İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Öykünüz bir günde mi geçsin bir dakikada mı?

Çocukları kendi öykülerini yazmaya heveslendirmek ve onlara rehberlik etmek üzere hazırlanan kitap, hem yapısı hem içinde yer alan aktiviteler açısından oldukça işlevli bir çalışma.

Yazan: Deniz Poyraz

İyi bir öykü yazmak için ne gerekir? Kenarı köşesi belli şablonlardan veya geçerliliği ispatlı formüllerden söz etmemiz mümkün olabilir mi? Hadi mümkün diyelim… Öyleyse, sınırlarını bizim belirleyeceğimiz; içeriğindeki aksiyonlara, kişilere, zamana ve mekâna gönlümüzce karar verebileceğimiz ve tamamen bizim zihnimize içkin kurmaca bir dünya oluşturacaksak, var olan tüm yazılı/yazısız kuralları boş verebilir miyiz? Neticede öykü yazmak tamamıyla kişisel anlatıma dayalı bireysel bir faaliyet değil midir?
Bu düşünce kısmen doğru olsa bile, her sanat dalı gibi edebiyatın da bir terminolojisinin ve yönteminin olduğunu göz ardı edemeyiz. Bu açıdan bakacak olursak, anlatacağımız öykünün edebi bir değer taşıması ve kalıcı olması için bir takım koşulları sağlaması gerekir. İlk yazılı metinlerden bu yana süregelip kendi “kanon”unu yaratan, devamında, modern edebiyatla başkalaşıma uğrayan bazı kurallardan bahsetmek olası.
Yazmak ve bunun üzerinden bina edilen tüm o teoriler, yüzyıllar içinde büyük değişimler geçirse bile, edebiyatın özüne ait birtakım normlar her çağda kendini dayatmıştır yazarlara. Bunların başında yazmayı tasarladığımız şey üzerine araştırmaya koyulmak, tasarımız üzerine planlama yapmak, dış dünyanın fiziksel gerçekliğinden “işimize yarayanı” çekip çıkarmak, tasarımızı kâğıda dökerken düşüncelerimizin sınırlarını enikonu esnetmek, tabii ki gözlem yapmak ve dünyaya eleştirel bir gözle bakabilmek gibi –artık klişeleşmiş- birtakım yöntemlerden bahsedebiliriz. Üstelik yazmayı planladığımız metin bir öykü olma iddiası taşıyorsa, hayata dair birtakım ayrıntıların farkında olabilmek, hem duygu hem yaşantı zenginliğini sağlayıp bu zenginliği kurmaca üzerinde de boyutlandırabilmek ve neticede bir özgünlüğe ve tutarlılığa ulaşmak olmazsa olmazlar arasındadır, diyebiliriz. Tüm saydıklarımızı ve bu kısa tanıtım metninde uzun uzadıya sayamayacaklarımızı -düzenli ve verimli bir okuma alışkanlığı çerçevesinde- kâğıt üzerinde organize edebildiğimizde ortaya güzel bir öykü çıkabilir pekâlâ.
Peki, çocukları edebiyatın bu türünde üretmeye, kendi öykülerini anlatmaya, bunu yaparken de yaratıcılıklarını ortaya çıkarmaya teşvik etmek mümkün müdür? Şunu söylemeliyiz ki çocuklar belli bir yaştan sonra (on ila on iki) masallardan ziyade romana ve öyküye ilgi duymaya başlarlar. Üstelik yetişkin dünyasıyla yakın temasa geçtikleri bir çağda, gerçeğe uygun bir anlatım ve kurguyla ele alınan metinlerle karşılaşmaları, anlatılan olayları bir bütünlük içinde kavrayıp irdelemeleri açısından da önemlidir. Bu sebeple öykü okumak ve yazmak, çocuklar için başlı başına geliştirici bir zihinsel serüvendir. Hem birçok edebiyat eleştirmeninin de dile getirdiği gibi öykü yazmak, yaratıcı düşünceye diğer yazınsal türlerden daha çok yer verilmesi gereken bir edebiyat üretim biçimidir.
Mavisel Yener ile Öykü Atölyesi, bu anlamda çocuk yazınımızda önemli bir boşluğu doldurmaya aday gözüküyor. Çocukları kendi öykülerini yazmaya heveslendirmek ve onlara rehberlik etmek üzere hazırlanan kitap, hem yapısı hem içinde yer alan aktiviteler açısından oldukça işlevli bir çalışma.
Okur, başkahramanımız Barış’ın sekiz bölümden oluşan hikâyesini -öykü yazma serüvenlerini ve deneyimlerini- takip ederken, bölüm sonlarındaki etkinliklerle beraber bu öykülerdeki kahramanlar, olaylar ve duygular üzerine analiz yapmaya yönlendiriliyor. Bir nevi üst-kurmaca olarak ele alınan hikâyelerde ayrıca “öykü fikri nereden gelir, öykünün çatısı nasıl kurulur, karakterler nasıl oluşturulur, yer/mekân nasıl belirlenir, zaman neden önemlidir, anlatıcı nasıl seçilir, öykü yazarken beş duyuyu kullanmak neden gereklidir,” gibi temel sorulara cevap aranıyor. Okur, Barış’ın hikâyelerini okurken, aynı zamanda kendi öykülerini yaratmak için de kolları sıvıyor. Kendisi için ayrılmış sayfalar ve kurgusunu, tasarısını ortaya koyabileceği bölümler bekliyor okuru.
Okullarda uygulandığını bildiğimiz bazı faydasız yöntemlerden; örneğin çoğu kağıt düzenine, temizliğine ve titizliğine yönelik direktiflerden; ilk söyleyeninin bile açıklayamadığı absürt atasözleri ve deyimlerin anlamlarını bulmaya çalışmakla geçen sancılı zamanlardan; imlâ kurallarına saplanıp kalmaktan öteye gidemeyen kısır çalışmalardan çok öte, bu kitap, okurun kendisini farklı şekillerde ortaya koyabilmesine, aklındakini özgürce ifade edebilmesine olanak sağlıyor.
“Hikâyeciliğimizin üç ası”ndan biri kabul edilen Sait Faik Abasıyanık, “Sanat bir araştırmadır; yoksa bir hakikat, bir bulma, bir keşif değildir,” der. Mavisel Yener ile Öykü Atölyesi adlı çalışma da Sait Faik’in düşüncesini olumlarcasına, yazarlığın anahtarını altın tepside sunmayı vaat etmiyor okurlarına (yazar adaylarına mı demeli?). İyi bir metin üretmek için ipuçları, alt alta sıralanan mutlak kaideler ya da kestirme yöntemler de göstermiyor. Aksine, okurlarına kendi yollarını açabilmeleri, kendilerine ait yazma ritüelleri oluşturabilmeleri için cesaret veriyor. Yazmak denen eylem insanın kendi içine yolculuğuysa şayet, bu çalışma, bu yolda yürümeye arzulu genç okurlar için doğru bir kılavuz olarak önümüzde duruyor.

 

 

 

Mavisel Yener ile Öykü Atölyesi
Mavisel Yener
Resimleyen: Nur Dombaycı
Tudem Yayınları, 144 sayfa
Show More