İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Garibanın garibana zulmü

“Eskiden dünyanın sınıflara ayrıldığını düşünürdüm. Siyah ve beyaz. Kızılderili ve beyaz. Ama artık bunun doğru olmadığını biliyorum. Dünya sadece iki sınıfa ayrılır. Pislikler ve pislik olmayanlar.”

Yazan: Olcay Mağden Ünal

Din, dil, ırk, renk, cinsiyet ve mezhep ayırt etmeksizin insanlığın başına çöreklenmiş bin bir musibetten biri de garibanın garibana zulmüdür. Öyle ki bu felaketlerden insan eliyle saçılmış ve de yayılmış olanların hepsinin tepesine, bu cebi delik zorbalığı yerleştirdiğim türlü türlü teori geliştirmişliğim de vardır. Ancak bu yazının konusu olmak için fazlasıyla uzun ve hatta yer yer can sıkıcılar. Bu sebeple şimdilik onları bir kenara bırakıp bu gerçekliğin bir örneğine rastlayabileceğimiz Sherman Alexie’nin kendi gibi bol ödüllü kitabı, Duruma Göre Bazen Kızılderiliyim’den bahsetmek niyetindeyim.
Kahramanımız Junior birçok ciddi hastalıkla dünyaya gelir ve yaşamının devamında bu sağlık sorunlarının bünyesinde bıraktığı mirasla mücadele etmek zorunda kalır. Ve tabii ki bütün bunların yanında bizzat kendisinin boş buzdo-
labı+boş mide olarak tanımladığı yoksullukla da. O, on dört yaşında kekeleyen, her an bir beyin sarsıntısı geçirme tehlikesi altında olan, bu yüzden yaşadığı Kızılderili kampındaki diğer züğürtlerce moron diye yaftalanan bir çocuktur hâlbuki. Bütün bunların başına gelmesini o istememiştir belki ama sonuç olarak durup dururken pantolonunun indirilmesini ya da kafasının klozete sokulmasını bir şekilde hak etmiştir. Çünkü kurulu düzenin, Kızılderilileri önce öldürüp sonra bir de üstüne ikinci, üçüncü ve hatta onuncu plana atması ya da gelir dağılımı yaparken onları es geçmiş olması yetmez; gariban hıncını kendinden daha vahim durumda olandan alır. Ne de olsa yumrukları kendilerine çok yukarılardan bakma zahmetine bile girmeyenlere erişemeyecek kadar güdüktür.
Junior içinde bulunduğu bu vahim tablodan bir parça da olsa sıyrılmanın yolunu çizdiği karikatürlerde bulur, kamptan kaçması için tek şansı budur. Ne de olsa kelimeler kısıtlıdır, oysa bir resim çizdiğinizde sizi herkes anlar. Ve tüm bu yoksulluğun ve zorbalığın yanı sıra bulunduğu kampta sadece ölüm vardır, bir an önce geride bırakması, arasına mesafeler sokması gereken ölüm.
“Sadece on dört yaşındayım ve kırk iki cenazeye katıldım. Bu gerçekten de Kızılderililer ve beyaz insanlar arasındaki en büyük fark.” Böyle diyor Junior ve başka bir yerde de şöyle devam ediyor: “Biz Kızılderililer her şeyimizi kaybettik. Vatanımızı, dilimizi, şarkılarımızı ve danslarımızı kaybettik. Birbirimizi kaybettik. Bildiğimiz tek şey kaybetmek ve kaybolmak.” Sanırım buradaki kilit cümlelerden biri birbirimizi kaybetmek, çünkü asıl çöküş ondan sonra başlıyor. İşte burada garibanın garibana zulmü devreye giriyor ve işleri düzenin lehine kolaylaştırıyor. Bundan sonrasıysa çorap söküğü gibi geliyor, Junior’ın hayatını değiştirecek öğretmeninin ona dediği gibi: “Sizi Kızılderili olmaktan vazgeçirmemiz gerekiyordu. Hikâyeleriniz, diliniz ve şarkılarınız. Her şey. Kızılderilileri öldürmeye çalışmıyorduk. Kızılderili kültürünü öldürmeye çalışıyorduk.”
Dünya sadece iki sınıfa ayrılır. Pislikler ve pislik olmayanlar.
Gerek yaşadığı zorluklar gerek yukarıda kendisinden alıntı yaptığım öğretmeniyle konuşması, Junior’ın zaten farklı olan bakış açısını başka bir tarafa yönlendirmesini sağlar. Bundan sonra kamptakilerle birlikte aynı okula gitmek yerine, iyi bir eğitimin peşinden koşarak kilometrelerce ötedeki komşu kasabanın, öğrencileri baştan aşağı beyazlardan oluşan okulunda okumaya karar verir. Burada da mücadele etmesi gereken tek şey okula ulaşmak için aşması gereken yollar değildir. Aldığı kararla aynı hızla kabilesi tarafından hain ilan edilir. O artık moronluktan “beyaz düşkünlüğüne” terfi etmiştir. Ancak yine de yılmaz, o ölümü daha bebekken atlatmış biridir ne de olsa, kendi sınırlarını kendisi çizecektir. Bu uğurda en yakınlarıyla karşı karşıya gelecek olsa da önyargılarının kendisini çektiği bataktan tek başına çıkması gerekse de…
Kitabın en güzel bulduğum tarafı tabii ki benim için çok önemli olan mizah yönü. Yazar aslında yaşanan bu korkunç tabloyu, Junior’a armağan ettiği esprili diliyle öyle güzel anlatıp öyle yerinde durum tespitleri yapıyor ki bir an için bile hikâyeden sıkılma ya da kopma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmıyor. Bunda yazarın kendi çocukluğunun da kitapta anlatılan Kızılderili kampında geçmiş olmasının payı büyük olsa gerek. Junior’ın maruz kaldıkları, yaşadıkları ve savaş verdiklerinin yanında, yaptığı çıkarımların muazzamlığının çıkış noktası burası belki de. Özellikle on dört yaşındaki bir çocuğun ağzından dökülen şu cümleler tüm hayatın özeti sanki: “Eskiden dünyanın sınıflara ayrıldığını düşünürdüm. Siyah ve beyaz. Kızılderili ve beyaz. Ama artık bunun doğru olmadığını biliyorum. Dünya sadece iki sınıfa ayrılır. Pislikler ve pislik olmayanlar.”
Elbette kitabın içindeki, yine Junior’ın kaleminden dökülen çizimlerin katkısını da yabana atmamak gerek. Bazı yerlerde mizahın ölçeğini yukarı çekerken kimi zaman da metnin hüznünü yoğunlaştıran karikatürler, Junior’un dediği gibi bir dizi hasarlı barajdan ibaret ve üstüne üstlük her yerini sel basmış dünyayı kurtaracak küçük cankurtaran sandalları misali.
Bengü Ayfer’in kusursuz çevirisiyle Türkçeye kazandırılan Duruma Göre Bazen Kızılderiliyim uzun zamandır okuduğum –çocuk ya da yetişkin fark etmeksizin– en etkileyici kitaplardan biri; aynı zamanda yine uzun zamandır elime aldığım –gerek orijinal kurgusu gerek Türkçesiyle– en özenli çalışılmış metin.

Duruma Göre Bazen Kızılderiliyim Sherman Alexie Türkçeleştiren: Bengü Ayfer Editura Yayınları, 256 sayfa
Duruma Göre Bazen
Kızılderiliyim
Sherman Alexie
Türkçeleştiren: Bengü Ayfer
Editura Yayınları, 256 sayfa

 

Show More