İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

“Hayatta doğru kulübü seçmek”

“Hayatta doğru kulübü seçmek”

Aslı TOHUMCU

Cem Akaş’tan zıtlıklar, ürpertiler, bugün, yarın, gelecek ve gizli örgütler üzerine, tuhaf tipler ve tehlikelerle dolu bir ilk gençlik romanı “Kant Kulübü – Piyanisti Vurmayın!” Peki vurmayalım da ne yapalım?!

Cem Akaş edebiyatın zeki çocuğu; yaratıcı, meraklı, üstelik alaycı. Bazen uçuruyor okurlarını, bazen alışkanlıklarını zorluyor; çokça şaşırtıyor. Hiçbir kitabı diğerine benzemiyor. Pek de çalışkan: Sıradışı kurguların adamı olduğunun ilk işaretlerini veren, yayınlanmadan sakıncalı bulunan 7 (1992). Zıvanadan çıkma ve öldürme üzerine iki kapaklı, dolayısıyla iki uçlu anlatısı Suç ve Ceza (1992). Anlatı ve romanlarından aşağı kalmayan öykülerini topladığır (2002). Üç ayrı tarzda yazılmış üç ayrı roman olarak tasarladığı karanlık bir gelecek tasarımı Olgunluk Çağı Üçlemesi (2001). Düşün, yaşam ve saçma eksenlerinde çeşitli şekillerde akıl
yürüttüğü nadüz yazıları İse, Ki Değil, (2001). Hiç ayak basmadığı Urbino’da geçen bir dehşet gecesini, kentin tarihi ve coğrafyasıyla birlikte kurguladığı Gitmeyecekler İçin Urbino (2007).

Kant Kulübü – Piyanisti Vurmayın ise Akaş’ın ilkgençlik çağındakiler için yazdığı heyecanlı ve tekinsiz macerası. Başrolde Su ve Kerim adında iki lise öğrencisi var. Kız çok bilmiş ve havalı. Oğlan iyi niyetli, kendi halinde. H.S. adındaki bir ‘kuruluş’ tarafından önemli bir görev veriliyor bu ikisine: Aklan Toker adındaki bir çocuğun konservatuvar sınavlarını kazanmasını engellemek ve fizik mühendisi olmasını sağlamak. Dünya barışı ve hepimizin mutluluğu Su’yla Kerim’in bu
görevi başarıp başaramamasına bağlı. Gelecek buna göre şekillenecek çünkü. Aslında öyle değil; başarısızlık geleceğin bilinen tarihinin değişmesine neden olacak?! Bir tarih kulübü H.S. bazılarına göre, bazılarına göreyse Kant Kulübü. Anlatması zor iş…

Bir de kötüler var tabii, karşı taraf mı demeli: Zürafaları Lekeleme Komitesi! Nasıl yani? Adları tuhaf bir dolu adam var etrafta, bir dolu garip olay, tehlike. Gündelik şeyler de eksik değil; okul, yakın arkadaşlar, aileleler ve onlardan saklanan şeyler… Ölüm de var azıcık! Hayatta doğru kulübü seçmek üzerine düşünüyor insan. Çok şey vaat eden bir roman. Lafı uzatmayalım…

Son dönemin yaratıcı işlerinden Kant Kulübü – Piyanisti Vurmayın üzerine lafladık Cem Akaş’la.

Onca yazar içinde özellikle senin gençler için yazman bana çok şaşırtıcı geldi. Üstelik bu adımı yazı kariyerinin oldukça ilerlemiş bir noktasında attın. İyi de yaptın doğrusu ama, nasıl gelişti olay?

Aslında başka bir kitap yazıyordum, bir yere geldim, tıkandım. O dönemde aklıma, 7 adlı ilk romanımda yarattığım, Olgunluk Çağı Üçlemesi’nde iyice geliştirdiğim Holéy Sevner’i ve Zürafaları Lekeleme Komitesi’ni bambaşka bir açıdan ele almak geldi. O romanlarda beni derinlemesine meşgul eden bir konuydu özgür irade ve onun karşısında kader ya da her türlü önceden belirlenmişlik. Bunun çok daha naif, çok daha gündelik hayat versiyonu nasıl olur sorusundan çıktı Kant Kulübü.

H.S. adında, uluslararası ve hükümetlerüstü bir kurumda çalışmaya başlayan Kerim’le Su’nun macerası bu. Kim bu çocuklar? Su bu kadar ironik ve iğneleyici olmak zorunda mı? Kerim hangi devirden düşmüş bugüne? Âşıklar mı birbirlerine, olacaklar mı ya da?

Su, ablasıyla yarışan, bilmiş bir kız; Kerim’se büyükannesi ve büyükbabasıyla yaşayan, babasının eski giysilerini giyen, bilmişin zıddı bir çocuk. Onların bu karşıtlığı ve buna rağmen iyi arkadaş olabilmeleri, zaman zaman birbirlerini çileden çıkarsalar da birlikte ciddi ciddi iş yapabilmeleri benim çok hoşuma gidiyor. Üstlendikleri ve üstlenecekleri görevler bu iki yaklaşımı da gerektiriyor bence, çünkü bir yandan görev bilinçleri var, ama bir yandan da yaptıkları işi sorgulamalarını istiyorum. Su’yla Kerim’in ilişkileri sonraki ciltlerde gelişecek tabii, ama şimdiden ipucu veremem!

H.S. geleceğin tarihinin doğru yazılabilmesi için çalışan bir kurum ve sadece geçmişte olanları değil gelecekte olacakları da içeren tek bir tarih kitabı olduğu düşüncesinden hareket ediyor. Kadercilik yönünde çalışan NASA, FBI karışımı bir kurum sanki!?

Doğru bir saptama. Tabii aslında H.S.’nin bundan fazlası olduğunu iddia edenler var (bkz. Olgunluk Çağı Üçlemesi). Bu gizli örgüt meseleleri benim çok uzun zaman ilgimi çekti, ama bir gizli örgüt ya da örgütler olmasa da, günümüz toplumunda herkes, kendi hayatının ne kadarını kendisinin belirlediğini düşünmek, nereye kadar özgür olduğunu tartmak, yaptığı seçimlerin ne kadarının aslında kendi adına başkaları tarafından yapılmış olduğunu sorgulamak zorunda.

Bizimkilerin ilk görevleri oldukça yetenekli bir çocuğu müzik sevdasından vazgeçirmek. Çocuklar bunun ne kadar etik olduğunu sorguluyorlar. H.S.’den Buzcam Bey’se Kant’ın üzerinde durduğu iki ahlak ilkesine uydukları mazeretiyle olumluyor yaptıkları işi…

Burada iki temel fikirden hareket ediyor kitap: Birincisi, artık çok bilinen ‘kelebek etkisi’, yani ufacık bir şeyin bile küresel sonuçlarının olabileceği gerçeği. Günlük hayatımızda önemsemediğimiz pek çok şey yapıyoruz, ama hepsi de potansiyel olarak pek çok şeyi değiştirebilir. Bunun farkında olarak yaşamak gerekir bence. Günümüzde iktidar odakları, sık sık elde etmek istedikleri sonuca odaklanıyor, o sonuca ulaşmanın her yolunu mübah sayıyorlar. Dolayısıyla insanların hayatlarında irili ufaklı pek çok şeyi belirliyor, değiştiriyor, yönlendiriyorlar. Bunu insanlar adına, ama onlara rağmen yapıyorlar. Bu da bizi ikinci fikre, Kant’ın “insan araç değil, amaçtır” ilkesine getiriyor. H.S.’nin bir adı da Kant Kulübü, ama bu amaç/araç konusundaki konumu bence tartışmalı; ilerideki ciltlerde de bu tartışmayı açacağım zaten!

Acayip isimler var kitapta: Maşet, Buzcam, Aklan… Nerden bulursun böyle ilginç isimleri ve mevzuları? Hepsi bizim mahallede oturuyor, bana anlattıkları hikâyeleri yazdım.

Romanın satır aralarında edebiyat ukalalarından felsefeye, çok şeye değiniyorsun. Çocuk yazınında kolayca düşülen didaktik olma tuzağına düşmüyorsun. Bu bilinçli bir başarı tabii!

Teşekkür ederim. Gerçekten uzak durmaya çalıştığım bir şey bu. İlkokuldayken bir gün öğretmenimize “Komünizm nedir öğretmenim?” diye sormuştum, hiç unutmam. Kadıncağız daha cevap veremeden arkadaşlarımdan biri atlayıp, “Öğretmenim bunlar bizim anlayamayacağımız konular,” dedi! İlk kez o gün ‘deliye dönmek’ fiilini bizzat gerçekleştirdim galiba. Demediğimi bırakmadım, biz her şeyi anlayabilirmişiz de, yeter ki doğru anlatılsaymış da, neler neler. Fakat tabii
devir 80 öncesi, “sınıfta komünizm anlatıyor” diye laf çıksa, öğretmenimizi Çemişkezek’e sürerler, bunu bilmiyorum o sırada. O haftasonu, arkadaşımın annesi beni yemeğe davet etti, babası da vardı, lafı oraya getirdiler, baba da bana koyunlar ve çobanlarla ilgili, sonradan düşündüğümde yalan yanlış olduğu hissine kapıldığım bir komünizm açıklaması yaptı. Demem o ki, herkesin her şeyi anlayabileceği kabulünden hareket etmek ve kimseye tepeden bakıp ders vermeye kalkmamak gerekir. Önemli olanın nasıl anlatıldığı olduğunu düşünüyorum ve kimseyi aptal yerine koymaktan hoşlanmıyorum.

Bu yıl içinde, devam kitabı gelecek Kant Kulübü’nün. İkinci kitaptan neler çıtlatırsın?

Su’yla Kerim bu kez daha zorlu bir göreve veriliyor, H.S. hakkında yeni şeyler öğreniyorlar, kötü adamlarla tanışıyorlar!

Kant Kulübü – Piyanisti Vurmayın!
Cem Akaş
Tudem Yayınları
192 sayfa
Show More