İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Katı disiplin anlayışına “başıbozuk” bir sille

Eğitime dair yapısal eleştirilerin, metin sonlarına doğru çok iyi temellendirilmeyen bir uzlaşıyla sönümlendirilmesi bizi biraz rahatsız etse de kitabın güçlü bir siyasal damarı olduğu aşikâr…

Yazan: Adnan Saraçoğlu

Yirmi beş yıl öncesinde zihnime kakılmış ve öyle de kalmış bir hatıra: parasız yatılıyız, sabah kahvaltısı doksan altı kişi için hazırlanmış. Pansiyon nüfusu yaklaşık yüz otuz. Masalar dolduktan sonra gelip kahvaltılık talep edenlere, ilgili kişinin verdiği hikmetli cevap: “Erken gelseydiniz!”
Çocuk edebiyatına mahalle dokusunu, dayanışma ruhunu çok yönlü bir beceriyle taşımış olan Ömer Açık’ın son kitabı Montsuzlar, hatıramdaki irrasyonaliteye (akıl ve insaf dışılığa) benzer bir tedbirsizlik üzerinde yükseliyor: Yirmi beşerden dört sınıfa yetmesi planlanan yüz montun, bürokrasinin temdit penaltısıyla yirmi yediye yükseltilen sınıf mevcuduna yetemeyişi! Asıl sorun buyken, ülkenin vasatına uygun bir şekilde montsuz kalmasına ses çıkaran bir öğrencinin sorun edilişini ve aynı öğrencinin, Veysel’in, “sorunu” giderip gideremeyeceğini okumaya yelken açıyoruz.
Adana’nın en başarılı liselerinden biri Yunus Emre Lisesi. On yıl öncesinde gelmesi ve otoriter rüzgârlarını estirmesiyle okulu ruh anlamında olmasa da bedenen kalkındırmış bir idareci müdür İbrahim Demirdöven, namı diğer İbili. Bedenen diyorum, çünkü baskıcı idareciliği içerisinde teknik göstergeler olumlu olsa da çocukların iradelerini sergileyeceği bir uzamın fukaralığı içten içe hep hissedilmiş, dile getirilmese de dilin ucuna pelesenk edilmiş. Bu dil cambazlığını, bu ketumluk dilini reddeden, içinin özgür nağmelerini diline dolayan ise Veysel Eşiyok. Veysel, inşaat mühendisi olan ve dalaverelere yol vermeyip, sürgün edilircesine yollara düşen baba Eşiyok ve otobüs şoförlüğü yapan –yaşasın kadın şoförler- anne Eşiyok’un üç evladından ortancası. Küçük kardeş Elif ve abla Sevim’i de kapsayan ailenin oldukça güzel bir rutini var: çekirdek çitleyerek dertleşmek; “psikoloji okuyan” ablanın adlandırmasıyla “Çekirdek Terapi”.
Veysel, iletişim ve ifade sorunu yaşamaya alışkın olmadığından; kura ile değil, başarı sırasında en altta kaldığından ya da uyumsuz olduğundan hiç değil, sadece ve sadece alfabetik sınıf listesinin en sonunda olduğundan dolayı mahrum kaldığı afili okul montunu sıçrama tahtası yapıp, özgürlüğüne uzanan her şeye ve herkese sarı kart gösterir. Tarih öğretmeni Latife Hanım’ın nezdinde “başıbozuk alayı” olan öğrencilerin bu sıfatı en güzel hak eden üyesi olur böylece.
Kitap niceliği ve niteliğiyle hatırı sayılır olan ve bu hatırın daha rahat sayılması için halka da açık olan okul kütüphanesini başıbozukluğunun merkez üssü hâline getirir Veysel. Alfabetik kader arkadaşı Yelda ile müdürü ilk ziyaretlerinde “alfabetik sıralarından büyük” laflar ederler. Neymiş “adaletsizlikmiş”, neymiş “cezalandırıldıkmış”; nereden çıkarır öğrenciler böyle tuhaf fikirleri, bürokratik cambazhanede en iyi pozisyonu alıp hem okulu hem öğrencileri mağdur etmemeye gayret eden müdüre karşı bu ne insafsızlıktır!
Eğitimci gözleri sonuna kadar açık olan Ömer Açık’ın, öğretmen portreleri çok canlı: Tahammülsüz yaftalayıcı Latife; idareye entegre Ayla; sevecen esnek Ruhi; genç azimli Suna; çılgın, delidolu, öğrenci sevdalısı Çağlar, klişeleri de aşıp okulun acı tatlı aromasını ikram ediyor okurlara. Sakin kütüphaneci Kiraz’ı da unutmamak lazım. Müdür İbili ise -garipsemeyin lütfen müdür izin veriyor- kitabın en iyi yansıtılmış karakteri; pragmatik idareciliği, öğrencileri sevmesine rağmen onları sorun ya da dert olarak görmesine neden olabiliyor. Eski idealist günlerini ise küllendireli çok olmuş.
“Alfabetik diktatörlüğe son”; “montsuzlara mont düşünceye özgürlük”; “ya hep beraber, ya hiçbirimiz” gibi ifadeler kitabın güçlü siyasal damarının nişanesi konumunda. Veysel’in fitili ateşleyen ilk bildirisi dışındaki bildiri ve yazıların, kitaba ritm katacak kesitler olarak değil de metnin akıcılığı bozan hantal sütunlar olarak bütünüyle konulması; öğretmenler çok iyi yansıtılırken öğrenci portrelerinin oldukça silik ve sönük kalması; eğitime dair oldukça radikal yapısal eleştirilerin metin sonlarına doğru çok iyi temellendirilmeyen bir uzlaşıyla -montlar geldi, özgür düşünce panosu asıldı- sönümlendirilmesi benim fark edebildiğim ve kitabın şaheserliğine halel getiren birkaç temel nokta.
Özgürlüğe giden yolda güçlü bir dayanışma kitabı ya da tipik eğitim ve disiplin anlayışına alternatif bir fiske olarak özetleyebileceğimiz bu güzel kitabın dolu kefesine göz attığımızda ise nitelikli bir doygunlukla karşılaşıyoruz: Okul kütüphanesinin zenginleşmesinde izlenen “bibliyofobiklerden bibliyofillere” yöntemi toplumsal vaziyetimizi çok iyi yansıtmış. Otobüs şoförü annenin, ezber ve cinsiyetçi algıları bozan mesleğine, eşinin verdiği zarif destek kitabın en estetik manifestosu. Edebiyat, İnsan Hakları ve Münazara kulüpleri; oylumlu çalışmalarıyla okulun sadece derslerden ibaret olmadığını, eğitimin içinin öğrencilerin güçlenen iradeleri ve artan faaliyetiyle bihakkın dolacağını hatırlatıyorlar. Otorite ve disiplin gibi “can yakan” konular ise önleyici-düzeltici idarecilik; engellemek-kılavuz olmak gibi dikotomilerle düşünme sorgulama ziyafeti sunuyor.
Yazımın sonunda bağlama göre gülümseten, ironiyle kuşatan ya da duygusal anlamda kışkırtan spotlar kullanmayı severim ancak kitapta öylesine güzel dört dize var ki bu işi bu seferlik onlara havale ediyorum:

“Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar”*
*Aziz Nesin

Montsuzlar Ömer Açık Günışığı Kitaplığı 216 sayfa
Montsuzlar
Ömer Açık
Günışığı Kitaplığı
216 sayfa
Show More