İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Kim daha sorunlu? Gençlik mi gençlik edebiyatı mı?

Mutlu sonlar gerçek yaşama değil romanlara, filmlere has ne yazık ki. Peki ya mükemmel bir Türkçe konuşan, biri diğerinden duyarlı ve akılcı, hepsi de aydınlık fikirlerin savunucusu, hepsi de büyüklerine karşı son derece anlayışlı Ebru, Tolga, Simge, Dilek, onlar gerçek mi?

Suzan GERİDÖNMEZ

On beş yaşınızı hatırlıyor musunuz? Ya da yetişkinlerin size işlerine geldiği gibi bazen “büyük” bazen “küçük” muamelesi yaptığı ergenlik denen o dönemeci? Gündeminizin bedensel değişiklikler, ruhsal altüst oluşlar, küçük sivilceler, kocaman isyanlar, ilk aşklar tarafından belirlendiği o zamanı? Herkesle, her şeyden önce de kendinizle kavgalı olduğunuz çalkantılı günleri, kendinizi dağıttığınız, dağılanları toplarken de yeniden inşa ettiğiniz ayları, her zamanki gibi sevgiye, ama ondan da yakıcı biçimde özgürlüğe ve güvene ihtiyaç duyduğunuz yılları?
Hoş Geldin On Beş Yaş tam da bu süreci konu eden bir gençlik romanı. Aynı sınıfta okuyan Simge, Tolga, Ebru ve Dilek adlı dört gencin iç sesinden dinliyoruz on beş yaşında olmanın onlar için ne anlama geldiğini. İlk sözü alan Simge, “Öff! Bunun adı büyümek mi şimdi?” diye soruyor. Bu sorusunu bir dizi başka soru izliyor: “Ben kimim? Kendimi iyice tanıyor muyum?”, “Ben bile kendimi tanıyamıyorken; kim beni anlayıp da anlatabilecek acaba?” (s. 45)
Simge haklı. Gençleri anlamak ve anlatmak, hele de bunu edebiyat yoluyla yapmak zor. Ünüvar bu güçlüğün üstesinden bizzat genç kahramanlarını konuşturarak gelmeye çalışıyor. Başı çeken Simge samimi bir dille okulda sorun yaşamadığını, ailesiyle iyi anlaştığını, Ebru ve Dilek’le uyumlu bir arkadaşlık yürüttüğünü anlatıyor. Simge’nin kafasını meşgul eden bir oğlan olmasa hiçbir sorunu yok sanılabilir. Ama o “Zaman zaman Tolga’yı düşündüğünü kabul etmek”le (s. 30) kalmıyor, yakın arkadaşları Dilek ve Ebru’nun aynı oğlana benzer duygular besliyor olabileceğinden endişe de duyuyor.
Simge’den sonra anlatma sırası Tolga’ya geliyor. Onun, “Okul değiştirmek çok zor. Bütün arkadaşların, sevdiğin, alıştığın öğretmenin uzakta kalıyor. Kendini yalnız, savunmasız, kimsesiz duyumsuyorsun.” (s. 58) diye yakınmasının arkasında eski okulundan ayrılmasına neden olan, haksız yere suçlusu ilan edildiği talihsiz bir olay yatıyor. Tolga’nın bazen ses
tonuna isyan tınılarının karışması da bu yüzden. Yoksa o da kendini şanslı hissediyor. Özellikle de babası açısından. Kendi deyimiyle birçok arkadaşından farklı olarak babasıyla “kafası uyuyor”. Hatta bir kıza tutulduğunu ilk ona anlatıyor. Babanın karşılığında kendi çocukluk aşkından bahsetmesi Tolga’yı çok duygulandırıyor: “‘Babacım benim!’ deyip sarıldım. Öyle içten anlatıyordu ki onu çocuk haliyle
gözümün önüne getirdim. Sevip okşayasım geldi. ‘Simdi biz size göre ne şanslı çocuklarız.’” (s. 79)
Roman boyunca sadece bir kere dile gelen Dilek de tıpkı arkadaşı Simge gibi sevimli bir genç kız olarak resmediliyor. Kendisi güzel sanatlara ama özellikle de örnek bir öğretmen olan halasına düşkün: “Sanki öğretmen olarak doğmuştu. Okulu, çocukları çok seviyor; yaşamını hep
onlara göre düzenliyordu.” (s. 123)
Kısacası Hoş Geldin On Beş Yaş kendini şanslı sayan, annesiyle babasıyla temelli sorunlar yaşamayan, kuşak çatışmasından fazlaca etkilenmeyen, okulda başarılı olan pek cici, pek sorunsuz gençlerin romanı. Tek istisna Tolga’dan sonra anlatıcı rolünü üstlenen Ebru. Onun tümüyle ilgisiz, sevgisiz bir annesi ve bencil bir ablası var. Ebru’nun iyilik meleği diye tarif ettiği babasına gelince; eve “gölge gibi” gidip gelen adamın kızını savunacak mecali yok. Ebru, onu küçükken sık sık dövmüş olan, son birkaç yıldır da aşağılayarak dövmekten beter eden annesinin tutumunu sessizce sineye çekse de,“Ben bu evde üvey çocuk muyum acaba?” (s. 110) diye düşünmeden edemiyor. Hatta kafasında ölüm fikrini evirip çeviriyor: “Ölüm bana yakışır mı?” (s. 111) Hayır, ölüm Ebru dâhil hiçbir genç insana yakışmıyor. Zaten o da biraz ağlayıp açıldıktan sonra yaşama karşı kırgınlığının üstesinden, “Niye kolayca teslim oluyorsun Ebru? Burası senin evin!” diyerek geliyor. Kendi kendine bütün iyi niyetiyle şöyle sesleniyor: “Annene, ablana kendini sevdirebilirsin. Yılma! Geri çekilme! Uğraş! Savaş! Sen akıllı bir kızsın; derdini paylaş. Yaz, anlat!” (s. 117)
Ebru’dan, onun da Tolga’ya karşı belli belirsiz duygular beslediğini öğrendiğimizde, kurgunun bir aşk üçgeni üzerinde yoğunlaşacağı beklentisine giriyoruz. Romanın üçte ikilik kısmı bizi haklı da çıkarıyor. Ama Tolga’nın sevdiği kızın Simge değil Ebru olduğu anlaşıldıktan ve iki genç birbirine açıldıktan sonra kurgu birdenbire yön değiştirip polisiye boyutlar kazanıyor.
Olaylar Ebru’nun trafik kazası geçirmesiyle hız alıyor. Zira onu hastanede bekleyen sadece zor bir ameliyat değil. Ameliyattan sonra kaçırılan genç kız, esir tutulduğu yatta bütün hayatını tepetaklak eden, yıllar önce ailesinin yaşamında onulmaz sarsıntılara yol açan büyük bir depremle bağlantılı gerçekler öğreniyor. Ebru yeni bir kimliğe ve yeni bir babaya kavuşurken başta Tolga, Tolga’nın doktor babası ve arkadaşları, herkes onu bulmak için seferber oluyor.
Ebru’nun kaza geçirmesi ve riskli bir ameliyata alınması yetmezmiş gibi bir de kaçırılması aslında annesi olmayan annesinin ve aslında ablası olmayan ablasının geçmiş tutumlarını sorgulamalarına ve büyük bir pişmanlık duymalarına yol açıyor. Kısacası tüm sorunlar çözülüyor, mutlu sona bağlanıyor.
Mutlu sonlar gerçek yaşama değil romanlara, filmlere has ne yazık ki. Peki ya mükemmel bir Türkçe konuşan, biri diğerinden duyarlı ve akılcı, hepsi de aydınlık fikirlerin savunucusu, hepsi de büyüklerine karşı son derece anlayışlı Ebru, Tolga, Simge, Dilek, onlar gerçek mi? Gözlerinizi kapatın ve on beş yaşınızı düşünün. Siz kendinizi romanın hangi kahramanıyla özdeşleştirirdiniz? Oğlunuz, kızınız, öğrenciniz kendisini hangisiyle özdeşleştirebilir? Belki de bu soruyu yanıtlamak için önce gözlerinizi açıp romanı okumanız gerekir. Belki de sonrasında gençliğin değil, ama gençliğin sorunlarına sahip çıkmaya çalışan gençlik edebiyatının sorunları üzerine düşünmenin ve tartışmanın yeridir.

Hoş Geldin On Beş Yaş Zehra Ünüvar Bilgi Yayınları, 340 sayfa
Hoş Geldin On Beş Yaş
Zehra Ünüvar
Bilgi Yayınları, 340 sayfa
Show More