İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Gerçeğe hazır olma sınavı

“Gerçek. İşin asıl zor kısmı uzun süredir aradığınız gerçeği bulunca başlar…”

Yazan: Karin Karakaşlı

Sevdiğimiz insanlardan türlü sebeplerle ayrılmak hepimizi sarsar. Hele çocukken ayrılık iyice zor bir hâl alır; korkular su yüzüne çıkar, kendimizi anlamlandıramadığımız bir dünyada kaybolmuş hissederiz. Alejandro Palomas, Bir Oğul kitabında dokuz yaşındaki Guille’nin (Guillermo) labirenti andıran kocaman kalbini gösteriyor okurlara. Bir şeyleri anlar gibi olduğumuzda içinde daha da kaybolduğumuz bir kalbi.
İspanyolca aslından Banu Karakaş’ın çevirdiği, Final Kültür Sanat Yayınlarından çıkan Bir Oğul; Guille, babası Manuel Antunez, sınıf öğretmeni Sonya ve psikolog-rehber öğretmen Maria’nın ağzından dört ayrı birinci tekil şahısta kurgulanmış bir roman. Bu hâliyle gerek bir çocuğun gerekse yetişkinlerin hayata bakışını bir arada sunuyor.
Dışlanmışların hikâyesi
Guille, yeni başladığı okulunda, sadece yine kendisi gibi o yıl okula gelen Pakistanlı Nazya ile arkadaşlık ediyor. Nazya’nın ailesinin işlettiği süpermarket Guille’nin babasıyla yaşadığı evin giriş katında yer aldığından komşu da olan bu ikili, aslında sınıftaki diğer çocuklar onları dışladığı için apayrı bir dünya kurmuş kendilerine.
Başında başörtüsü bulunan Nazya çok farklı bir kültürden geldiği ve henüz İspanyolcayı da iyi konuşamadığı için dışlanırken; Guille de yaşının çok üzerinde bir edebiyat ve film bilgisine sahip olduğu, çiçek toplamayı Ragbi ve futbol oynamaya tercih ettiği için yaşıtlarının gözünde tuhaf bir çocuk. Guille’nin hostes olan annesi iş sebebiyle altı aylığına Dubai’ye gitmiş. Okulda annesinden hiç bahsetmeyen Guille, yılsonu gösterisi için “Büyüyünce ne olmak istersin?” sorusuna takıntı derecesinde bağlı olduğu müzikal filmin fantastik kahramanı Mary Poppins yanıtını verince, bir süredir bir şeylerin ters gittiğini sezen sınıf öğretmeni Sonya, baba Manuel’le konuşmak istiyor. Oğlunun “tipik erkek çocuk” gibi olmayan davranışlarından huzursuz olan Manuel, “Eğer bana Guille’nin biraz… tuhaf olduğunu söyleyecekseniz kendinizi hiç yormayın, çünkü ben durumu herkesten iyi biliyorum. Tedavisine de başladım” diyerek oğluyla “erkek erkeğe” ilgi alanları yaratmaya çalıştığını anlatıyor. Romanın bu bölümü ve özellikle Guille’nin şu beyanı toplumsal cinsiyet rollerini tartışmak açısından çok kıymetli: “Bir de babamdan gizli bir şekilde annemin dolabından aldığım, onun o en sevdiği uzun paltolarından birini giyip dans ediyorum. Babam eve gelir gelmez paltoyu çıkarıp yatağın altına, annemin ayakkabıları ve kılık değiştirmek için kullandığım diğer şeylerin yanına saklıyorum. Bir keresinde beni annemin kıyafetleri üstümdeyken yakalamıştı. Eh, ben de bir daha asla ama asla böyle bir şey yapmayacağıma söz vermek zorunda kaldım tabii. Sonra da kendisini odasına kapattı. Bir lokma bile yemek yemedik o akşam.”
Sırlarla kaplı özlem
Ancak mesele başka… Sonya’nın babayı ikna etmesiyle Guille’nin okul psikoloğu Maria ile görüşmeleri başlıyor. Guille’nin burada anlattıkları, yazdıkları ve çizdikleri sonrası artık okur olarak biz de bu labirentin içindeyiz. Guille saat farkı nedeniyle annesiyle hiç konuşamazken, anlattığına göre babası geç saatlerde annesiyle görüşüyor ve her perşembe annesinden gelen bir mektubu oğluna veriyor. Guille’nin kişiliğinde ve zevklerinde büyük etkisi olduğu hissedilen aslen İngiliz annesi Amanda Willet adeta romanın gizli öznesi. Öte yandan Nazya’nın muhafazakâr ailesi, kızlarının Guille ile konuşmasını yasaklayınca, birlikte okul gösterisine hazırlanan iki çocuk büyük bir endişeye kapılıyor. Ya Guille, Mary Poppins’in sihirli kelimesi Supercalifragilisticexpialidocious eşliğinde şarkıyı söyleyemez ve Nazya Noel için gönderileceği Pakistan’da, otuz yaşındaki kuzeniyle evlenmek zorunda kalırsa?..
Gerçekle kurgunun iç içe geçtiği, Guille ve Nazya’nın yaşlarının üstünde yük sırtladıkları romanda, ağırlıklı hikâyesinden ötürü Nazya’nın da doğrudan konuştuğu bölümleri aradı gözüm. Öte yandan karizmatik anne Amanda, Guille ve Manuel’in anlatımıyla olanca canlılığıyla orada. Bu ışıltılı kadın, eşine dediği “Bilmek her zaman daha iyi” ve “Hiçbir zaman vazgeçme Manu. Hayat ne kadar zor olsa da kendini bırakma” cümleleriyle ve oğluna bir şeyler tıkandığında yapmasını öğütlediği “Tersinden dene, Guille” ile kurgu içerisinde okura da çok şey ifade eder hâle geliyor.
Aslen Una Madre (Bir Anne) ve Un Perro (Bir Köpek) de dâhil, bir üçlemenin ikinci kitabı olan Bir Oğul ile İspanya Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Ödülü’ne layık görülen Alejandro Palomas, 1967 Barselona doğumlu. İngiliz Filolojisi ve şiir üzerine yüksek lisansını tamamlayan yazar, medya ve yayıncılık sektörlerinde çalışmış, pek çok klasik eseri de İspanyolcaya çevirmiş.
Bir Oğul’da Guille’nin girdabında ilerledikçe aslında hepimiz için geçerli olan sonuç önümüzde beliriyor. Psikolog Maria o yüzleşme anını özetliyor: “Gerçek. İşin asıl zor kısmı uzun süredir aradığınız gerçeği bulunca başlar. Ne kadar da doğru bir söz, değil mi? Aklınızda bir soru belirir: Bu gerçekle ne yapmalı? İşin ilginç yanı, aslında her şeyin başından beri gözümüzün önünde duruyor olması ve bizim onu son âna kadar görmemiş olmamız değil. Asıl ilginç olan, gerçek nihayet ortaya çıktığında hemen harekete geçip acele karar verme gerekliliği.”
Guille’nin cesareti ve sevgisi ilham verici. Bu çocuğu kalbimize bastırırken kendi sırlarımızla da yüzleşmeye başlıyoruz. Guille bir köşeden gülümseyerek izliyor bizi.

 

 

 

Bir Oğul
Alejandro Palomas
Türkçeleştiren: Banu Karakaş
Final Kültür Sanat Yayınları
256 sayfa
Show More