İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Doğada düz çizgi var mı?

Düz Çizgi Tepetaklak doğru bildiğimiz yanlışların, yanlış sandığımız doğruların altını çizme gayretinde, soru sorduran ve düşünmeye sevk eden bir hikâyeye sahip…

Yazan: Deniz Poyraz

Düz Çizgi Tepetaklak, Lataşiba (2013) adlı romanıyla sevilen İrem Uşar’ın son verimi. Günışığı Kitaplığı etiketiyle yayımlanan metin, Lina adlı bir çocuğun “düz çizgilerle” olan derdini, bu konuda ailesiyle, öğretmeniyle ve sınıf arkadaşlarıyla yaşadığı meseleyi anlatıyor. Yazar İrem Uşar, Düz Çizgi Tepetaklak vesilesiyle “insanları tektipleştiren ve sınırlarını belirleyen kurallar” üzerinde düşünmeye davet ediyor okurunu.

Hikâyeye göre anlatıcı-kahramanımız Lina’nın düz çizgilerle başı dertte. Otobanların çizgilerini çizen babasının işi, tüm hayatlarına yansımış. “Yılın Çizgisinden Sapmayan İşadamı” ödülü de dâhil olmak üzere birçok nişanla onurlandırılmış bir babası var Lina’nın. Dolayısıyla bütün aile üyeleri çizgili kıyafetler giymekte, evlerinin ortasından bir çizgi geçmekte, yaşamlarındaki hemen hemen her şey dümdüz biçimlenmektedir. Okulun ilk haftasında da Lina’nın karşısına çizgilerin çıkması, öğretmenin tahtaya çizgi çizmesi ve öğrencilerinden de sayfalarca çizgi talep etmesi bardağı taşıran son damla olur. İş, ufak çaplı bir isyana varır, sınıf ikiye bölünür. Bir tartışmadır başlar: Doğada düz çizgi var mıdır? Lina, olmadığını ispatlarsa, belki de düz çizgi illetinden sonsuza dek kurtulabilecektir.

Bazen bir salyangoz kabuğu ipucu olacaktır Lina’ya bazen de bulutların ardına gizlenen gökkuşağı… Doğanın kendi çizgisi, öğretmenin deftere çizmeye şart koştuğu, bir sağa bir sola eğilen, “korsan gemisinde, aynı tempoda kürek çeken esirleri” andıran düz çizgilerden daha huzur vericidir Lina için…

Metnin dili oldukça akıcı. Bu belki bir edebî kıstas değil, ancak söz konusu çocuk ve gençlik edebiyatıysa, sadeliğin önemli bir unsur olduğunu söylemek gerek. Bu noktada, İrem Uşar’ın oldukça sade bir anlatım tercih ettiğini görüyoruz. “Soru işaretlerinin kafamda, kafese kapatılmış aslanlar gibi dolandığını hatırlıyorum,” ya da “babam, suluboya bir resimmiş de üstüne bir bardak su devrilmiş gibi karmakarışık gözüküyordu,” gibi benzetmeler ise yazarın imgelem gücünün mahsulü.

Roman, ilk bakışta kendine mahsus bir kurguya sahip gibi gözüküyor. Kimileyin dallanan, detaylanan hikâyesinde bir savrulma, tutarsızlık göze çarpmıyor. Ancak, diyalogların yer yer sıkıcılaşması, metindeki muhtemel mizah unsurlarının zayıflığı okuma keyfine zarar veriyor. Yazarın ulaştığı nokta, ilk bölümde vaat ettiği gizemin, yarattığı merak duygusunun biraz gerisinde kalıyor.

Lina adlı karakter bilmişliği, atikliği, tez canlılığıyla enerjik bir hava estirme gayreti içinde olsa da bu özellikler belli başlı kalıpların içinde gösteriliyor okura. Bu anlamda, çağdaş Türkçe çocuk ve gençlik edebiyatındaki alışılmış kız çocuğu portresinden başka bir resme baktırmıyor okuru. Başka deyişle: yazarın risk almadığını görüyoruz. Metin boyu hissettiğimiz edebi yetkinlik, bu risklerin kolaylıkla alınabileceğini gösteriyor hâlbuki.

Düz Çizgi Tepetaklak, başta da belirttiğimiz gibi, öğretilen/dayatılan birtakım kurallara karşı çıkmanın ve “kendi olabilmenin” öyküsünü anlatma iddiasında. Fakat Lina karakteri, verili düzene karşı çıkma iradesini doğasında bulduğu bir öz-güçten değil de daha çok içine doğduğu sosyal-ekonomik pozisyonundan alıyor gibi. Sınıfın en zengin çocuğu olduğundan, yasaları çiğnemek/yıkmak Lina için arkadaşlarına nazaran daha az risk taşıyor. Neticede Lina, istediğini elde ettikten sonra “aile”, “okul” gibi kurumlarla uzlaşı içine giriyor hemen ve hikâyesi de böylece sona eriyor.

Yan karakterler derinleşemiyor kitapta, her biri silik birer siluet olarak yer alıyor. Âdem, Linaların köşkünde bahçıvanlık yapan bir işçinin torunu olması hasebiyle ağır başlı, sessiz sakin, bilge ve mütevazı olarak ele alınmış. Alt-sınıftan çocuklara bir kader gibi atfedilen özelliklere sahip, basmakalıp bir görünümle resmedilen Âdem’e biraz daha çalışılsa imiş, en azından Lina ve Âdem arasındaki ekonomik/sosyal kontrast sorgulanabilseymiş ortaya ayakları yere daha çok basan ve böylece içerdiği fantazmayı dengeleyebilecek bir eser çıkabilirmiş. Yahut tıpkı baba karakteri gibi anne karakterine dair de birkaç detay gösterilseymiş, babanın güdümünde bir hayat süren, çocuğuna şefkat vermenin ötesinde bir vasfı olmayan o yaygın annelik kodunun hükümranlığından çıkarılsaymış, tüm bunlar Lina’nın, okurun zihninde yer etmesi beklenen görüntüsünün kontur çizgilerini daha da belirginleştirebilirmiş.

Sayfaları çevirirken ifade gücü yüksek, keyifli ve modern çizgilere bakıyor okur. Resimler, hikâyenin akışına doğrudan katkı yapıyor. Kapak deseni, tasarımı ve kitabın bölüm aralarına uygulanmış bu siyah beyaz çizimler Huban Korman’a ait. Korman’ın çizimlerine Sevim Ak, Aytül Akal, Suzan Geridönmez gibi yazarların kitaplarından da aşinayız. Belki bir yayınevi politikasıdır; fakat dikkat çekmekte fayda var: kitapta ne yazık ki çizerin bir biyografisine rastlamıyoruz.

Sonuç olarak, İrem Uşar edebi anlamda iyi bir ürün çıkarmış ortaya. Okuru sıkmayan, zorlamayan bir metin Düz Çizgi Tepetaklak. Aynı zamanda doğru bildiğimiz yanlışların, yanlış sandığımız doğruların altını çizme gayretinde, soru sorduran ve düşünmeye sevk eden bir hikâyeye sahip. İyi okumalar…

Düz Çizgi Tepetaklak
İrem Uşar
Resimleyen: Huban Korman
Günışığı Kitaplığı, 136 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More