İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

“Anlattıklarımı önce beyaz kâğıt dinledi!”

“Anlattıklarımı önce beyaz kâğıt dinledi!”

İnci ÖZGÜR

Çocuk yazarımız İnci Özgür, 29. Tüyap İstanbul Kitap Fuarı vesilesiyle Türkiye’yi ziyaret eden İranlı yazar Housheng Moradi Kermani ile konuştu. Bu güzel sohbetin en sevindirici yanı, Kermani’nin yazarlık yolunda etkilendiği yazarlar arasında Aziz Nesin’in de olması!

İyi Kitap’ta yazmaya başladığımda, Housheng Moradi Kermani’nin Reçel Kavanozu adlı kitabını tanıtmıştım. Sonra Moradi’nin yazdığı tüm kitapları soluksuz okudum. Onun kahramanlarında kendimi, başka dünyaların çocuklarını buldum. Bu arada yazmaya da devam ettim, benim yazarlık maceram da Kermani’nin kahramanı Mecit’inkine benzedi.

Geçenlerde Cemile abla telefon etti ve Kermani’yle röportaj yapar mısın, diye sordu. Geçen sene kitap fuarında onu uzaktan görmüş ama tek bir soru sormaya bile cesaret edememiştim. Sonra çok üzülmüştüm. İşte hayallerimi gerçekleştireceğim an çıkıp gelmişti. Sorularımı hazırlayıp düştüm yola.

Sizi yakından tanımak istediğim için ilk olarak şunu sormak istiyorum: Kahramanlarınız sizin hayatınızdan mı esinleniyor? Yani Mecit size benziyor mu?

Hikâyelerimde çeşitli kişilerin kalıbına girmeye çalışıyorum. Aslında hikâyelerimi oluşturan bazı kıvılcımlar var ve bunlar bir ağacın çekirdeğine benzer. Çekirdek büyür, gelişip serpilir ve bir ağaca dönüşür. Kahramanlarıma gelince… Bence toplumda çeşitli tipler var; mesela öğretmen tipi, idareci tipi, manav tipi. Fakat karakter sadece bir tip değildir. Mecit de bunlardan biri. Benim çocukluğum, Mecit’in Maceraları’na dönüşmüştür aslında.

Reçel Kavanozu’nu okuduğumda, o güne dek hep Avrupalı ve Amerikalı çocukların hayatlarını anlatan kitaplar okuduğumu fark edip şaşırdım. Celal adlı İranlı bir çocukla karşılaşınca merak ettim: İran’da çocuk olmak dünyanın başka bir yerinde çocuk olmaktan farklı mı?

Yaratıcı kafa ile zeki kafa arasında bir fark var. Yaratıcı kafa sorular sorar ve bu soruların cevabını ararken bazı şeyler kazanır, bazı şeyleri de kaybeder. Zeki kafa ise en basit ve en düz yolu seçer genelde. Bu nedenle, zeki biri için etrafta fazla hikâye dönüp dolaşmaz ama yaratıcı çocuğun etrafında birçok hikâye vardır. Yaratıcı karakter çeşitli hatalar ve yanlışlarla karşılaştığı için bir hikâye oluşur aslında. Benim birçok karakterim zeki olmaktan ziyade yaratıcıdır ve genelde hikâye içinde zorluklara göğüs gererler. Evet, çocuklar her yerde çocuktur, ama İranlı çocuklarla Batılı çocukları yan yana koyarsak, Batılı çocukların çözüme en
pratik yoldan ulaşan çocuklar olduğunu görürüz. Çünkü onların hayatları zekâ ve pratiklik zemininde ilerler. İranlı çocuklar ise sorunlarla mücadele etmek zorundadır. Ayrıca İranlı çocuklar devletle, siyasetle ilgili haberleri takip ediyor. Bu farklılık, oynadıkları oyunlarda ve ders kitaplarında da dikkati çekiyor. Biz ekmek almaya gittiğimizde uzun bir kuyrukta beklememiz gerekiyor, ama yurtdışında öyle değil. İranlı çocuklar, çocukluklarını tam olarak yaşamıyor.

Reçel Kavanozu’yla devam edeyim. Bana kalırsa yetişkinler çocuklar gibi davranmaz. Açılmayan bir reçel kavanozuyla Celal gibi uğraşmaz. Sizce de öyle mi? Yetişkinlerle çocuklar arasında nasıl bir fark var? Bana kalırsa çocuklar daha meraklı ve daha inatçı.

Kapağı açılmayan bir reçel kavanozuyla karşılaşan bir yetişkin, reçel yerine bal yiyip hemen işe gidebiliyor. Aynı sorunun çözümü çocuk için böyle olmayabilir. Çocuk için açılmayan kapak bir oyun gibidir. Çocuk oyunu kolay kolay bırakmak istemez. Yetişkinlerle çocuklar arasındaki en önemli fark budur bence. Avusturya’da ilginç bir durumla karşılaştım. Adamın biri, bir kafede, masada köpeğiyle birlikte oturuyordu ve ikisinin önünde de bira duruyordu. Bu durumu kimse umursamıyordu. Düşündüm. Hayvan bu birayı nasıl içecek? Birlikte mi içecekler? İşte bu durumla bir çocuk karşılaşmış olsaydı, bence çocuk daha ilginç bir şeyler düşünürdü.

En sevdiğiniz kahramanınız hangisi?

Mecit’in karakteri bana çok yakın. Aslında Celal de bir nevi Mecit’tir. Karşınızda yaşlı ve uysal bir adam gibi dursam da, gençliğimde ben de inatçıydım. Otobiyografim Türkçeye çevrilirse, tüm bu soruların cevaplarını orada detaylarıyla bulabilirsiniz. Gençken arkadaşlarım beni anormal biri olarak görürdü. Şimdiki gibi olacağımı kimse düşünmezdi.

Yazmaya ne zaman başladınız peki? Sizi yazmaya iten şey ne oldu? En çok etkilendiğiniz yazarlar hangileriydi?

Yazarlığın bir miladı yoktur. Olayları dikkatle inceleyen, olaylardan bir şeyler çıkarmaya çalışan beyin, bir yazarın beynidir. Aslında kişi o anda yazmaya başlamıştır. Küçükken nehrin kenarındaki taşları biriktirir, üst üste koyar, onları yüksek binalar olarak hayal ederdim. Sudaki kurbağaları da bu hayale dâhil ederdim. Yazarlığa o zaman başladım diye düşünüyorum. On iki on üç yaşımdayken, hiçbir okul beni kabul etmiyordu. Annemi kaybetmiştim, babam bizden ayrı yaşıyordu, kardeşim de yoktu. Sonunda beni öksüzlerin bulunduğu bir okula yerleştirdiler ve ben orada ilk defa, anlattıklarımı dinleyen biriyle karşılaştım. O da, beyaz kâğıttı. Yazarlık hayatım o zaman başladı da diyebilirim. Ve o beyaz kâğıt hâlâ benim için her şeydir. Bu arada çok sayıda yazardan kitaplar okudum.
Hangisi yazar olmamda daha etkili oldu, bunu söylemem zor. Ama İranlı yazar Sadek Çhubak, Ernest Hemingway, Aziz Nesin’in kitapları ve köyümde dinlediğim
geleneksel hikâyelerin etkisi olmuştur. Jamalzade -çok sade öyküler yazan bir halk edebiyatı yazarıdır- ve Dehkhoda da etkilendiğim yazarlardandır.

Yazdıklarınızda masalların, destanların etkisi görülüyor. Yazarlığınızı besleyen kaynaklar neler?

Kaynaklarım, halkın söyledikleridir temel olarak. Mecit’in Maceraları’nı yazmaya başlamadan önce bir defter aldım; halk arasında kullanılan deyimleri yazmaya
başladım. Sonra bu deftere tekrar tekrar bakıp ondan yararlandım. Defterdeki deyimlerden birini aktarayım size. Bizim köyümüzde her zaman pilav yeme şansımız yoktu ve bizim “pilav elbisesi” diye bir deyimimiz vardı. O kadar şıksın ki, pilav yemeğe mi gidiyorsun, anlamında… Gabriel Garcia Marquez de, “Köy edebiyatı olmasaydı, ben yazar olamazdım,” der.

Türkiyeli çocuklarla buluşmak, kitaplarınızın dünyanın her yerinde okunması nasıl bir duygu?

Farklılıklarına rağmen bütün dünya çocukları birbirine benzer. Zihinlerinin etrafında katı bir kabuk oluşmamıştır daha. Bir pınarın suyu topraktan çıktığında çok temizdir; ne zaman bir kanalın içinde akmaya başlar, o zaman kirlenmeye de başlar. Türkiye’de bulunduğum dönemlerde, çocuklarla çok duygusal bir ilişki kurduğumu düşünüyorum. Çocuklar bana sarıldığında gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Türkiye ikinci memleketim gibi. Önümüzdeki beş-altı sene içinde, bütün Türk ailelerinin evinde kitaplarım olacaktır, diye umuyorum! İran’da da böyle bir durum söz konusu; üç kuşak benim kitaplarımı okuyor. Bir yazar olarak sadece
İran’a has yazmadığım, evrensel bir edebiyat ürettiğim için büyük mutluluk duyuyorum.

Mecit’in Maceraları 3
Houshang Moradi Kermani
Çeviren: Nezahat Başçı
Kelime Yayınları / 296 sayfa
Show More