair bir şey de bulamayacaksınız. Kitabın isminde yer almalarına rağmen, inandırıcı kurmaca kişilerine dönüşemeyen Hapış ve Kapış hakkında da çok şey bulamayacağınız gibi…

KURGU MU DEDİNİZ?
Biraz kitaba yoğunlaşalım. Giriş cümlesi şöyle: “İlk dersten sonra zil çalınca bütün sınıf okulun bahçesine çıktık.” (s. 7)

Bu ilk cümlede görüyoruz ki anlatıcı, kendini de olaya dâhil ediyor. Okur bu cümleden yola çıkarak birinci ağızdan anlatılan bir öykü bekliyor. Ancak biraz sonra bu beklenti yerini şaşkınlığa bırakıyor çünkü anlatı dili birden dışarıdaki gözlemcinin diline dönüşüveriyor.

Anlatı dilindeki karmaşayı çözemeden, Hapış ve Kapış’la tanışıveriyoruz. Ama ne tanışma… Sadece bu iş için kitaba eklendiği apaçık bir müdürün, çocukların lakapları üzerine yaptığı açıklama aslında bu iki kardeş hakkında öğrenebildiğimiz sınırlı bilgilerin ilk kaynağı: Hapış ve Kapış ikiz kardeşler; Kani Amca isminde herkese lakap takmayı seven şakacı bir tanıdıkları var ve lakapları da ondan hatıra. Müdürün takdiminin hemen ardından ikili, Kavruk Yunus’la arkadaş oluyor ve “üç ahbap çavuşlar” böylece tamamlanıyor. Kitabın ana yapısını ve önemli kişilerini serimleyen olay dizisinin, alıntıladığım cümleyle başlayan tek bir sayfada, (s. 7) neredeyse benim buraya aktarırken yazdığım uzunlukta kaleme alınmış olması size bir fikir verebilir.

Aceleci tavır kitabın geneline yayılmış durumda. Neyin ne, kimin kim olduğunu anlayamadan okul atmosferi, yerini yaz tatiline bırakıveriyor. Metnin daha üçüncü sayfasında yaşanan bu ani atmosfer değişimi, başka kafa karışıkları da getiriyor peşi sıra. Örneğin Hapış ve Kapış’ın aile dostu Kani Amca, neden Kavruk Yunus’u yazlığına davet eder? Kavruk Yunus’un ailesi bu daveti olağan bir şey gibi nasıl hemen kabul eder? Hadi bunlara tamam diyelim ama hangi çocuk yaz tatilinde okuyacağı kitapları dert edip gitme konusunda isteksizlik belirtir? Onu da geçelim, Kani Amca neden yaz tatilinde çocuklarla bir dergi çıkarma derdine düşer? Topu topu birkaç paragrafa sığan (s. 10-11) bu karmaşa, kurgunun zayıf yanlarından biri. Dergi çıkarma fikrinin, kitabın varlık zemini olduğu düşünüldüğünde, çok daha iyi bir gerekçelendirmeye/açıklamaya ihtiyaç duyduğu açık.

İKİLİ KARAKTER
Kitap ilerledikçe, kendimizi iki farklı yazın üslubuyla baş başa buluveriyoruz. İlki, çocuklara bir şeyler öğretme kaygısıyla araya serpiştirilen tarihi ve kültürel bilgilerle ilerleyen, yer yer didaktik kuru bir anlatı… İkincisi ise farklı zamanlarda kaleme alındığı hissedilen, kitaptaki kurguyla hiç ilgisi olmayan, her biri bağımsız okunduğunda okuyucuyu (aslında yetişkin okuyucuyu) hoşnut edecek hikâyecikler… Tahminimce bunlar Cevat Çapan’ın, zaman zaman, keyfince kaleme aldığı bağımsız metinler. Kitaba dâhil olmaları ise çocukların çıkarmaya karar verdikleri “Numara Dergisi” sayesinde oluyor. Kitabın en okunası metinleri, dergi yazıları olarak arz-ı endam ediyor.

YAŞ PROBLEMİ
Ancak Numara Dergisi yazıları ve kitap kurgusu arasındaki belirsiz geçişkenlik ciddi bir sorun yaratıyor. Okur, zaman zaman dergi yazısı mı yoksa kurgunun kendisini mi okuduğunu şaşırabiliyor. Bölüm aralarına ekleniveren “… dergi için şu yazıyı yazmaya başladı.” (s. 57) gibi cümlelerle sağlanmaya çalışan geçişler durumu kurtaramıyor.

Geçişlerdeki belirsizlik, dikkat çekici kurgu çelişkilerine de -ya da çelişki gibi duran ifadelere de- yol açıyor. Örneğin önce “daha lise çağına bile gelmemiş” (s. 31) olduklarını öğreniriz Hapış ve Kapış’ın. Sonra ikizlerin ilkokul birinci sınıftan tanıdıkları Settar Savruk’la tanışırız. (s. 41) Her nasılsa Settar Savruk, Pertevniyal Lisesi’nde bir süre çift dikiş okuduktan sonra uzaklaştırılmış, ardından İstiklal Lisesi’ne yatılı olarak kabul edilmiş. Bir yanda muhtemel ortaokul öğrencisi ikizler diğer yanda liseyi çoktan bitirmiş olması gereken ilkokul birinci sınıftan arkadaşları Settar… Alın size bir yaş problemi!

Benzeri karmaşalar, çocukların kaldıkları mekânlar arası geçişlerde de -Yalıoba Kani Amca’nın yazlığı / Sivrice Okan Motel / Rengigül Hanım’ın pansiyonu / Kavruk Yunus Bey’in villası- yaşanıyor. Hangisi gerçek tatilin parçası hangisi dergi yazısı, okur takip etmekte güçlük çekiyor.

Öte yandan Havana detayına değinmemek olmaz. Detay diyorum çünkü başlığa çıkarılacak derece önemsenen Havana, kitapta bir detay olmanın ötesine geçemiyor. “Biga’nın ünlü köftecisi Zühtü Usta”ya bir bölüm (s. 59) ayırıp eğlenceli şiirler döşeyen yazar, nedense Hapış ve Kapış’ın Havana’ya gitme hevesini ve bunu erteleme nedenlerini oldukça yüzeysel işlemiş. Bunlar okura özet bilgiler hâlinde geçilmiş. Okur en azından, Havana’da yıllarca yaşamış dede hakkında renkli birkaç öykücük ile ödüllendirilebilirdi. Bunun yerine kitapta Dimitri Kakmi’den Manfred Korfmann’a, Bach’tan Hamiyet Yüceses’e birçok isme; Assos, Bozcada, Çanakkale civarı hakkında pek çok tarihi bilgiye yer veriyor Cevat Çapan. Amaç belli, çocuk okuru biraz bilgilendirmek, biraz merak etmesini sağlamak. Peki, görece kısa bir anlatıda bu kadar bilgiyi ilgi çekici şekilde aktarabilmek mümkün mü? İşte burası çok tartışmalı.

BİR ÇOCUK BUNU YAZABİLİR Mİ?
Kurgunun zayıflığı ve metinler arası sorunlu geçişlerin yanı sıra bir diğer temel sorun da çocukların dergi yazılarında kullandıkları dil. Bir çocuktan beklenmeyecek ağdalı bir üslup ve yine bir çocuktan beklenmeyecek bilgelik, mizah ve politik göndermeler… Kavruk Yunus’un bir dergi yazısından örnekleyelim: “Hapış hemen ondan kalabalığı rahatsız etmeyecek bir sesle ‘Her yer karanlık, pür nur o mevki’yi söylemesini rica etti. Ne de olsa Kavruk Yunus Bey’in Abdülhak Hamit üstadın büyük hayranı olduğunu biliyor ve bu şarkıyı dinleyerek kendilerini ağırlamaya hazırlanan alicenap dostlarının malikânesine uygun ve dingin bir ruh haleti içinde gitmelerini düşünüyordu.” (s. 57) Bu satırların -ve benzeri daha birçoğunun- bir çocuğun kaleminden çıkması, kitabın inandırıcılığına gölge düşürüyor.

Yine çocukların yazdığı başka başka yazılarda geçen; Mülkiye Marşı’na yapılan gönderme, (s. 24) ulusal içki/ayran göndermesi, (s. 69) Gezi Direnişi’ne gönderilen selam, (s. 72) “Cogito ergo sum” / “düş görüyorum, öyleyse uyanamıyorum” (s. 42) kelime oyunu gibi detaylar inandırıcılık sorununu derinleştiriyor.

HAKAN SAVLI’DAN SEMİH POROY’A
Öte yandan Yunus’un gerçek yaşamda Cevat Çapan’ın torunu olduğunu -kitap ona ithaf edilmiş öğrenmek konuya yeni bir boyut katıyor. Kitapta bahsedilen Numara Dergisi’nin, bir zamanlar torun Yunus tarafından -ya da onun için- internette oluşturulmuş bir blog (http://numaradergisi.blogspot. com) olduğunu fark etmek de öyle… 6-7 yıl öncesinin tarihlerini taşıyan birkaç yazıya -Cevat Çapan’a ait oldukları kuvvetle muhtemel- sahip blog, bu kitabın da hareket noktalarından biri.

Kitapta, gerçek yaşama verilen referanslar Yunus ve Numara Dergisi ile sınırlı değil. Örnek olarak, kitaba “o yılın ozanı” olarak giren şair Hakan Savlı ve Homeros Okumaları etkinliği verilebilir. 2011 yılında Hakan Savlı, gerçekten yılın ozanı olarak Homeros Okumaları’na katılmıştı.

Sözünü etmemiz gereken bir diğer ünlü isim de metinde yer almamasına rağmen Semih Poroy. Kitabı, klasikleşen çizimleriyle renklendiren Semih Poroy, Cevat Çapan’ı da Karagöz oynatıcısı olarak resmederek, kitaba eklemeyi ihmal etmemiş. Ancak çizimlerin de kitabı ilgi çekici bir hâle getirmediğini belirtmeliyim. Sanki metindeki dağınıklık, çizimlerin temposunu da belirlemiş.

 

 

 

Hapış ile Kapış Havana’da
Cevat Çapan
Resimleyen: Semih Poroy
Hep Kitap, 72 sayfa
Show More