İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Sıradan bir melek

“Melek, masalların çoğunda cücelerin horlanmasına şaşırmıyor. ‘Gerçek hayatta çok mu faklı sanki?’ diye sormadan da edemiyor.”

Yazan: Doğan Gündüz

Kendine büyük gelen bir dünyada yaşıyor Melek: Çıkması neredeyse imkânsız otobüs basamakları, başının üzerinde kalan kapı kolları, zorla uzanarak açıp kapatabildiği elektrik düğmeleri, üzerine tırmanarak oturduğu sandalyeler, yemeğini afiyetle yiyemediği yüksek masalar, ayağına uymayan ayakkabılar, sırtına oturmayan elbiseler ve daha nice onu yok sayan ayrıntı var etrafında. Günün her anı engelli bir koşuda yarışmak gibi geliyor Melek’e.

Yürürken karşılaştığı çocukların dönüp dönüp bakmasını, yetişkinlerin gözlerini kaçırmalarını, hemen her yerde sanki küçük bir çocukmuş gibi kendisine “sen” diye hitap edilmesini artık çok önemsemiyor.

Çocukluğunda da durum pek farklı değilmiş. Oturmakta zorlandığı sıralar, sadece alt bölümüne yazabildiği yazı tahtası, arkadaşlarının onu oyunlarına almaması ve inciten şakaları içinde silinmesi zor kırgınlıklar bırakmış.

Okumayı söktüğünden beri Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını biliyor. Ama ne zaman bu masalı duysa kendini, üvey annesinin kötülüklerine maruz kalan Pamuk Prenses’e değil ormanının derinliklerine, toplumun uzağına çekilmiş madencilere daha yakın hissediyor. Gündüz vakti kimseye görünmeden, karanlık madenin dehlizlerinde çalışan küçük insanlara.

Başka masallarda da rastlamış cücelere; komik, garip giyinen, sihir yapan ya da sihirle dönüşen, herkesin güldüğü, kralları eğlendiren soytarılar, tuhaf insanlar olarak. Onlarla ilgili çocuk kitaplarını bir arada görünce heyecanlanıyor Melek. “Ooo! Bu kitaplar benim annem, anneannem yaşında,” diyor içlerine bakarken. Pamuk Prenses hariç hiçbirini daha önce okumamış:

Cüce Memiş, herkes alay edecek diye babasının eve kapatıp kimseye göstermeden büyüttüğü Memiş’in masalı. Babası ölünce alacaklılar kimsesiz Memiş’i evinden kovar. Memiş yollara düşer. Vardığı bir şehirde yaşlı bir kadının kedi ve köpeklerine bakar. Oradan aldığı sihirli çarık ve bastonla uzak bir ülkenin padişahının özel postası olur. Bastonla bahçede gömülü hazineyi bulur. Başından birçok macera geçer. Hikâyenin sonunda zengin olarak yine ayrıldığı evine döner. Orada, eskiden olduğu gibi tek başına yaşamaya devam eder.

Cücelerin Dansı’nda Himalayalardaki bir köşkte yaşayan bir kadın, öz kızını kayırırken üvey kızına sürekli kötü davranır. Onu bir gece vakti şehre gitmeye zorlayarak unuttuğu kitabını getirmesini ister. Karanlık ormandan geçerken karşılaştığı cüceler kızı danslarına davet ederler. İyi niyetli kız bu daveti kabul eder. Birlikte dans eder, eğlenirler. Cüceler de bu iyi kızı ödüllendirir; konuştukça kulağından inciler dökülmesini, tuttuğunun altın olmasını sağlarlar. Bunu kıskanan üvey anne ödüllendirilmesi için ertesi gece öz kızını da cücelerin ormanına gönderir. Ama cücelerin dans davetini reddeden, onlara hakaret eden kaba kız cezalandırılır. Tuttuğu taş olur, konuştukça kulağından akrepler çıkar. Masalın sonunda güzeller güzeli üvey kız oranın en zengin racasının oğluyla evlenirken üvey anne ve çirkin kızı ormanda kaybolur.

Pembe Şatonun Cücesi’nde iplikçi bir kadın, erkek torunu Topuz ve kız torunu Tomurcuk ile birlikte yaşar. Ördüğü iplikleri pazara götürüp satarak geçinirler. Kadın, iyice yaşlandığında torunlarına pazarın yolunu öğretir. İplik satışını artık onlar yapacaktır. Çocuklar bir gün pazara giderlerken Tomurcuk yorulur ve “Pazara giden kestirme bir yol yok mu?” diye abisine sorar. Bu sırada ortaya çıkan bir cüce, çocukların kendisine gülmelerine kızsa da kestirme yolu gösterir. Cüce aslında komşu ülkenin kralının oğludur ve bir cadının büyüsüyle aksi bir cüceye dönüşmüştür. Kendisiyle alay edilmesini unutamayan cüce, akşam pazardan dönerken geride kalan Tomurcuk’u kaçırıp pembe şatosuna hapseder. Aylar sonra bir şekilde şatonun yolunu bulup içeri giren Topuz, cücenin sakalını kılıçla kesince büyü bozulur. Cüce o anda prense dönüşür. Tomurcuk ve prens evlenirler.

Of Cücesi’nde annesine ekmek götürmek isteyen bir çocuğun hikâyesi anlatılır. Fırıncıya gider, fırıncının unu yoktur. Değirmene gider değirmencinin buğdayı yoktur. Çiftçiye gider tarlasında başak yoktur. Çocuk kendisini çaresiz hisseder ve “Off!” çeker. İşte o anda Of Cücesi ortaya çıkar ve çocuğa yardımcı olur. Hikâyenin sonunda çocuk ekmek pişirmek için gereken ne varsa hepsini tek tek bir araya getirir. Fırıncı da ekmeği pişirir. Çocuk ekmeği alıp annesine götürür.

Yedi Cüce Ev Arıyor, geceleri kimisi ağaç kovuğunda kimisi kayaların arasında yatan yedi cücenin ev arayıp bulmasını, bu eve yerleşmesini anlatan resimlerle metnin uyuşmadığı kuru bir hikâyedir.

Melek, masalların çoğunda cücelerin horlanmasına şaşırmıyor. “Gerçek hayatta çok mu faklı sanki?” diye sormadan da edemiyor. Çok bir şey değil istediği aslında. Kendisine masaldan çıkmış bir karakter gibi değil sıradan biri gibi davranılmasını bekliyor. Sadece sıradan biri olmak istiyor.

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler • Grimm • Almancadan
çeviren Yıldız Yaşaroğlu • Ahmet Halit Kitapevi,
İstanbul, 1950, 24 sayfa
Pembe Şatonun Cücesi • Fahrünnisa Elmalı •
Çocuk Kitapevi, İkinci Basılış, İstanbul, 1957, 62 sayfa
Yedi Cüce Ev Arıyor • Derleyen: Engin Salman •
Coşkun Dağıtım, İstanbul, 1974, 16 sayfa
Of Cücesi • Bedrettin Danışman • Danışman Yayınları,
İkinci Baskı, İstanbul, 1965, 16 sayfa
Cüce Memiş • Wilhelm Hauff • Nakleden: Recai Bilgin •
Kenan Matbaası, İstanbul, 1948, 62 sayfa
Cücelerin Dansı • Hadice Meral • Ahmet Halit Yaşaroğlu
Kitapevi, Dördüncü Basılış, İstanbul, 1952, 24 sayfa
Show More