İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bu şehirde yağmur altında dolaşılır*

Yıldırım Büktel’in rehberliğinde, Ayasofya’dan Kız Kulesi’ne İstanbul…

Yazan: Olcay Mağden Ünal

İstanbul’u terk etmiş bir İstanbul âşığıyım; âşığıydım. Berbat bir ilişkimiz vardı; onu tanımaya başladığım ilk yıllarda gözlerimi kör etmişti, her yönüyle büyüleyiciydi. Devasa bir dehlizdi ve gizli saklı tüm köşeleri, keşfedilmek üzere beni bekliyordu sanki. Yıllar içinde birbirimize fena hâlde bağlandık, karanlıkta kalan yerleri bir bilgisayar oyununun haritası gibi açıldıkça içimde beliren mutluluk ve bana yaşattığı heyecan, gözlerimden taşıyordu. Rezalet bir eğitim sistemi ve dehşet bir oksimoron olan “zorunlu bağışlar” sayesinde kendimi on yaşındayken İstanbul’un -bana kalırsa- kalbinde buldum. Kaç kişi okulu kırdığında tarihi yarımadanın kucağına düşebilir ki, şanslıydım. Beyazıt, Çemberlitaş, Cağaloğlu, Sultanahmet, Sirkeci, Galata Köprüsü, Tünel, İstiklal Caddesi ve Beyoğlu. Derken yedi yıl sonra yepyeni bir rota: Beşiktaş, Dolmabahçe, Ortaköy, oradan tekrar Taksim, Aksaray. İstanbul beni tarihiyle, Boğazı’yla, yapılarıyla, kültürüyle yoğurdu. Ama sonra bir şey oldu, büyü bozuldu, aşk bitmedi de araya fazlaca insan giriverdi. Üçüncü şahıslara yenik düştük. Birbirimizi hırpalar olduk, İstanbul kendini kaybetti sanki ya da daha doğrusu, kendini kaybetmeye zorlandı. Üzerinde ipek bir şal vardı da birileri onu çekip aldı; içimiz ürperdi. Onu terk ettim, daha fazla nefret etmemek için, anılarımızın hürmetine sığınarak bıraktım; çünkü bana kalırsa, İstanbul artık ruhunu yitirmiş, sıradan bir şehir.
Sıradan yolları, sıradan kavşakları, sıradan binaları olan zevksiz, neşesiz, keyifsiz bir kent. Zehirlenmiş ve zehrini onu sevenleri kusarak atmaya çalışan bir keşmekeş.
Elime Yıldırım Büktel’in kaleme aldığı İstanbul Gezi Rehberi’ni aldığımda aklıma bunlar geldi, İstanbul’u ne kadar sevdiğim, onu, ama eskide kalan, yitirdiğim İstanbul’u ne kadar özlediğim. Sonra yine kendimi şanslı saydım, en azından bu kentin, bana göre harika zamanlarını yakalayabildiğim için. Büktel, İstanbul gezisine benim tarifimdeki rotanın tam tersiyle başlıyor. O, başlangıç noktasına Taksim Meydanı’nı yerleştirip buradan İstiklal Caddesi’ni takip ederek Tünel’e, Galata Kulesi’ne ve Galata’ya varıyor. Ardından Unkapanı Köprüsü’nden geçip Eminönü’ne ve tabana kuvvet yokuş yukarı tırmanarak tarihî yarımadaya ulaşıyor. Burada bir mola verip okura görkemli Ayasofya’dan, gökyüzünün eleğinden geçirilip şehrin üstüne serpiştirilmiş gibi duran eşsiz ve benzersiz müzelerden,
saraylardan, İstanbul’u İstanbul yapan mekânlardan dem vuruyor. Böylece Topkapı Sarayı’na, saray eşrafına, elbette Mimar Sinan’a, bir zamanların Hipodrom’una selam dururken Bozdoğan Kemeri’nin mühendisliğine, Rumeli Hisarı’nın heybetine ve Kız Kulesi’nin zarafetine hayran bırakıyor. 1985 yılından beri profesyonel rehber olarak çalışan Yıldırım Büktel, bu keyifli yolculuk sırasında okura ışık tuttuğu mekânlar ve yapılarla ilgili çeşitli tarihî bilgiler verirken Hande Ünver de tadı insanın damağında kalan çizimleriyle bazı sayfaları renklendiriyor. İstanbul
Gezi Rehberi, İstanbul’un kabaca Beyoğlu-Eminönü olarak sınırlayabileceğimiz bir kesitini irdeliyor ve bunu yaparken verdiği özet bilgilerle okuru kısa bir geziye çıkarıyor, ancak bana kalırsa ona bir de görev veriyor: yazarın başlattığı bu yolculuğu devam ettirmek, bu muhteşem şehre dair detayları irdelemek ve tarihi arşınlamak.
Elbette İstanbul’un sayfalara sığamamak gibi bir derdi olduğundan, ona ait her şeye bu kitapta rastlamak mümkün değil. Bu sebeple belki de kitabın adına ufak bir ekleme yapıp, hangi bölgeyi ele aldığı vurgulanabilirdi. Hâlihazırdaki adı, özellikle bu kente saplantıya varan bir sevgiyle bağlı insanlarda daha fazlasına ulaşma arzusu yaratıyor. Hatta belki bu ufak isim eklemesiyle rehber, bir seriye çevrilebilir, böylece İstanbul’u köşe bucak irdeleyebilirdi. Gerçi,
bunun için hâlâ geç değil. Çizimlere gelince, keşke daha çok olsalardı diye hayıflanmadan edemedim. Keşke bu sektörün pastasını ve kaymağını tüccarlar yerine emekçiler yiyebilseydi de biz de bu kitabın içinde Hande Ünver’e ve çizimlerine ve mümkün olmasa da İstanbul’a doyabilseydik. Kitabın genel olarak içeriğini etkilemese de metinde imla hatalarına, kimi yerde de sarkan kısımlara rastlamak mümkün, tekrar baskısı olması hâlinde bir editör gözüyle
yeniden incelenmesinde fayda var. Bu arada kitabın yazar telifinin tamamının Kültür Bilincini Geliştirme Vakfına adandığını da söylemeden geçmemek gerek.

* Orhan Veli Kanık’ın “Bu Şehri Bırakmak” şiirinden alıntı.

İstanbul Gezi Rehberi
Yıldırım Büktel
Resimleyen: Hande Ünver
Final Kültür Sanat Yayıncılık
120

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More