İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bir yatılı okul kâbusu!

Bir yatılı okul kâbusu!

Serda SEMERCİ

Japon menşeli ama Avustralya tabiyetli genç sanatçı Quennie Chan, Okuldaki Sır serisinde Londra’nın merkezden uzak, koruların ardına gizlenmiş bir yatılı kız okulunda geçen, Viktoryen bir gerilim hikâyesine hayat veriyor. Sevilen çizgi serinin yaratıcısıyla konuştuk.

Animasyonun büyük ustası, Japon manga ve anime sanatçısı Hayao Miyazaki şöyle diyor: “Hayallerini sınırsız tut, gizemli kapıları arala, karşına ne çıkarsa peşine düş, rüyalarının seni sürüklediği diyarlardan meyveleri topla, ama eve dönüşte bunları hemen herkesle paylaşma. Sır merak uyandırır, meraksa iştah açar.” Miyazaki okuyucunun okuma iştahından bahsediyor şüphesiz.

Onun bu cümlelerinin ‘sır’rına, yani okuyucunun iştahını açma sırrına vakıf, genç bir isim var; Quennie Chan. Manga ve animasyon cenneti Japonya’dan çıkmış, henüz 30’unda bir yazar ve çizer. Onu Türkçe’ye Okuldaki Sır adıyla çevrilen Dreamings adlı çok satan üç kitaplık serisinden tanıyoruz.

Londra’nın şehirden çok uzaklarda, sık koruların ardına gizlenmiş, geceleri baykuş sesleri ve rüzgârın uğultusuyla hayalet bir köşke dönen bir yatılı kız okulunda geçen bir korku macerası anlatıyor Chan Okuldaki Sır’da. Efsaneye göre okulun eski öğrencilerinden bazıları, gördükleri garip kâbuslar ardından hastalanmış ve gece olunca okulu çevreleyen çalıların arasında sırra kadem basmışlardır ve bu lanet yıllarca sürüp gitmiştir. Kitabın ana karakterleri olan Jeanie ve Amber da okula yeni gelen ikiz kız kardeşlerdir ve onlar da bu lanetten nasiplerini alırlar. Amber garip rüyalar görmeye ve gerçekle rüyalar âlemi arasında yaşamaya başlar. Kardeşi Jeanie ise bu rüyaların ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için sır kapısını aralamaya soyunur.

Sürükleyici hikâyesine, yaşayan ve hareketli çizgileriyle zenginlik katmayı başaran genç sanatçı, bize hem Okuldaki Sır serisi hem de sanatıyla ilgili merak ettiklerimizi anlattı…

Okuldaki Sır serisinin hem yazarı hem de illüstratörüsünüz. Hem metinleri yazmak hem çizimleri yapmak büyük avantaj olmalı. Bence bir avantaj. Çünkü sadece
yazar ya da çizer olsaydım, yaptığım işe tam anlamıyla kendi sanat perspektifimi aktaramazdım. Her ikisini yapınca o iş tamamen sizin oluyor.

Çok genç bir santaçısınız. Çocuklar için manga çizmeyi daha mı eğlenceli buluyorsunuz?
30 yaşımdayım ama hedef kitlemi kendi yaş skalama göre belirlemiyorum tabii. Bence iyi yazılmış her çizgi roman, her yaş grubu için zevkli bir okuma sağlar.

Altı yaşındayken Japonya’dan Avustralya’ya taşınmışsınız. Bu farklı kültürün sanatınıza etkisi nasıl oldu?
Avustralya pek çok farklı kültürün birlikte yaşadığı ve kaynaştığı bir kültür. Bu nedenle sanatımda ‘çok kültürlülük’ temel çıkış noktası diyebilirim.

Korku edebiyatıyla çok haşır neşirsiniz… Neredeyse bütün hikâyelerinizde gerilim ve korku öğesi kendini gösteriyor. Korku edebiyatına özel bir ilgim olduğu doğru. Ama bilim kurgu ya da drama da ilgimi çeker. Aslında ben iyi yazılmış her metnin okunabileceğini düşünüyorum. Yazar olarak gerilim ve korku hikâyeleri yazmak, bana hem eğlenceli hem de büyüleyici geliyor. Korku yazmak insanın içinde saklı olan ‘karanlık’ tarafı ortaya çıkarmaya yarıyor.

Serideki bütün kitaplar bir öncekinin kaldığı yerden devam ediyor. Gizem perdesi de son kitapta aydınlanıyor. Heyecanı arttırmak için gizem faktörünü kullanmak gerilim hikâyelerinin vazgeçilmezi midir?
Okuldaki Sır gizem-korku hikâyesi türünde yazıldı. Dolayısıyla seri boyunca gizemi sürdürmek çok önemliydi. Yavaş yavaş aydınlanmaya başlayan gerçekler, okuyucuyu kitaba daha çok bağlıyor.

Uzakdoğu edebiyatında hayaletlerin, doğaüstü güçlerin yeri çok büyük… Özellikle Çin edebiyatında kötü ruhlar ve hayaletlerin çok kullanıldığını görüyoruz. Mesela ben de çocukken en çok canavarlardan etkilendiğimi anımsıyorum. Kütüphanelerde harıl harıl canavarlar üzerine kitaplar bulur, okurdum. Bir yandan çok korksam da okumaktan kendimi alamazdım.

Hikâye sık ormanların ardına gizlenmiş, şehirden uzak bir yerdeki bir yatılı kız okulunda geçiyor. Bu detayları korku faktörünün altını çizmek için mi kullandınız?
Kesinlikle! Kötü güçler tarafından ablukaya alınmış bir okul burası. Hikâyenin uzaması için içerideki öğrencileri ve öğretmenleri içeride tutmam gerekiyordu. Bunun için de şehirden uzakta, kimsenin ulaşamayacağı ve içerideki kızların kaçamayacağı bir yerde konumlandırdım bu okulu.

Bayan Skeener okulun ikizlerden nefret eden müdiresi. Nedeni de yıllar önce kendi ikiz kız kardeşini kaybetmesi. Bu tür psikolojik faktörler hikâyeyi mantıklı bir nedene bağlamakta etkili mi?

Bayan Skeener geçmişiyle yüzleşmekte sorunlar yaşayan, bu yüzden içinde acılar taşıyan bir karakter. Psikolojik faktörler muhakkak karakterlerin oturması açısından önemli, çünkü hepsinin yolu bir şekilde ‘Okul’da kesişiyor. Bayan Skeener babasından ona miras kalan bu okulu satıp şehre taşınabilir ve normal bir yaşam sürebilirdi. Ama babasına ve ikiz kardeşine bağlılığı yüzünden bunu yapamadı ve dolayısıyla bütün ikizlerden nefret etmeye başladı!

Bayan Skeener’ın çocukken de babasıyla ilişkisi hep kötüymüş… Hiçbir ailenin çocuklarını isteyerek birbirinden ayıracağını sanmıyorum. Ama bazıları bu konuda daha dikkatsiz davranabiliyor. Bayan Skeener’ın şansızlığı da bu olmuş. Ne yazık ki babası onu kardeşinden daha az zeki bulduğu için yeterince ilgilenmemiş.

Okuldaki kızların garip rüyalar gördükten sonra hastalanmalarıyla olaylar ivme kazanıyor. Parapsikolojik kitaplar tam anlamıyla nasıl olmalıdır?
Ben korku hikâyelerinde hem doğaüstü hem psikolojik hem de gerilim öğelerini harmanlamayı seviyorum. Okuldaki Sır’da başta psikolojik gerilim etkisini öne çıkarmak istedim. Kızların istemedikleri bir yere zorla götürülmeleri, rüyalarına musallat olan hayaletler, içeride ne olduğunu bilmedikleri sır bir oda… Bunların hepsi, her an bir korku tufanı çıkacakmış etkisi yaratıyor, işte bu da psikolojik gerilimi tırmandırıyor.

Peki Viktoryen döneme ait resimler üzerinden ipuçlarına yaklaşmanızın özel bir nedeni var mı? Neden özellikle bu dönemi tercih ettiniz?
Aslında çok özel bir nedeni yok. Biliyorsunuz ben Avustralya’da yaşıyorum ve burası eskiden bir İngiliz kolonisiydi. Dolayısıyla İngiltere’nin Viktoryen döneminden etkiler taşıyan bir ülke. Benim kitaplarım da karanlık ve geçmişe atıflarda bulunan hikâyelerden örülü olduğu için bu şaşaalı dönemi kullanmak istedim.

Çizgileriniz de oldukça hareketli ve canlı… Aslına bakarsanız bunu sağlayabilmek, yani kendi tarzımı oluşturabilmek için epey emek ve zaman harcadım. Bunun eğitimini okulda almadım. Eğitim sürecim sürekli çizmek, yazmak ve farklı akımları, üslupları deneyerek gelişti. Hâlâ da öğreniyorum ve her geçen gün sanatsal vizyonuma yeni bir şey katıldığını hissediyorum.

Önce çizimleri mi tamamlıyorsunuz, metinleri mi?
Başlarda, kendi çalışmalarımı yaparken, yaptığım çizimler üstüne metinlerimi yerleştirirdim. Ya da ikisini aynı anda yapardım. Ama bir şirket için çalışmaya başladığımdan beri, onların direktifiyle yani zorunlu olarak, önce metinleri yazıyor, üzerine resimleri yerleştiriyorum. Ancak kişisel fikrimi sorarsanız bu beni üreticilik ve yaratıcılık açısından yavaşlatıyor derim. Sonuçta, çizerken metinleri yazmayı tercih ediyorum ama iş için yaptığım projelerde bunun kararını ben veremiyorum.

Yazmak mı, çizmek mi sizin için daha önemli?
Yazmak… Karikatür hem görsel hem metinsel bir sanat işi. Eğer resimleriniz iyi değilse, insanlar metninizi sevseler bile o karikatürü okumazlar, ya da okuyup hemen unuturlar. Oysa olağanüstü çizgilerinizi sağlam metinlerle birleştirdiğinizde günün sonunda sizi okuyanların aklında mutlaka yer etmiş olursunuz.

Gelecek projeleriniz hakkında biraz ipucu istesek… Yine korkugerilim türünde mi olacak?
Korku türünü bir süreliğine kenara bırakıp daha fantastik, hatta romantik hikâyeler yaratmayı deneyeceğim. Taslak aşamasında birkaç projem var, bakalım.

Okuldaki Sır 3
Quennie Chan
Çeviren: Elif Yalçın
Desen Yayınları / 184 sayfa
Show More