İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

An: Eskiden kalma bir gülüş…

Bugünlerde Herkesin Adı Affedersin’in edebi metinlerde sık rastlanmayan zaman ve mekân kullanımıyla sadece çocukların değil, ebeveynlerin de başucu kıymetlilerinden biri olma ihtimali büyük.

Yazan: Alev Karakartal

Bir Hollywood klasiği olarak tek bir günde, bazen bir günün birkaç saatinde geçen filmlere, hatta -olağandışıbir nedenle aynı günü tekrar tekrar yaşayanların hikâye edildiği olay örgülerine yabancı değiliz. Sektörün “oyuncaklı” bulduğu, sevdiği temalardan “an hikâyeleri”, özellikle de imkânsız görünen bir aşk hikâyesinin mucizevi mümkünatını konu alıyorsa -ki hep alır- piyasa deyimiyle önceden “satın alınmış”, risksiz işlerdendir.

Peki ya sizi içinden bütün bunların geçmediği, dünyanın herhangi bir yerindeki, sıradan ve dolayısıyla sıkıcı olması beklenen üç beş saatin hikâye edildiği bir kitaba götürsem? Küçücük bir ailenin köpüklü ve doğası gereği yanıltıcı “zahir”inin hemen ardındaki, ağır, yosunlu, dibi balçıklı bir gölü andıran, sıcak bir ağustos öğleden sonrası anına?

“Komşu bahçede psss diye bir kutu kola açılıyor. Uzaklarda bir çocuk ‘önüm arkam sobe’ diye bağırıyor. Bir yerlerde birisi bir kağıdı yırtarak parçalara ayırıyor. Yukarıda annem Alan’la Jazz’a sesleniyor: Derhal duşa, üçe kadar sayıyorum…. Karomu terkediyorum, solucan toplayacağım.”

İhtimal heyecanlanmadınız… Ama bazen erken davranmak o kadar da iyi bir fikir olmayabilir. Hollandalı yazar Bart Moeyaert’in Can Çocuk Yayınlarından çıkan Bugünlerde Herkesin Adı Affedersin adlı kitabının; samimi, çok “içeriden” bir dilin eşlik ettiği, edebi metinlerde sık rastlanmayan zaman ve mekân kullanımıyla sadece çocukların değil, ebeveynlerin de başucu kıymetlilerinden biri olma ihtimali büyük zira…

Dünyası kalp hastası küçük oğlunun sağlığı ve mutluluğu ile yeni yaptırdığı beyaz mutfağında mütemadiyen kaynattığı vişne kompostosundan ibaret annesinin “hırçın, içe kapanık”; genç sevgilisiyle birlikte olmak için onları terk eden babasının “baş edilmez”
bulduğu Bianca, yani hikâyenin baş kahramanı ve anlatıcısının meselesi tanıdık aslında: Çoğu ergen gibi, ifade etmese de delice ihtiyaç duyduğu sevilme, duyulma ve onaylanma ihtiyacını karşılayacak biri çıkacak mı karşısına? Yoksa düşe kalka, kendine sarılarak büyümeyi mi öğrenecek?

Ama önce bir itiraz: Bizzat kitabın kendi arka sayfasının da aralarında olduğu tanıtım yazılarındaki “hep suspus, sakin kalmakta çok zorlanan, kafası karışık bir kız çocuğu” tanımlarının Bianca’ya bir hayli dar geldiğini gecikmeden not etmeli. Kendi tercih ettiği adıyla Perdon, hiç de sus pus değil çünkü, aksine ne çok kalabalık iç peronları: “Peki beni gerçekten dinliyor mu? Benim sessiz değil, ama sessiz hareket eden biri olduğumun farkında mı? Burada benim gürültüme yer yok”

Misal, sevgisine, ilgisine muhtaç olduğu annesi “kullanım kılavuzunu” okusaydı, bazen çok mutlu olduğu hâlde bunu her zaman belli edemediğini de bilirdi. Örneğin ağır ağır, adım adım ve biraz da ayaklarını basamaklara vura vura merdivenlerden iniyorsa, muhtemelen kendini mutlu hissettiğini hemen anlardı.

O zaman da kendisiyle ama en çok da yan yana beyaz bir karonun üzerinde ya da boğulmuş solucanların arasında, ıslak çimlerin üzerinde durarak, bir türlü gelmeyen bir şeyi bekleyen ayaklarıyla ne yapacağını bilemeyen yalnız bir çocuk/genç kız yerine, en sevdiği diziyi izlerken atıştıran, kıkırdayan “normal” yaşıtları gibi olurdu belki… Ya da yanına sadece küçük anların sıkıştırıldığı plastik kutusunu alarak, komşunun unutulmuş kümes arkasında “kendine ait bir oda” da kurmazdı ihtimal: “Olduğum yerde rahatım, burada, ağaçların altında bir başkasının bakımsız bahçesinde, komşu kadının bahçe artıklarını biriktirdiği eski kompost yığınının yanında, tavuk kümesinin arkasında, duran, rengi atmış plastik oyuncak ev Frozen… Nerede olduğumu kimse bilmiyor… Burada olduğum sürece hiçbir yerdeyim.

Kimse beni bulamaz…”

Hasta kardeşi oynasın diye eve davet edilen oyun arkadaşının annesi; hayranı olduğu dizinin başrol oyuncusu Billie King’in gören ve anlayan gözleri, ilham veren cümleleri, Bianca’nın sıkışmışlığına çare olabilecek mi gerçekten? Telafi etmeye karar verdiği hasarı onarabilecek, karşılığını görebilecek mi? Kitabı aşan sorular bunlar, okurun kapağını kapattıktan sonra hikâyeyi sürdürmesine olanak sağlayan yeni kapılar…

Kitabın Belçikalı yazarı, Bart Moeyaert, ilk kitabı Duet met valse noten’den bu yana hep kariyerini bir adım ileri götürmüş biri. Bu eseri, Flandre Çocuk ve Gençlik Kitapları jürisi tarafından “En İyi Kitap” ödülüne layık görülmekle kalmamış, tiyatroya da uyarlanmış. Çocuk ve gençlik temalı birçok esere imza atan, Moeyaert’in romanları yirmiyi aşkın dile çevrilmiş.

Geçen yıl, çocuk edebiyatının en prestijli ödüllerinden, İsveç Hükümeti’nin verdiği Astrid Lindgren Anma Ödülü’ne (ATMA) layık görülerek, kariyerinde zirveye ulaştı. Dolayısıyla bundan sonra yazacağı kitap da merakla beklenir oldu.

Bugünlerde Herkesin Adı Affedersin’in hayal kırıklığı yaratmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Belki Bianca’nın dışındaki kahramanlar biraz daha işlenebilirdi ama anlaşılan bu bir Bianca/Perdon kitabı. Ancak bazen birkaç cümle, bazen de bir kaç sayfadan oluşan küçük bölümleri, sinematografik sahneleri, sahip olduğu derin içgörü, yoğun ama daraltmayan atmosferiyle kitabın her yaş grubuna anlatacak samimi ve ustalıkla anlatılmış hikâyesi bu eksikliği affettiriyor. Hem, Tegenwoordig heet iedereen Sorry değil mi?

Bir selam da çevirmen Mustafa Özen’e. Flamancayla Türkçe arasında nasıl bir ilişki var bilmiyorum, ama zor bir işin altından kalkarak yazarın dilini neredeyse hiç zedelemeden tertemiz bir çeviri yapmış. Eline sağlık. Çevirmen dostlarımızı bir de siyah insanlara “Siyahi” demekten vazgeçirebilirsek, işte o zaman böyle güzel işler tadından yenmez olacak.

Bugünlerde Herkesin Adı
Affedersin
Bart Moeyaert
Türkçeleştiren: Mustafa Özen
Can Çocuk Yayınları, 176 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More