İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Çocuklara kıymayın efendiler!

Kitap, okul ve onunla ilgili görevlerle birer ağır işçi hâline getirilmiş çocukların “yaşam hakkı” talepleriyle başlattıkları isyanı konu ediyor.

Yazan: Alev Karakartal

Yaklaşık bir yıl önce mutat aile toplantılarımızdan biri için erkek kardeşimin evine vardığımızda manzara şöyleydi: Kardeşimin eşi yere oturmuş, etrafındaki bir sürü fotoğraf, karton, renkli boya kalemleri ve kurdelelerle boğuşuyor, bir yandan da oflayıp söyleniyor, yeğenim Baran ise annesinin yakasından paçasından çekiştirip birlikte legolarla oynamak için mızmızlanıyordu. Ortalıkta dolaşıp bir şeyler yapıyormuş gibi davranan kardeşim ve yeğenim açısından durum olağandı aslında. Sanırım gelinimiz için de. Kısa zamanda meseleyi öğrendik. Meğer, Baran’ın gittiği ana okulunda çocuklara verilen ev ödevinde, aileleriyle birlikte doğumlarından bu yana çektirdikleri fotoğrafları çerçeve şekli verilmiş renkli kartona yerleştirecekleri bir kolaj yapmaları istenmiş. Sınıfta bu pano üzerinden kendi hikâyelerini anlatacaklarmış. Şaşırdığımı ve biraz da öfkelendiğimi hatırlıyorum. Çocuk daha 4 yaşındaydı ve apaçık belliydi ki ne fotoğraflar ne de ödev umurundaydı. Çok çalışan ve hep yoğun olan annesini görebildiği tek zaman olan hafta sonu tatilinde onunla oyun oynamak, birlikte uyumak, bahçeye çıkmak istiyor; bunun için de kendince eylem yapıyordu. Annesi de ödevin ona değil çocuğa verildiğinin, dinleneceği ve çocuğuyla birlikte olacağı sınırlı zamanı onun yap(a)mayacağı ödevini yapmak için geçirmesinin, hatta o yaşta bir çocuğa ev ödevi verilmesinin gereği ve anlamını sorguluyordu şüphesiz. Ancak ödevi götürmeyen tek çocuk olması durumunda Baran’ın arkadaşları arasında hoş olmayan bir duruma düşeceğinin ve öğretmeniyle tartışmasının durumu daha da kötüleştirebileceğinin de farkındaydı. Yeğenim, evine yakın “iyi” bir anaokuluna gidiyordu ve bu durum sonraki eğitim hayatını etkileyebilecek bir faktördü.

Aynı zamanda bir ortaokul öğretmeni olan yazar Steven Frank’in son kitabı Sınıfta İsyan Var!, bir yıl önceki bu sahneyle birlikte kendi okul zamanlarımın, bizimkiler ve tanıdığım diğer çocukların hikâyelerinin hafızamın çekmecelerinden bir bir fırlayıp önüme düşmesine yol açtı. Severek eğlenerek yapmak istenen ne varsa, kalın ve aşılmaz bir duvar olarak önüne dikilen “önce ödev!” uyarısının, görevin her zaman ve koşulda hak olanın önüne geçmesinin şimdi bile sırtımdan akan ince ve soğuk bir ter deresine neden olmasına şaşırmadım ama bir daha hayıflandım.

Kitap, ağır ev ödevleri yüzünden helak olmuş, okul ve onunla ilgili görevlerin çocukluklarını yaşamalarını engellediğini düşünen, birer ağır işçi hâline getirilmiş çocukların “yaşam hakkı” talepleriyle başlattıkları isyanı konu ediyor. Hikâyenin kahramanı, altıncı sınıf öğrencisi Sam, babasıyla birlikte bir ağaç ev yapmaya da içinde oynamaya da vakti olmadığını biliyor olmanın hüznü ve hayal kırıklığı içinde; ödev teslim günü ve yeni verilen ödev yığınının ağırlığı altında ezildiği bir anda bayrağı kaldırıveriyor: “Ağzımda ufacık bir kelime beliriyor. İki küçük hece. Nasıl olduğunu sormayın. Oluveriyor işte ve ‘Hayır’ diyorum.” Ardından bir cesaretle, oracıkta karalayıverdiği “Ödeve Hayır” pankartıyla birlikte sıranın üzerine çıkıp arkadaşlarını da boykota davet edince, kıyamet kopuyor. Beklendiği gibi öğretmenler, okul yöneticileri ve ailelerin çocukları hizaya getirme çabası; sindirme, cezalandırma, okuldan uzaklaştırmalarla geçen günler; iç ve dış hesaplaşmalar tahmin edilene yol açmıyor. “Daha fazla ezmeyin bizi” isteği bir tür “isyan günleri”ne dönüşüyor. Kitabın orijinal adı “Class Action”, Türkçeye doğru bir şekilde Sınıfta İsyan Var! olarak uyarlanmış olsa da mesele sınıf ve ödevle sınırlı kalmıyor. Sam’in, üniversite sınavlarına hazırlanan ablası Sadie, yakın arkadaşları Jeasang, Catalina, Alistair ve karşı komşuları yaşlı, hayattan ümidini kesmiş, hukukçu Bay Kalman’ın desteğiyle giriştiği eşsiz bir mücadeleye yol açıyor.

Tanıtım metinlerinde yazdığı gibi sadece çocuk kahramanları olan bir “macera”, bir “kahramanlık hikâyesi” değil, Sınıfta İsyan Var!. Bu da var elbette ama daha önemli olarak, bir insan evladının şikâyet etmeyi bir yana bırakıp haklarının farkına varma, onları elde etme mücadelesine; örgütlenme becerisi ve gereğine; adaletsizlik karşısında hakkaniyet uğruna inat, ısrar, bazen pes edip geri çekilse de düştüğü yerden kalkıp devam etme gücüne vurgu yapan özel bir hikâye. Yazar Frank’in, Amerikan hukuk sisteminin işleyişini ve tüm dünyada geçerli hak ve özgürlükleri öykünün tam kalbine yerleştirirken; kanunların bir takım sıkıcı metinler olmayıp, örneğin Amerikalı çocukların hayatlarında neye denk geldiğini, nasıl bir fark yaratabileceğini, üstenci olmadan onların hayatlarıyla doğrudan ilişki kurarak anlatması; bunu yaparken de didaktik ve sıkıcı olmayışı; her türden sevgi, dayanışma ve farklılıklara saygıyı da heybesine atıp çocukların safına geçerek, soluk soluğa bir serüvene eşlikçilik etmesiyse takdire şayan. Kadın ve çocuk hakları üzerine çalışan Gülfer Kırbaş da bu ilk çevirisinde iyi iş çıkarmış. Özellikle de sloganların sadece çevrilmesi değil, Türkçeye “uyarlanması” konusunda çok başarılı olduğunu söylemeden geçmemek gerek.

Sınıfta İsyan Var!
Steven B. Frank
Türkçeleştiren: Gülfer Kırbaş
NotaBene Yayınları, 304 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More