İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Çocuk kitapları okuyacak kadar bilge miyiz?

“On sekiz yaşından sonra çocuk edebiyatı okursanız ayıplanırsınız. Yayıncılık piyasası da bundan utanç duymanızı bekler, hatta ona göre tavır alır.”

Yazan: Safter Korkmaz

İngiliz yazar Martin Amis, 2011 yılında verdiği bir röportaj nedeniyle, çocuk edebiyatıyla ilgilenenler arasında popüler olmuş bir isim. Söz konusu röportajında şöyle diyor Amis: “Çocuk kitabı yazmayı düşünüp düşünmediğimi soruyorlar. Ben de onlara, ‘Ağır bir beyin hasarı geçirmiş olsaydım, bir ihtimal çocuk kitabı yazabilirdim,’ diyorum.” İngiltere’de olduğu gibi ülkemizde de tepki çeken, sert eleştirilere konu olan bu açıklamayı, Katherine Rundell’in Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız (Ne Kadar Büyük ve Bilge Olursak Olalım) kitabının, ilk sayfalarında bulabilirsiniz. Rundell, yetişkin dünyasına hâkim, çocuk edebiyatını küçümseyen  -kendi ifadesiyle çocuk edebiyatının“uzun ve soylu geçmişini göz ardı” eden-  yaklaşımı Amis’in sözleriyle örnekliyor. (s. 2)

Açıkçası bu konuda Amis’e haksızlık edildiğini düşünüyorum. Yanlış anlaşıldığını iddia ettiğim ya da onu haklı bulduğum için değil elbette. Romanlarda okumaya, filmlerde izlemeye alıştığımız kendini beğenmiş İngiliz tipi klişesini haklı çıkaran üslubu bir yana, konu üzerine gerçek düşüncelerini açıkça ifade eden ender insanlardan biri o. Herhangi bir yumuşatma, gizleme, etrafından dolaşma çabası göstermeden aklında ne varsa dökmüş ortaya. Oysa ne İngiltere’de ne de Türkiye’de böyle düşünen tek o değil. Daha fenası, çocuk edebiyatımızın gözlemlenebilir pratiği, sanki bu çarpık algının yeniden üretim alanı. Yoksa, televizyon dizilerinde boy gösteriyor ya da İnternette 100 bin takipçiye sahip diye, niye birilerine çocuk kitabı yazdırır ki yayıncılar? Kötü kağıda basılmış, grafiği kötü, baskısı kötü, imlası kötü, çizimleri kötü, içeriği kötü binlerce kitap nasıl yer bulur raflarda? Neden anne ya da öğretmen olmak, çocuk kitabı yazmanın yeter koşulu sayılır? Neden çocuk kitaplarında aranan özellik, edebi zenginlik değilde popüler kültürün “çocukça” ifade biçimleridir? Neden sırf yetişkinler için yazdığı kitaplar çok satıyor diye, birilerine çocuk kitabı yazdırma gayretine girer yayıncılar? O birileri de neden kabul ederler bu “sipariş yazma” işini? Dahası, o birilerinin, neden aklına ilk gelen birbirini tekrar eden didaktik metinler üretmek olur? Neden çeviri işi küçümsenir? Neden işinin ehli çizerler ve çevirmenlerle çalışılmaz? Çalışılsa bile, neden çoğunlukla hakları ödenmez? O kadar çok soru var ki sorulacak… İnanmayan, kitabevlerinin ya da İnternetteki kitap satış sitelerinin çocuk reyonlarını inceleyiversin. Çocukların erişimine sunulan kitap stoğumuzun durumu bile, yaşanan bu küçük görme durumunun özeti gibidir: “Çocuk kitabı mı, çocuk oyuncağı…”

SİNSİ BİR DÜZEN BOZUCU

Evet, kabul edelim, çocuk kitapları da çocuk kitapları yazarı olmak da hor görülen şeyler. Katherine Rundell, Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız’da, yetişkinlerdeki bu küçümseyici tavrın nedenleri üzerine kafa yoruyor. Belli ki yetişkinlerin, çocuk kitapları okumayı bırakmış olmalarında bunun rolü büyük. Çoğu yetişkinin, “okuma sürecinin tek yönlü işlemesi gerektiğini” (s.6) düşündüğünü söyleyen Rundell, kendi okuma deneyimlerinin ışığında bu düşüncenin yanlışlığına dikkati çekiyor. Yetişkin kitapları okuma eşiğini geçenlerin, çocuk kitapları okumayı bir geriye gidiş olarak algılamaları belli ki önemli bir sorun. Rundell -çok haklı olarak- yayıncılık sektörünün bu algıyı yaratan ve besleyen bir mekanizma olduğunu söylüyor bize. “On sekiz yaşından sonra çocuk edebiyatı okursanız ayıplanırsınız. Yayıncılık piyasası da bundan utanç duymanızı bekler, hatta ona göre tavır alır.” (s. 59)

İngilizce çocuk edebiyatının tarihsel gelişiminden de bahsediyor Rundell kitabında. Yetişkinlerin, çocuk kitaplarına uzaklığının sebeplerini, çocuk edebiyatına yönelen küçümseyici bakışın köklerini orada da takip ediyor. “İngilizce yazılmış ilk çocuk kitapları, görgü kurallarını anlatan el kitaplarıydı.” (s. 19) bilgisini, 1475’e tarihlenen The Babees’ Book örneğiyle ediniyoruz. Isaac Watts’tan John Newbery’e, pedagojik metinlerden peri masallarına İngilizce çocuk edebiyatının tarihinde kısa bir geziye çıkarıyor bizi yazar. 19 yüzyılın ortalarından bu yana, çocuk edebiyatındaki baş döndürücü gelişmeye dikkati çekerken, bu alanda oluşan zengin edebi birikimin varlığını da tespit ediyor.

Bu birikimin yetişkinler tarafından görmezden gelinmesinin anlamsızlığına işaret eden Rundell, çocuk edebiyatının yetişkinlere katacaklarını “Hayal gücü”, “Umut” gibi alt başlıklarda inceliyor. Bunların en dikkat çekeni ise “Politika” alt başlığı sanırım. “Çocuk edebiyatının önemli bir bölümü şaşırtıcı derecede politiktir.” (s. 40) diyen Rundell, çeşitli örneklerle tezini açıklıyor okuruna. “Sinsi bir düzen bozucu” diye nitelediği çocuk edebiyatının, “elde avuçta ne kaldığını hatırlamak için” dönmemiz gereken sığınaklardan biri olduğunu hatırlatıyor bizlere.

İKİ ÇİFT GÖZLE GÖREBİLMEK

Kitabı okudukça görüyoruz ki yazar, “çocuk kitabı okuyun hayal gücünüz gelişsin” ya da “umutlarınız yeşersin” kısırlığında bir metin üretmemiş. Kütüphane bütçelerindeki kesintilerden çocuk kitaplarına kolay ve ücretsiz erişimin gerekliliğine, çocuk edebiyatına yansıyan ayrımcı izdüşümlerden edebiyatın eşitlikçi bir dünya çabasına olası katkılarına dek pek çok konuda düşüncelerini paylaşmış okuruyla. İyi de yapmış! Bu düşüncelerden önemsediğim biri, yine Martin Amis’e yanıt olarak verilmiş. “Beni, yazabileceğimden daha aşağı seviyede yazmaya mecbur bırakan biri için hayatta yazmam,” diyen Amis’e “Ben yazarken İngilizceye gem vurmam. Bütün çocukların her kelimeyi bilmelerini beklediğimden değil; sözcüğün anlamını, öyküyü heba etmeksizin, cümlenin gelişinden çıkarabilecekleri ya da sözcüğe takılmayacakları konusunda onlara güvendiğim için,” yanıtını veriyor Rundell. Çocuğa güvenmek ve dilden, edebiyattan ödün vermemek; sanırım tüm mesele bu…

Kitabının hemen üçüncü sayfasında, kesin bir yargısını da paylaşıyor bizimle yazar: “Çocuk edebiyatı sadece çocuklar için değil.” Buradan hareketle, belki de tüm metnin ruhunu özetleyen bir çıkarımda bulunuyor: “Yazarken, aslında iki kişi adına yazıyorum: Biri on iki yaşındaki ben, diğeriyse şimdiki ben ve yazdığım kitap, birbirinden farklı ama birbiriyle bağlantılı olan bu iki iştahı da doyurmalı.” Bu görüşünü kitabın sonunda farklı biçimde yineliyor: “Çocuk edebiyatına dönün ki dünyayı iki çift gözle görebilesiniz: hem kendi gözlerinizle hem de çocukluk halinizin gözleriyle.” Ben de umuyorum ki kaleme aldığı bu metin, pek çoklarının “dünyayı iki çift gözle” görmesine vesile olsun.

Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız (Ne Kadar Büyük ve Bilge Olursak Olalım) Katherine Rundell Türkçeleştiren: Şiirsel Taş Domingo Yayınları, 74 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More