İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Değişim mümkün! Değişim şart!

Alışkanlıklarımızın tepetaklak olduğu, vazgeçilmez sandığımız birçok şeyin önemini yitirdiği, kenarda kalmış ya da çoktan hayatımızdan çıkmış birçok başka şeyin ise değerini fark ettiğimiz günler yaşıyoruz hep birlikte. İster istemez değişiyoruz. Belki sadece geçici süreliğine, belki sadece dört duvar arasında, belki iyiye belki kötüye doğru. Bunu zaman gösterecek. Şimdiden görebildiğimiz şu: Değişim mümkün!

Yazan: Suzan Geridönmez

Ama şimdiden belli olan bir şey daha var: Değişim kendiliğinden gerçekleşmiyor, bir zorunluluk gerekiyor! Tek başına zorunluluk da yetmiyor. Dank etmeden kimse el yıkamaya başlamıyor…
Bilince çıkarmak dank etmeyi karşılar mı, hayır! Bilgi değişimin ön koşulu olsa da ateşleyicisi değildir çoğunlukla. Asgari bir ortak akla dönüşmesi, yüksek sesle ifade edilmesi, el ve dil birliğiyle hassasiyetle korunması ve bize günde 20 kez elimizi yıkatacak denli baskın hâle gelmesi gerekiyor. Sevimsiz bir sözcük gibi tınıyor ama bilginin, sağduyunun, evrensel insan haklarının yanına çok da yakışıyor: Otorite olmadan olmuyor. Sanatın ve edebiyatın bu otoriteye boyun eğmesini değil, STK’lar, aydınlar, siyasetçiler, sendikalar vb. gibi birçok başka aktörle birlikte onu temsil etmesini bekleriz. Bu en doğal hakkımız. Üstelik sadece bugün tüm gündemlerin önüne geçen koronavirüs meselesinde değil.
Daha dün kadın cinayetlerini konuşuyorduk örneğin. Cinsel istismara tepki gösteriyorduk. 8 Mart’ta gece gece ayrımcılık, şiddet ve cinsiyetçilik karşıtı sesler yükselmiş, kadınlar bir kez daha susmayacaklarını göstermişti. Bir hassasiyet doğmuştu. Yeni bir hassasiyet de değildi. Toplumsal cinsiyet nicedir her alanda sorgulanır olmuştu. Mesela burada, İyi Kitap’ta çocuk kitaplarını didik didik ediyor, gözden kaçan en küçük falsoyu cımbızlıyor, toplumsal cinsiyet rollerinin en ufak yansımasını en sert şekilde eleştiriyorduk. Peki, abartıyor muyduk? Hayır, bazen yazarın iyi niyetini görmezden de gelsek gerekeni yapıyorduk. Bugün toplumun önemli bir kesimi için ölümcül olan bir virüsü yenmek amacıyla çocuklarımıza günde yirmi kez ellerini yıkamalarını söylemek ne kadar elzemse, çoktan ölümcül boyutlara ulaştığını bildiğimiz (ülkemizde son birkaç ayda katledilen kadınları düşünün…) başka bir virüsü (yani toplumsal cinsiyet üzerinde yükselen ayrımcılık ve şiddeti) yenmek için çocuklarımıza okuttuğumuz kitapları da yirmi kez silkelemek o kadar elzem.
Ne yazık ki bazı kitaplar silkenince her taraftan dökülüyor. Bilgi Çocuk’tan çıkan Benim Annem… Evrenin en Harika Annesi ve Benim Babam… Evrenin En Harika Babası bunlardan ikisi. Son sayfayı çevirdiğimde Esther Méndez’in renkli, eğlenceli çizimleri dışında tutulacak yerleri kalmamıştı. İlk bakışta tersini düşündüren, çağdaş bir izlenim uyandıran kitapların kadına biçtiği rol şu: “Tüm anneler ailelerini korur,” “Bütün anneler çocuklarını besler,” “Bütün anneler yavrularının temiz olmasını ister,” “Bütün anneler için düzen önemlidir.” Evrenin en harika annesi tarif ediliyor ama koca kitapta ona, bireysel diyebileceğimiz tek özellik layık görülmüyor. “Bütün anneler inanılmaz şeyler yapar,” dışında.
Ama devamında, inanılmaz bir tutarlılıkla bu cümleciğin de içi doldurulup aynı anda boşa çıkarılıyor: “Annem bir yandan telefonla konuşup alışveriş listesi yaparken saçımı tarayıp aynı zamanda omlet pişirebilir.” İşin kötüsü, sadece toplumsal cinsiyet rollerinin basmakalıp tekrarıyla yüz yüze değiliz. Metin “bütün” anneler derken rol modeli olarak kültürü, etiği ve doğasıyla insanı değil hayvanları örnek gösteriyor. Öyle ya 9 ay da neymiş? “Fil, yavrusunu nerdeyse iki sene karnında taşır,” “Kurt, yavrularını temizlemek için (…)yalar.” “Neyse ki,” deniyor, “annem beni temizlemek için yalamıyor. Onun yerine güzel kokmam için sabunlayıp saçımı yıkıyor.” Tabii buradan, bunun toplumsal gereklilikten de öte doğanın kanunu olduğu sonucu çıkıyor. Ve doğanın bir parçası, “bütün” hayvanlar kadar hayvan olduğumuz gerçeği tamamıyla insana has bir bağnazlıkla suiistimal ediliyor. Ama “bütün” yerine “benim” olma hakkı tanınan ve “kendini en iyi ifade eden”, “en becerikli”, “en güçlü”, “bilim insanlarından bile zeki”, “en hoşgörülü”, “en yaratıcı” türü bireysel özelliklerle tanımlanan babaya gelelim. Kitapta onun da sorumlulukları vardır ama bunlar aileye karşı görevler ve ev işleriyle ilgili değil çocukla sevgi ilişkisi çerçevesindedir: “omuza alır”, “kucağında taşır”, “şipşak bir hikâye uydurur.” Gerçi evrenin en harika babasının karnabahar kakalı bebek bezini değiştirmesi biraz şaşırtıyor ama bununla “itfaiyecilerden bile yürekli” olduğunu kanıtladığını okuduğumuzda klişe yerli yerine oturuyor. Zaten babanın rol modeli de hayvanlar değil, insan kimliğinin bir parçası olan/olabilen meslekler.
Toplumsal cinsiyet kendini hâlâ çocuk kitaplarında bu kadar açık ve ayrımcı şekilde ifade ediyorsa bize de 20 kez silkelemek düşüyor.

Benim Annem…
Evrenin En Harika Annesi
Benim Babam…
Evrenin En Harika Babası
Carme Dolz
Resimleyen: Esther Méndez
Türkçeleştiren: Biray Üstüner
Bilgi Çocuk Yayınları, 36 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More