İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Büyüleyici bir veda

Hikâyede görünürde, elflerle cadıların çatışmasına şahit oluyoruz. Fakat asıl çatışma bu iki dünya arasında değil, bencillik ve diğerkâmlık, şüphe ve kendine güven arasında gerçekleşiyor.

Yazan: Şeyda İşler

Disk Dünya serisiyle her yaştan okurun kalbinde taht kuran Terry Pratchett, ölümünün ardından sevenlerine miras niteliğinde bir roman bıraktı. 2007 yılında Alzheimer hastalığına yakalandığını öğrenen Pratchett, 66 yaşında hayata gözlerini yummadan evvel (sekiz yıl içinde) beş roman yazdı ve son romanı Çobanın Tacı’nın sonsözünden öğrendiğimize göre, daha pek çok kitap projesi vardı. Pratchett bu romanıyla giderayak bize çok anlamlı bir mesaj bırakıyor: Ölümün bir son değil yeni başlangıçlar anlamına geldiğini, cesaretin ve tevazunun önemini ve değişimi kucaklamamız gerektiğini söylüyor.

Ölümün bir son değil başlangıç olduğunu daha kitabın ilk sayfalarında görüyoruz. Nitekim Disk Dünya serisinin ana karakterlerinden biri olan ve okurlar tarafından çok sevilen Havamumu Nine, romanın başında aramızdan ayrılıyor. Disk Dünya’da ete kemiğe bürünmüş ve büyük harflerle konuşan bir karakter olan Ölüm, Nine’nin karşısına çıktığında, Nine ölmek hakkındaki düşüncelerini şöyle aktarıyor: “Sıkıntı verdiği doğru. Hiç hoşlanmadığımı da söyleyebilirim. Ama herkesin başına geldiğini biliyorum Ölüm Bey. Başka yolu var mı?”

Ne yazık ki ne fantastik edebiyatın usta kalemi Pratchett ne de onun can verdiği en güçlü cadılardan biri olan Havamumu Nine için başka çare yok. Fakat yine de Havamumu Nine, ölümün tam olarak ona ne zaman uğrayacağını bildiği için, gitmeden evvel dünyadaki işlerini yoluna koyabiliyor ve yerine birini tayin ediyor. Bu kişi de Disk Dünya serisinin en eğlenceli romanlarından biri olan Küçük Özgür Adamlar’da ilk kez karşımıza çıkan Tiffany Sızı’dan başkası değil. Tiffany Sızı doğum, yaşlı ve hastaların bakımı gibi sıradan işlerle uğraşan, alelade bir cadı. Havamumu Nine’nin mirasını ve görevlerini ona bırakması cadılar arasında şaşkınlık yaratıyor. Genç ve sıradan işlerle uğraşan Tiffany’nin, cadıların cadısının yerini nasıl dolduracağı bir merak konusu. Hatta Tiffany bile kendine tam güvenemiyor.

Havamumu Nine gibi güçlü bir karakterin dünyadan ayrılmasıyla, dengeler doğal olarak bozuluyor.  Elflerin yaşadığı Peri Ülkesi ve insanların dünyası arasındaki kapı zayıflıyor.  Pratchett’ın elfleri, Tolkien’inkilere hiç benzemiyor. Bu dünyada elfler “kinci, duygusuz, hınçlı, güvenilmez, bencil ve nefretlik baş belaları” olarak görülüyor. Elflerin en büyük silahı, insanlara kendilerini zavallı bir hiç gibi hissettirebilmeleri. İki dünya arasındaki kapının zayıflamasını fırsat bilen elfler, dünyaya bir saldırı düzenlemeyi planlıyorlar. Havamumu Nine’nin yerine geçen Tiffany’yi zorlu bir görev bekliyor:  Dünyadaki dengeyi tekrar sağlaması, bir cadı olarak kendi yolunu çizebilmesi ve deneyimli cadılara kendini kabul ettirebilmesi gerekiyor.

Tiffany kendi yolunu çizmeye çalışırken, Pratchett artık dünyanın eski dünya olmadığını net bir şekilde anlatıyor. Karşımıza cadı olmak isteyen bir erkek çıkıyor, oysaki bugüne kadar cadılık “kadın işi” olarak görülmekteydi.  Goblinler, insanlarla iç içe yaşıyor ve demir yolları yapımında çalışıyorlar. Artık kadın-erkek, insan-goblin arasındaki fark şeffaflaşıyor. Bir cadıyla bir elfin arkadaş olabileceği tahayyül edilebiliyor. Pratchett, mizah dolu diliyle uç örnekler vererek bizleri, en derin önyargılarımızı sorgulamaya davet ediyor.

Hikâyede görünürde, elflerle cadıların çatışmasına şahit oluyoruz. Fakat asıl çatışma bu iki dünya arasında değil; bencillik ve diğerkâmlık, şüphe
ve kendine güven arasında gerçekleşiyor. İnsanların elfleri yenmesinin tek yolu birlik olmak ve
onların, kendilerine güvenlerini sarsmalarına
izin vermemek.

Pratchett, Çobanın Tacı’nda mesajını diğer eserlerine kıyasla daha direkt bir şekilde aktarıyor. Bir taraftan ne ekersen onu biçersin diyor. Fakat diğer taraftan, iyi ve kötü ayrımının kolayca yapılamayacağına da dikkat çekiyor. Mesela, “Höyükteki Tanrı” bölümünde Tiffany bir bebeği kaçıran üç elfi görüp sinirden köpürüyor ve onları öldürüveriyor. Fakat bunun ardından kendini sorguluyor. İlk önce, “Ancak karanlık tarafa geçmiş bir cadı öldürür!” diye düşünüyor, sonra “Ama onlar yalnızca elf. Ve bebeği incitiyorlardı,” diye yaptıklarını meşrulaştırıyor. Fakat yine de bu mazeret içini ferahlatmaya yetmiyor, yaptıklarıyla yüzleşip bu düşünce biçiminin onu masallardaki kötü cadılara benzeteceğine kanaat getiriyor: “Tiffany, bir cadı canlılar hakkında yalnızca diye düşünmeye başlarsa, bu yolun, eh, zehirli elmalara, ip eğirme tezgâhlarına, dehşete ve karanlığa çıkacağını biliyordu.”

Roman, Pratchett’ın alışık olduğumuz eserlerinden biraz farklı. Zira bunun sebebini sonsözden öğreniyoruz. Rob Wilkins sonsözde, Pratchett’ın yazma biçimini şöyle anlatıyor: “Terry genelde aynı anda birden fazla kitap üzerinde çalışırdı ve her kitabın ne hakkında olduğunu yazdıkça keşfederdi. Terry bir yerden başlardı, hikâyeyi kendi kendine anlatırdı, açık seçik görebildiği kısımları yazardı ve sonra bitirdiğinde her şeyi birbirine bağlardı – tıpkı dev bir edebi yapboz gibi. Hikâye şekillenince yazmaya devam eder, eklemeler yapar, bazı kısımları düzeltir, sürekli cilalar, bağlayıcı cümleler kurar, bir iki dipnot veya olay daha eklerdi.” Kelimesi kelimesine bu romanın tamamını Pratchett kaleme almış fakat ömrü Wilkins’in cilalamak dediği aşamaya vefa etmemiş.

Hatta Pratchett’in yakın arkadaşı Neil Gaiman’a göre, yazarın aklında farklı bir son varmış. Bu sonun ipuçlarını okurken görmek mümkün, özellikle de Havamumu Nine’nin kedisi Sen’e daha yakından bakarsak. Uzun yıllar hastalıkla boğuşan Pratchett, Gaiman’ın dediği gibi romanı aklındaki gibi bitiremediyse de bu son eseriyle sevenlerine büyülü bir şekilde veda ediyor. Hatta belki de unutulmaz eserler yaratarak, ölümü bir şekilde alt ediyor.

Çobanın Tacı Terry Pratchett Türkçeleştiren: Niran Elçi Delidolu Yayınları, 280 sayfa
Çobanın Tacı
Terry Pratchett
Türkçeleştiren: Niran Elçi
Delidolu Yayınları, 280 sayfa
Show More