İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Kimilerinin işi gökyüzünü boyamak!

Kimilerinin işi gökyüzünü boyamak!

G. Mine OLGUN

Levent Turhan Gümüş’ün can verdiği Dalgacık karakteri, “evdeki bulgurdan olmamak için Dimyat’a pirince gitmemek” meselini tersine çeviriyor. Dalgacık ile Yakamozun Masalı, miniklere, sırf arayışın bile kendi başına bir anlam taşıdığını anlatıyor.

“Başlangıçtan beri, öyküler sanki hep uzaklarda geçer gibidir. ‘Çok uzaklarda’ ve ‘bir varmış bir yokmuş’, Burada ve Şimdi’nin kelime şifreleri gibidir. Bir öykü yeniden anlatılırken her bir kelime, Burada’yı ve Şimdi’yi tanımlayan birer şifre kelime haline gelir,” diyor John Berger öykülerden bahsederken. Bir anlatı türü olarak masalın bu konudaki gücü ise sadeliğinden ve kendi içinde kurduğu matristen geliyor olsa gerek. Masallar bu yüzden, Şimdi ve Burada’ya biçtikleri esvaptan dolayı, tekrar tekrar okunup, tekrar tekrar anlatılırlar.

YOLCULUK BAŞLIYOR
Dalgacık ile Yakamozun Masalı da, zamanlardan bir zaman, denizlerden birinde yaşayan bir küçük dalganın hikâyesini anlatıyor bize. Gelin görün ki, bu küçük dalgacığın yaşamı pek tekdüze, pek can sıkıcı geçiyor. Gün geliyor, kayalara çarpıp bölünmekten, sonra da bu köpükleri toplayıp yeniden dalgacık haline gelmekten yoruluyor. (Tepeye vardığında tekrar geri yuvarlanacak olduğu halde, bir kayayı sürekli zirveye taşımak zorunda olan mitoloji kahramanı Sisifos’un kulakları çınlasın!) Masallar aslında, zaman ve uzam kadar, kahramanlar konusunda da oldukça esnek bir mecra sunuyor. Dalgacık da hepimizin yakından bildiği bir insanlık trajedisine dâhil oluyor
okurlarının nezdinde.

Ama Dalgacık tanrılar tarafından lanetlenmemiş olduğundan olsa gerek,
bu durumu değiştirmeye kararlı. Dünyanın herhangi bir köşesinde hiçbir iş yapmadan dinlenebileceği ve yalnız kalacağı bir yerin arayışına çıkıyor. (Tembelliğe övgü mü?) Ne demişler; önemli olan arayışın kendisidir ve hiçbir şey boşuna değildir!

Dalgacık, aradığı yeri denizlerin dibinde bulacağından emin. Masal bu ya; bir koşu, eski dostu Kaptan Nemo’nun denizaltısına gidip, kendisini denizlerin dibine indirmesini istiyor. O da Dalgacık’ı kırmayıp, onu denizin 20 bin fersah dibine indiriyor. Dalgacık, denizin dibinde koyu bir karanlıkla
karşılaşıyor, buranın aradığı yer olmadığını anlayıp suyun yüzeyine çıkıyor ve yine dönüp dolaşıp başladığım yere geldim, diye düşünüyor. Oysa canı tembellik etmek, sırtüstü yatıp hayallere dalmak, kaygısızca salınıp durmak istiyor.

Arayış burada bitmiyor. Önce kendinden büyük bir dalganın peşine takılıp, tuhaf gagalı kuşların uçtuğu bir kıyıya varıyor. Dalgacık, bu kıyı o kıyıdır, diye düşünüp kendini kayalıklara bırakıveriyor, ama kayalıklar o kadar sıcak ki, kendini denize zor atıyor. Kendini dinleyebileceği, yalnız kalabileceği bir yere gitme hayalinden hiç vazgeçmeyen (Bakalım, Dalgacık zaten yalnız olduğunun ne zaman farkına varacak!) Dalgacık’ı teselli etmek için, Güneş ona sarılıp bir su zerresine dönüştürüyor. Ve Dalgacık kendini bembeyaz buluttan, pamuk kadar yumuşak bir yatağın üzerinde buluyor. Ne var ki çok
geçmeden gök gürlemeye ve şimşekler çakmaya başlıyor ve küçük kahramanımız bir kez daha muradına eremiyor.

DALGACIK YILMIYOR
Bu arayışın en güzel yanı, kâh karanlığa, korkuya, savaşlara, kıtlığa, cehennem gibi yanardağlara şahit olan, kâh ateşlerde yanan Dalgacık’ın, zorluklardan da geçse de, hatta aradığı yeri bulamasa da, yani kısacası sonuca ulaşamasa da, asla yılmaması. Bu da aslında bir nevi, kayalara çarpıp bölünmeye, sonra da bu köpükleri toplayıp yeniden dalgacık haline gelmeye
benzemiyor mu?

Merak edenlere, Dalgacık’ın en sonunda, aradığı şirin mi şirin koyu bulup bulamadığını söylemeyeceğim. O kadarı da artık yazarımıza kalsın. Ama küçük bir ipucu vereyim; bizim yakamoz dediğimiz şey, Dalgacık’ın gözlerindeki ışıkmış. Görüyorsunuz, Orhan Veli’nin dediği gibi, kimilerinin
işi gökyüzünü boyamak!

Dalgacık ile Yakamozun Masalı
Levent Turhan Gümüş
Can Çocuk Yayınları / 56 sayfa
Show More