İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Neden Scooby Doo değil, neden Perili Ev?

“Böyle evlere rastlamak, onların fiziksel durumundan hareketle mahalle arası korku fantezileri üretmek, üstüne masallar anlatıp korkunç hikâyeler uydurmak pek mümkün değil artık çocuklar için…”

Yazan: Deniz Poyraz

Yetişkinler için yazdığı üç roman ve bir öykü kitabıyla ismini duyuran Göktuğ Canbaba, hayal gücünün kapılarını genç okurlara da açıyor. Edebi yetkinliğinden bir paye de çocuklara bırakıyor… Doğan Egmont Yayıncılıktan çıkan Fener Balığının Kayıp Işığı, Valizdeki Kedi, Arayış Ormanı, Uzayda Sahibini Arayan Köpek adlı romanları ve küçük öykülerden oluşan değerler eğitimi serisi bu alandaki verimleri olarak duruyor.
Canbaba’nın genç okurlar için yazdığı son kitabı Perili Ev, geçtiğimiz ay raflardaki yerini aldı. Kitap, bizde -gerek yetişkin gerek gençlik romanlarında olsun- örneğine pek rastlanmayan, üzerine kalem oynatmaktan çekinilen bir temayı ele alıyor: Korku. Aslına bakılırsa, çocuklar her dönem talep ediyor bu konuda yazılmış eserleri; fakat ebeveynler, öğretmenler çekingen davranıyor nedense. Perili Ev, korku öğelerini, aksiyon anlarını genç yürekleri hırpalamayacak biçimde, dozunda bırakıyor. Bu açıdan, yetişkinlerin kaygılarını da giderecek gibi gözüküyor…
Aslı, Doruk, Doğa, Cem, Can, Boğaç ve Su, Ihlamur Sitesi’nde yaşayan yedi arkadaş. İç dünyalarından fiziksel özelliklerine kadar detaylıca işlenen bu çocuklardan Cem ile Can ikiz. Ama bambaşka iki ailenin iki farklı çocuğu gibiler. Biri efsanelere, büyülere, hikâyelere bayılıyor; diğeri ise bilimle ve uzayla ilgileniyor. Aralarındaki her mesele husumete dönüveriyor. Aslı ise yıllar evvel ailesini hazin bir trafik kazasında kaybettikten sonra anneannesiyle yaşamaya başlamış, grubun duygusal ve ruhsal derinliğe sahip iyi kalpli kızı. Arada ağzından anneannesinden öğrendiği atasözleri, deyimler kaçabiliyor. Doruk grubun karar mercii, ayrıca iyi bir Beşiktaşlı. Öte yandan, düşüncesi ne zaman Aslı’dan yana kaysa karnında kelebekler uçuşuyor. Tüm isimler karakterlerin ruh hâlleriyle ve fiziksel görünümleriyle uyum içinde düşünülmüş. Neredeyse bir sembolizasyon var. Bu sebeple, Boğaç’ın grubun oburu olduğunu söylemeye sanıyoruz gerek yok. Çantasından sandviçler, kekler, çikolatalar eksik olmuyor. Su, en küçükleri; tıpkı Yunan mitlerindeki nimfalar gibi, roman boyunca bir görünüp bir kaybolan küçük bir su perisi. Ekibe ilerleyen sayfalarda Ali adlı bir sokak çocuğu katılıyor. Ali, geçmişine ait bir gizemle ve sihirli bir kolyeyle çıkageliyor.
En büyük zevkleri güzel havalarda bisiklete binmek ve futbol oynamak olan çocukların topları devamlı, sahanın hemen dibinde, uğursuz siluetiyle görkemli bir hayalet gibi dikilen Perili Ev’in bahçesine kaçıyor. Pencereleri tahtalarla kapatılmış, soluk renkli ve hastalıklı görünen bu üç katlı köşkün bahçesine kaçan her top, harçlıklardan birikene vurulmuş bir darbe çocuklar için. Çünkü ne kadar kötülük varsa içinde barındırıyormuş gibi gözüken bu eve adım atmaya değil çocukların, mahalledeki esnafın bile cesareti yok. Ta ki maç yaptıkları bir gün o bahçeye girmek zorunda kalacakları ana kadar…
Perili Ev’i okumak tuhaf bir hüznün kapısını da aralıyor. Böyle evlere rastlamak, onların fiziksel durumundan hareketle mahalle arası korku fantezileri üretmek, üstüne masallar anlatıp korkunç hikâyeler uydurmak ve bunların o korkuyla karışık tatlı heyecanını duyumsamak ne yazık ki pek mümkün değil artık çocuklar için. Kentsel dönüşüm ve TOKİ mimarisi, bize şimdi fantastik gelen ama onyıllar öncesinin o göze hitap eden cephe süslemelerinin, mimari ayrıntıların, ahşap işlemelerin yoğun olduğu yapılarını sağ bırakmıyor. Bu yoğun “sanatlı” yapılara ya yabancılaştırılıyoruz ya da onlardan korkmamız ve çekinmemiz bekleniyor. Oysa binbir hatıranın barındığı, yakın tarihle bağımızı en uç noktalarda ve organik olarak kurabileceğimiz yapılar o evler, tıpkı Perili Ev gibi.
Romana dönersek, Hollywood menşeli korku filmi klişelerinin azıcık ehlileştirilip eğlenceli hâle getirilmiş olması, kurguya önemli katkılar sağlıyor. Her biri ayrı adla değerlendirilmiş ve kısa tutulmuş roman bölümleri de sürükleyiciliği besliyor. Ara ara karşımıza çıkan Hakan Arslan imzalı çizimler de oldukça başarılı; çizgi film görüntülerini aratmıyor. Çocukların kendi aralarındaki diyalogları tıpkı gündelik hayatta olduğu gibi, konuşma diliyle verilmiş. Fakat “Sen öyle san!” “N’abeer?” “Abicim!” “Ya” “Be” gibi kalıp sözler -belli ki bunun tam tersi amaçlanarak uygulanmasına rağmen- dilin samimiyetine inceden zarar vermiş ve metnin inandırıcılığından götürmüş. Bu kalıplar daha çok 90’ların çocuklarına işaret ediyor. Kitapta bir de yazarın mesuliyetinden bağımsız olarak, kelime eksiklikleri/fazlalıkları ve yazım hataları göze çarpıyor ara ara. Çocuklara yönelik yazılan metinlerde bu tür redaksiyon/düzelti hataları konusunda daha dikkatli olunmalı oysa.
Özetle, çocuğu internetten, Scooby Doo’nun şen şakrak bir korku vaat eden bir bölümünü izlemekten vazgeçirip kitap başına oturtacak şey ne Perili Ev’de? Cevap dilin imkânlarını yerli yerinde kullanan, kalemi olgunluğa ermiş ve edebi anlamda çıtayı yukarı çekmiş bir yazarın güzel ifadelerinde… Şöyle söyleyelim: “Aslı karanlık göğün altındaki kasvetli evin önünde, rüzgâr beyaz elbisesini sağa sola uçuştururken öylece duruyordu. Yemyeşil gözleri ayın ürpertici ışığı altında bir çift mücevher gibi parlıyordu.” Edebiyatı diğer her şeyden ayıran mucizevi sihir bu işte. Hem çocuklar hem yetişkinler için de…

 

 

 

Perili Ev
Göktuğ Canbaba
Resimleyen: Hakan Arslan
Doğan Egmont Yayıncılık
148 sayfa
Show More