İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Hepsi hepsi var, yalnızca o yok…

Yazan: Doğan Gündüz

Kikor, karnı zil çalsa da herkes yemeğini bitirmeden yemeğini yiyemez. Açlıktan kıvranır. Günler açlık, alay ve aşağılamalarla geçer. Birçok kez kaçmayı düşünse de gidecek yeri yoktur.

Aziz, Osmanlı Ermenilerinin tarihi üzerine araştırmalar yapıyor. İster tehcir ister soykırım ister büyük felaket, adına ne denilirse denilsin Osmanlı’nın son döneminde yaşanan ve görmezden gelinen insanlık trajedisinin görünür olmasına çabalıyor. Kikor’u ben ilk ondan duydum. “Krikorı” adlı Ermenice orijinalinden Yaşamak İstiyorum adıyla Türkçeye çevrilen bu kitap, çocuklar için yazdığı öyküleri ve destanlarıyla Ermeni edebiyatında önemli bir yere sahip Hovhannes Tumanyan’ın (1869-1923) çarpıcı bir hikâyesi.

Hikâyenin kahramanı Kikor on iki yaşında bir köylü çocuğudur. Babası Hampo, kendileri gibi sefalet içinde yaşamaması için Kikor’u kente götürüp çırak olarak bir işe yerleştirmek ister. Karısının itirazına rağmen bir sabah vakti oğlunu alıp yola düşer. Kikor hiç ayrılmak istemediği köyü gözden yitene dek dönüp dönüp ardına bakar. İlk gece evinde konakladıkları Hampo’nun arkadaşı, zor hayat koşullarında evladını adam etmek için çırpınan Hampo’ya övgüler düzer. Ertesi gün baba oğul kent çarşısında dolaşırlarken karşılaştıkları manifaturacı Ardem, Kikor’a talip olup. Kikor, Ardem’in evinde bir yıl hizmetkâr olarak çalışacak sonra dükkâna geçip çıraklık ederek meslek öğrenecektir, tabii hep karın tokluğuna. Hampo çaresizdir, çocuğunun geleceği için koşulları kabul eder. Ayrılmadan önce oğluna zenginler üzerine bildiklerini anlatır, sabırlı olmasını ister; “Ekmek parçalarını ya da artıklarını verirler, çoğu kez kendileri yerler de sana vermezler. Sakın sesini çıkarmayasın, hizmetkârlık böyledir.

Babası gidince Kikor’a Ardem’in eski şapkasını, eski gömleğini ve eski ayakkabılarını giydirirler. Evin hanımı hizmetkârlığın ne olduğunu, nasıl davranılacağını bilmeyen Kikor’a ilk andan itibaren hakaretler yağdırır. Karnı zil çalsa da herkes yemeğini bitirmeden yemeğini yiyemez. Açlıktan kıvranır. Günler açlık, alay ve aşağılamalarla geçer. Kikor birçok kez kaçmayı düşünse de gidecek yeri yoktur. Bir gün eve gelen konukların yanında çocuk saflığıyla söylediği bir söz yüzünden Ardem’den feci bir dayak yer.

Kikor bu olaydan sonra evden dükkâna gönderilir, orada da dayak eksik olmaz. Görevi dükkânın önünden geçenleri içeri çağırmaktır. Yine böyle sokakta çığırtkanlık yaptığı bir gün iki köylüsünü görür, koşup sevinçle sarılır. Anasını, babasını, kız kardeşini, ineklerinin doğurup doğurmadığını sorar. Köylüler sadece ailesinin değil diğer köylülerin de perişanlığından söz eder. İnekleri de ölmüştür. Onlarla köye dönmek isteyen Kikor’u azarlayıp “Burada ağa gibi yaşıyorsun,” diyerek yanlarına almazlar. Sonra da babasının mektubunu verip ayrılırlar. Mektupta “Çok dardayız. Ananın, Zani’nin giyecekleri yok. Çok dardayız, biraz para ve mektup gönder” yazmaktadır.

Günler geçer ve kış kapıya dayanır. Karla gelen soğuk rüzgâr, sırtında incecik bir gömlekle sokakta müşteri çağıran Kikor’u gözüne kestirir. Kikor hastalanır. Kente geldiğinden beri ona şefkatle yaklaşan tek kişi olan yaşlı Hani’nin verdiği su Kikor’u ferahlatmaz. O köyündeki çeşmenin suyundan içmek ister. Durumu iyice kötüleşince hastaneye kaldırılır, babasına da haber salınır. Babası geldiğinde Kikor’u ateşler içinde annesini, babasını, kız kardeşini sayıklarken bulur.

Birkaç gün sonra Hampo, evladını mezara gömmüş olmanın büyük acısıyla köyünün yolunu tutar. Hiç değilse anası oğlunun giysilerinin üzerine kapanıp ağlasın diye Kikor’un elbiselerini koltuğunun altına sıkıştırmıştır. Kikor’la birlikte aynı yoldan kente geldikleri günden bu yana uzunca bir zaman geçmemiştir. Hampo hem yürümekte hem de düşünmektedir: İşte burada şöyle demişti, “Baba ayaklarım ağrıdı.” Ve işte şu ağaç… Bu ağacın altında dinlenmişlerdi. İşte orda şöyle demişti, “Baba susadım…” İşte o çeşme! Burada su içmişlerdi… Hepsi hepsi var, yalnızca o yok.

Aziz, yıllardır çeşmeler, evler, hanlar, kiliseler, sokaklar, kasabalar, şehirler, bitmek bilmeyen yollar üzerinden “o yok”un, olmayanların, görünmeyenlerin, görmezden gelinenlerin izini sürüyor. Ağaçların, çeşmelerin, derelerin, tepelerin, dağların, çöllerin gördüğünü insanların da görmesi için çalışıyor. Hikâyesi 1915 yılında bitmiş ya da acıya kesmiş nice insanın akrabasına, köylerinin çeşmesinden bir tas su uzatıyor.

Yaşamak İstiyorum Hovhannes Tumanyan Türkçesi: Yervart Tomasyan Resimleyen: Mustafa Delioğlu Oda Çocuk Kitapları İstanbul, 1. Basım Ekim 1980 70 Sayfa
Show More